20.BÖLÜM

338 21 0
                                    

EYLEMDEN::
Fethi'nin ölümünün ardından 2 yıl, 10 ay, 3 hafta, 6 saat, 35 dakika ve 44 saniye geçmişti. Ve geçmeye devam ediyordu. Son intihar girişimimde de başarısız olmuştum. Bileğimi kesmiştim kesmesine ama becerememişim. Uyandığım an keşke daha derin kesseydim dedim. Çünkü Fethi olmadan hayat geçmiyordu. O 2,5 yıl nasıl geçti onu bile bilmiyorum. O süre zarfında Türk istihbaratına alındım. Vesaire vesaire...
Soluğu şehitlikte aldım. Her görev arası mümkün olduğu kadar buraya geliyordum. Mezarın başına geçtim. Ve başladım....
Eylem: Yine ben geldim. Şehit oldun diye benden kurtulduğunu sanma...
-Göz yaşlarımı tutamıyordum. Ne zaman buraya gelsem daha kapıda ağlamaya başlıyordum.
Eylem: Mutlu musun? Beni öylece bırakıp gittin... İntihar etmeye çalıştım diye bana kızma n'olur... Önce kendini bana bağladın sonra da gittin. Ama merak etme. Mücahit sürekli yanımda. Dibimden ayrılmıyor. Gözün arkada kalmasın diye söylüyorum. Neyse.... (Gözlerini siler)
-Takip ediliyor hissine kapıldım o an. Arkamı döndüm. Ağaçlığın oraya baktım ama... Bişey göremedim. Fethi öldüğünden beri bu hissi yaşıyorum. Tim'e anlattım. Faysaldan şüpheleniyorum. Fethi gitti, sıra bana geldi... Neyse ki Mücahit yine dibimdeydi. Yanıma gelip çöktü.
Mücahit: Yenge... Hadi gidelim artık. Böyle buraya gelip ağlıyosun. Benim içim parçalanıyor(sakinleştirici bir sesle)
Eylem: (Ağlamaklı bir sesle) Acaba... Yani....
Mücahit: ...
Eylem: (Ağlayarak) Acaba ben böyle yaparak ona ihanet mi ediyorum Keşanlı?
-Ağlamama dayanamamış olacak ki hemen bana sarıldı.
Mücahit: Mecburdun ama... Kardeşim seni böyle gördükçe bana laf ediyodur. Ağlama böyle yenge. Üzersin kardeşimi.
Eylem: T-tamam.
Mücahit: Hadi gel geç oldu. Gidelim... Sabah yine geliriz.
-Şehitlikten çıkıp tabura gittik. Ben bankta oturmuş bekliyordum. Sonra o geldi...
Ferit: Aa. Üşüteceksin Eylem. Burda oturulur mu hiç?
Eylem: Bişey olmaz. Hissetmiyorum.
Ferit: Yapma ama böyle.
- EYLEM VE FERDİ KONUŞURKEN TİM ONLARI İZLER-
Mücahit: Oğlum ben bu adama çok pis gıcık oluyorum ya.
Ateş: Sana ne! Hayır yani sana ne!
Yavuz: N'apıyosunuz siz burda?
Mücahit: Şu çam yarmasını izliyoruz komutanım. Gıcık oluyorum ya bu herife!
Yavuz: Adam kocası. N'apalım Keşanlı  dövelim mi!?
Mücahit: Aslında pekte fena fikir değil. Dur ben şuna bi kafa atayımda....
Çaylak: Abi dur? Boşu boşuna yorma kendini. Ayıp oluyo komutanıma.
Ateş: Komutanım. Şu deliye akıl vermeyin ya.
Yavuz: Sende haklısın Karabatak.
Mücahit: Ah benim Avcı'm burda olaydı...
Hafız: Bu kadar dedikodu yeter. İçeri girin artık.
Yavuz: Aynen. Hadi girin dinlenin. Yarın eğitim var.
Mücahit: Döverim ben bunu aga. Döverim...
-N'apabilirdim ki. Fethi'nin acısıyla cayır cayır yanarken... Kendimi ona ihanet etmiş gibi hissetmemin sebebi buydu. Ama Ferit bir anda çıkmıştı karşıma.......
Fethi'nin ölümünden 1 yıl falan geçmişti o zamanlar. Hemingway'in ne kadar kitabı varsa hepsini okumuştum. Silahlara Veda'yı 5-6 kez okumamla ezberlemiştim. Yine bir gün kitapçıda gittim. Fethi'nin yokluğu orda son buluyordu sanki. Orda karşılaştım Feritle. Birkaç ayda aramız iyi olmuştu. Ama ben onun niyetinin sadece arkadaşlık olmadığından emindim. Çok iyi bir insan Ferit. Yüzümü güldürmek için o kadar çok çabaladı ki... En sonunda korktuğum şey oldu. Bir gün beni o kitapçıya çağırdı. Ve evlenme teklifini yaptı. Hayır dedim. Ama o peşimi bırakmadı. Kabul etmedim. Çünkü ben bir sokak meydanında kavga ettikten sonra sevmeye başladığım adama bağlıydım. Ve bağımı koparmak istemiyordum. Bunu Ferit'e anlatmaya çalıştım ama o hiç vaz geçmedi. Sabah akşam kapımda bekledi. Bekledi. Ve bekledi.... En sonunda yanına gittim. Ve söyledim. EVET. O o anlık çok sevinmişti ama ben ettiğim ihanetin ağırlığı altında kalmıştım. Böyle olmasının daha iyi olacağını düşünmüştüm. N'apayım.
-O ZAMANLAR DÜĞÜN GÜNÜ GELMİŞTİR-
X: Bahar hanım acil gelir misiniz?
Bahar: N'oldu?
X: Eylem hanım...
(Bahar aceleyle gelin odasına gider)
Bahar: Eylem... Niye alıyosun kuzum?
Eylem: Ben... Ben yanlış bişey yapıyomuş gibi hissediyorum...
Bahar: Bak. Emin ol Fethi seni bu halde görse... Sana daha çok kızardı.
Eylem: Dayanamıyorum Bahar. Ölmek istiyorum. Ölmek istiyorum...
(Sarılır)
Bahar: Eylem... Canım... Bak n'olur böyle konuşma. Yalvarırım. Şimdi gözlerini sil. Aşağı gel tamam mı?
Eylem: T-tamam...
--Gerisi böyle işte. --
-GÜNÜMÜZ-
Sabah olmuştu. Bi kaç lokma bişey yedikten sonra evden çıkıp tabura doğru yola koyuldum. Telefonuma bir mesaj geldi.
FERİT-
: Sana haber veremedim kusura bakma. Erken çıkmam gerekti. Toplantım vardı. Erken gelmeye çalışırım.  
                             Seni seviyorum.
-Mesajı okuyup telefonu cebime geri koydum. Mücahit'i aradım.
Mücahit: Alo... Nasılsın yenge?
Eylem: İyiyim Mücahit. Ya ben sana bişey sorucam.
Mücahit: Söyle yenge!
Eylem: Ya ben benlik bi görev yoksa bi Fethi'nin yanına uğrasam...
Mücahit: Bi sorayım yenge.
............
Mücahit: Tamam sen git. Senlik bişey yokmuş bugün.
Eylem: Tamam saol Keşanlı.
Mücahit: Dikkat et yenge!!
Eylem: Tamam.
-Cevabı alır almaz şehitlik yolunu tuttum. Şehitlik kapısından girip ilerleyecekken biri kafama bişey geçirdi. Arkamdaki kişiye sıkı bir tekme attım. Tam kafamdakini çıkaracakken iğne sapladılar. Sakinleştirici etkisi olacakki kendimden geçmişim.
-BİR SÜRE SONRA-
Yavaş yavaş gözlerimi açtım. Kafamda hala o şey vardı. Ama beni bağlamamışlardı. Ayağa kalkıp kafamdakini çıkardım. Etraf kapalı bi yer değildi. Terk edilmiş bi hastaneydi  sanki. Her yer mahvolmuş. Dışardan bi ses geldi. Kalın bi sesti. Sanırım ses değiştiricinin işiydi.
: Arkanı dön.
Eylem: Nedenmiş o?
: Kim olduğumu merak etmiyor musun?
Eylem: Bilmem. Ediyor muyum?
: Kim olduğumu görmek istiyorsan arkanı dön hadi!
Eylem: İyi madem. Öyle olsun.
-Arkamı dönmüştüm. Sakinleştirici yüzünden bulanık görüyordum.
Kapı açıldı ve birkaç adım sesi.
O daha komut vermeden arkamı döndüm. Belimi kontrol ettiğim ama silahımı almışlardı.
: Selam!
Gözlerim bulanık gördüğü için karşımdaki kişiyi tam seçemiyordum. Ama bu silüet bana çok tanıdık geliyordu.
...

AVCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin