Umut, hayal kırıklığı ve unutmak. Hayat bu üçü arasında dönmeli. Her basamak tek tek yaşanmazsa kalbin yükü asla azalmaz.
Umut. En gerekli duygulardandır. Umut, "git" derken döneceğine inanmak, "gel" derken gitmeyeceğini düşünmektir. Umut olmazsa nefes almaya devam etmenin bir gerekçesi var mı? Her gün daha iyi biri olmak umuduyla kalkmasak ertesi gün yaşamaya nasıl devam ederiz? Umut olmazsa O'nu sevmeyeceğimize her seferinde, tekrardan nasıl yemin ederiz?
Hayal kırıklığı. Kaçınılmaz son, gözyaşı ve yara. Hayat seni gereksiz bir parça gibi atar köşeye. Islanmış bir kağıt gibi, kurumana müsade etmeden, yaşamana izin vermeden yırtar atar. Asla fark edilmezsin. Her şey için, herkes içi fazlalıksındır artık. Umut ettiğin her şey eriyip gitmiştir. Yapabileceğin tek şey ağlamaktır.
Unutmak. İnsan unutur. Bildiklerini, geçmişi, acıyı unutur. Eğer acıyı unutmazsak nasıl tekrar aşık oluruz, hatta bazen aynı kişiye? Düşünce acıyı unutmasak nasıl tekrar kalkarız ve umut etmeye başlarız 'her şey daha güzel olacak' diye. Unutmasak nasıl başlarız tekrar umut etmeye.
Ama bazen hayal kırıklığıyla kalırız. Ötesi yoktur. Unutma evresi hiç olmamıştır, olmayacaktır da.
Umudun kendisidir Hayal kırıklığıdır. Kalbin söylediği yalandır unutmak. Ve Hayal kırıklığıdır, umudu sonsuza dek yok eden.
Nefes almak isterken tutar kalbini Hayal kırıklığı. Kabuk bağlamıştır kalbindeki yaralar artık. O yaralar asla geçmez, beyin asla unutmaz, kalp bir daha asla umut etmez.
Kalbin durmuştur, ama hayat ölmene izin vermez.
Ertesi gün doğum günümdü ve ben aylardır Louis ile konuşmadım. Her şeyi baştan anlatayım;
Tartıştığımız günün akşamında verdiğim tepkinin gereksiz fazla olduğunu düşündüm.
Okula gidince onunla konuşacağıma dair kendime söz verdim. Fakat Louis benden kaçıyordu. Bakışlarımız buluştuğunda kafasını çeviriyordu. Baş başa kalmamıza müsade etmiyordu.
Sonra ben de denemeyi bıraktım.
Her masalın bir sonu olur değil mi? Bizimki de buydu anlaşılan. Yalanlar ve aşırı tepki.
Ama her şey bu kadarla kalmadı. Çünkü ben vazgeçtiğimde Louis uğraşmaya devam ediyordu. Benim için, bizim için.
O pis çukurdan çıkmayı deniyordu, ben istedim diye. Bundan emindim. Fakat onlar Louis'yi hapsetmişlerdi. Bundan da emindim.
Şöyle ki; Louis ortadan kayboldu. Okula günlerdir gelmiyordu ve ben deli olmak üzereydim. En sonunda Niall onun kaybolduğunu söylediğinde kalbim bir anlığıma durdu. Çünkü ona ne olduğunu çok iyi biliyordum. Ve tüm bunların neden olduğunu.
Ailesi polise haber verdi. Fakat ben ona ne olduğunu bilerken susuyordum. Çünkü korkaktım, o benim için onca şeye katlanmışken ben yapamıyordum.
Bildiklerimi anlatmaktan korkuyordum çünkü bu pisliğin içinde Louis de vardı ve ona zarar gelmesi göze alacağım en son şeydi.
Suçluluk duygusuyla ortada dolaşıyordum. Annem Louis'nin kaybolduğunu biliyordu fakat bu konu hakkında hiç konuşmadık.
Beynimde düşünceler oluşuyor, fikirler çatışıyor ve en sonunda hepsi ölüyordu. Elde kalan ise, yeşili solmuş bakışlardı.
Aynaya bakıyordum göz altlarım morarmıştı. Ama ağlamaktan değil hatta aksine uzun zamandır ağlamıyordum.
Kendime tekrar baktım ve yine sadece Louis için görünüşüme dikkat ettiğimi anladım. Saçlarım uzamıştı. Olayın üzerinden aylar geçtmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
THE GLANCES
Fanfiction"Başından beri seni sevdiğimi haykırıyordum, sadece bunu dilimle değil gözlerimle yapıyordum."