25

474 34 30
                                    

*Bir ay sonra*

Kapı çaldığında televizyonun başından kalktım. Üstümde sadece şortun olmasını umursamadan kapıyı açtım ve Louis'ye sarıldım "Özledim."
"Özür dilerim."
Omzunda olan başımı tereddüdle çektim "Ne için?"
"Hiç."

Umursamadan tekrar sarıldım "Hadi gidelim."
"Sanırım üstüne bir şey giymen gerek." kıkırdamasıyla içimi ısıttı.
"Pekala."

Elinden tuttum "Hadi içeri gel." küçük bir çocuk gibi onu kolundan çekerek odama çıkardım.

Odama girdik ve Louis yatağıma oturdu. Ben üstümü giyinirken yatağa uzandı "Yatağın çok güzel kokuyor, aynı senin gibi."
"Gerçekten mi? Oysa annem odamın çöp gibi olduğunu söyler."
Yastığıma sarılıp kokladı "Hayır ciddiyim. Güneş ışığının bir kokusu olsaydı böyle olurdu."

Tişörtümü başımdan geçirdim ve onun yanına oturup dudaklarını basit denebilecek bir şekilde öptüm "Gerçek olamayacak kadar mükemmelsin."
Başını öne eğdi ve kırgın bir şekilde gülümsedi. Çenesinden tutup başını yukarı kaldırdım "Bir sorun mu var?"
"Hayır, iyiyim. Hazırsan gidelim."
"Olur."

Merdivenleri yavaşça indik. Kapının önünde taksi görünce şaşkınlıkla Louis'ye döndüm "Nereye gideceğiz?"
"Deniz kenarı nasıl?"
Yanağından öptüm "Mükemmel."

Taksinin arka koltuğuna oturduk. Elimi onun bacağına koyup gülümsedim. O ise camdan yolu izlemeyi tercih etti.

Araç durunca ikimiz de uyuşuk adımlarla indik.

Deniz kenarındaki bir banka oturduk. Derin bir nefes aldı "Deniz ne kadar durgun değil mi?"
"İzlemek istediğim tek deniz gözlerin."
"Ah şöyle şeyler deme. Her şeyi daha da zorlaştırıyorsun."

Tek kaşımı kaldırdım "Ne demeye çalışıyorsun? Zor olan ne?"
"Bir şey değil."

Kırgınlıkla ona döndüm "Birkaç gündür böyle davranıyorsun. Sorun ne?!"
"Haley'nin kafesine gidelim mi? Orada konuşuruz."
"Pekala."

Kırgınlık ve şüpheyle Haley'nin kafesine doğru yol aldım. İyi şeyler olmayacağı kesindi.

Kafeye varınca her zaman oturduğumuz masaya geçtik.

Masadaki çiçeklerle oynarken konuştum "Evet, seni dinliyorum."
"Harry, ben-" başını diğer tarafa çevirdi ve ofladı "Bana bağlanmamanı söylemiştim hatırladın mı?"
Kaşlarımı çattım "Ne demeye çalışıyorsun!?"
"Olmuyor Harry."
"Olmayan ne?"
"Biz.."

Olayın saçmalığıyla güldüm "Bir dakika durup dururken ne oldu? Her şeyi anlatır mısın?"

Dudağı titredi ve sıkıntıyla soluklandı "Öyle işte Harry, daha fazla zorlama."
"Sorun ne Lou? Hoşuna gitmeyen bir şey mi yaptım. Düzeltebiliriz. Sadece yanlış olan şeyi söyle."
"Sadece kendini suçlamamanı istiyorum."
"Söylemesi kolay! Durup dururken ayrılmak istediğini söyle-" sesim çatlamış, gözlerim dolmuştu zorla nefes aldıp devam ettim "ve bana de ki kendini suçlama! Biraz empati kurar mısın?"
"Sadece böyle olması gerekiyor tamam mı?" ayağa kalktığında ben şaşkınlıkla kaşlarımı çatmış onu izliyordum.

Arkasını dönüp kapıya ilerlediğinde oturduğum yerden kalktım "Eğer geri dönmek istemeyeceğine eminsen git!"

Duraksadı. Fakat arkasına bile bakmadan çıkıp gitti.

Geri oturup başımı masaya koydum ve omuzlarım hızla inip kalkarken göz yaşlarımı serbest bıraktım.

Yanıma birinin oturduğunu hissedince başımı kaldırdım Haley'inin acıyan bakışlarıyla karşılaştım. Elini omzuma koydu "Ne olduğunu anlamak zor değil.."

Ona sarılıp ağlamaya devam ettim "Sadece sebebini söyleseydi-"
"Bazen hiçbir şey dememek senden sıkıldım demekten daha kolaydır."
"Teselline sokayım!"

Başımı Haley'nin omzundan çektim ve gözümü sildim "Sanırım içmem gerek." alayla gülümsedim.
Haley başını salladı "Olur bu akşam bir iki arkadaş da çağırırım."
"Hey ciddi değildim." içeri müşteriler girince Haley ayağa kalktı "O zaman ciddi olabilirsin, güzel olur."

Haley uzaklaşırken ben içinde bulunduğum durumun tekrar tekrar farkına vardıyordum. Belki de Haley haklıydı, Louis benden sıkılmış olabilirdi. Hayır hayır, böyle bitmemesi gerekiyordu. Hayatımın aşkı o olmalıydı beni bırakamazdı.

Niye saçmalıyordum ki? Giderken gözümün yaşına bakmamıştı. Yaptığı şey için mantıklı bir açıklama  bulsam belki içim daha az acırdı.

Ani bir kararla oturduğum yerden kalktım. Hızla mekanı terk ettim ve koşarak Louis'nin evine yöneldim.

Eve vardığımda tereddüd etmeden kapıyı çaldım. Karşıma Johannah çıktı. Kadın beni görünce rahatsız olmuş bir şekilde kaşlarını çattı "Evet?"
"Ben, Louis'nin arkadaşıyım. Bir şey konuşacaktık, yani söyleyeceğim-" kadın sözümü kesti "Louis evde değil ve uzun bir süre de olmayacak."
"Ne? Nasıl yani? Nerede?"
Johannah kapıyı kapatmaya yeltendi "Bilmen gerekiyorsa bilirdin." ve kapıyı yüzüme kapattı.

Ne demeye çalışıyordu? Tanrım her şey boka sarmıştı. Niall'ın numarasını tuşladım. Aptal irlanda aksanıyla konuştu "Alo Harry?"
"Ah selam Niall. Louis'yi soracaktım."

Eve doğru yol almaya başladığımda Niall açıklama yaptı "Beş-on dakika önce taksiyle gitti. Nereye olduğunu söylemedi. Babam da bilmiyor. Sana söylemedi mi?"
"Hayır. Neyse ben seni sonra ararım."

Telefonu kapatıp Eleanor'u aradım "Naber Eleanor? Ben Harry."
"Selam Harry! Sorun ne?"
"Louis nereye gitti biliyor musun?"
"Louis bir yere mi gitti?"
"Siktir!"
"Ne?"
"A sana demedim. Özür dilerim."
"Louis nereye gitmiş yani ne zaman gitti size bir-"
"Ben seni sonra ararım."

Kızın yüzüne kapatıp umutsuzca kendi evime girdim ve odama çıkıp yatağıma uzandım.

İstemsizce ağlamaya başladığımda kendime sinirlenip küfrettim. Nereye gidebilirdi ki?! Düşünmek istemiyordum.

O sırada Haley aradı. Telefonu açtım "Efendim?"
"Hadi gelmiyor musun?"
"Bilemiyorum Haley."
"Hadi ama keyfini yerine getirecek bir sürprizim var."
"Pek inanmıyorum ama yapacak bir şey olmadığından geleceğim."
"Pekala bekliyorum."

Evden çıkıp Haley'nin kafesine gittim. Kapıdan içeri girip tezgaha gittim "Haley, Louis gitmiş ve kimse nerede olduğunu bilmiyor."

Birden arkamdan biri sarılınca hızla döndüm ve karşımda Stan'i görünce ona sarıldım "Stan! Geleceğini neden söylemedin."

Stan çocukluk arkadaşımdı ve onunla kardeş gibiydik.

"Haley'nin anlattığına göre çok doğru zamanda gelmişim."
"Ah evet."

Haley bize seslendi "Çocuklar siz geçin ben son müşterileri de yollayıp dükkanı kapattıktan sonra geleceğim."
Stan baş parmağını kaldırdı "Tamamdır."

Masaya oturduk. Stan koltuğunda yayıldı "Anlat bakalım küçük Styles."
"Stan, o kadar kötü ki.. Louis. Onu çok seviyordum. Ama hiçbir şey demeden gitti. Açıklama bile yapmadı, Stan."
"Claire'i hatırlıyor musun?"
"Evet, seni aldattığını öğrenince iki gün boyunca aralıksız ağlamıştın."
"Ama sonra Britney'i buldum ve her şeyi unuttum."
"Benimki farklı Stan. Bir süre normale dönemeyeceğim."

Haley elinde biralarla geldi "O zaman sen de unutursun. İç şunu."

Biradan içebildiğim kadar içtim "Öyle güzel gözleri vardı ki kristal mavisi. Gülüşü aralığın ortasında bile içini ısıtabilecek güçte. Hele bakışları öyle masum öyle kırılgan ki her şeyi unutturur."
Haley elini omzuma koydu "Yapacak bir şey yok gamzeli. Bazen elinden gelen tek şey olanları kabullenmektir."
Stan elimdeki birayı alıp daha fazla içmemi sağladı "Unutursun be."
"Uzun bir süre etkisinden çıkacağımı sanmıyorum."

***
Of oofffff...

THE GLANCESHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin