[ÖZEL BÖLÜM-2]

496 34 4
                                    

DİLADAN::
-Saat 08.00 dı. Kahvaltı etmek için aşağı indim. Hava çok güzeldi. Annem masaya kahvaltılıkları koyarken...
Eylem: Bugün niye okula gitmedin?!
Dila: Öğretmenler arasında bi toplantı olucakmış... İşte ne hakkında konuşcaklarsa...
Eylem: Anladım. Dila!! Biliyosun bugün öğleden sonra...
Dila: Evet anne biliyorum. Eski gazeteci arkadaşlarınla görüşmek için Fransa'ya gidiceksin. Ve hiç merak etme... Evde tek başına kalacak kadar büyük ve sorumluluk sahibiyim. Hem bişey olursa Mücahit amcayı ararım.
Eylem: Evden çıkmak yok!
Dila: Evden çıkmak yok.
Eylem: Evde parti vermek...
Dila: Evde parti vermekte yok.. Merak etme anne... Başımın çaresine bakarım.
Eylem: Tıpkı benim gibi konuşuyorsun. Baban bu cümleden nefret etmekle çok haklıymış.
Dila: Herneyse... Anlaştığımıza göre... Kahvaltı etmeye devam edebiliriz.
-Annem gidip hazırlandı. Bavulunu alıp kapıda bana emirler yağdırmaya başladı.
Eylem: Buz dolabında yemek var. Ona rağmen aç kalırsan...
Dila: Sipariş veririm anne!
Eylem: Öğleden sonra Mücahit gelicek... Kulağın kapıda olsun. Ama dışarıda kim varmış bakmadan açma. Kapı deliği boşuna icat edilmedi...
Dila: Anne!! Hadi git. Anladım herşeyi. 18 yaşındayım ben! Üniversiteye gidicem.. Aaaa!!
-Annem beni öpüp gitti. Ev üç gün boyunca bana aitti. Peki ben ne yaptım. Bulaşık yıkayıp evi temizlemeye koyuldum. Duvardaki resimleri silerken babamın fotoğrafına denk geldim... Elime aldım. Bi süre öyle bakıştık.
Dila: Keşke seni bi kez olsun görme fırsatım olsaydı...
-Duygusala bağlamadan fotoğrafı yerine astım. Temizliği bitirip kanepeye uzandım.
Dila: Bi dakka bi dakka... Aptal Dila. Üç gün boyunca özgürsün ve sen burda yatıcak mısın yani??
-Hemen gidip hazırlandım. Mücahit amca gelmeden eve gelmiş olucaktım. Çıktım. İki sokak ilerledim. Otobüs durağında bekliyordum. Biraz alışverişe ihtiyacım vardı. O an şapkası yüzünü kapatan bi adam yaklaştı yanıma. Genç birine benziyordu.
X: Çok gençsin... Yaşıyacakların için üzgünüm...
Dila: Anlamadım!!
-Adam daha ben tepki veremeden hızlı bi hamleyle sert bi tokat attı. Kendimden geçmişim.
-------------------------
-Yavaş yavaş gözlerimi açtım. Ellerim ayaklarım bağlıydı. Karşımda sırtı dönük bi adam vardı.
Dila: Bırak beni!!! Bak bu yaptığın için çok pişman olucaksın!
X: Sana bikaç soru sorucam küçük hanım. Sende bana dürüst cevaplar vererek o güzel vücudunu bana deştirmemiş olucaksın!
Dila: ....
X: Annen... Eylem. Fransa'ya neden gitti?
Dila: Seni hiç ilgilendirmez!
X: Bana direnemezsin! Basit istihbaratçı numaraları bana sökmez!
Dila: Ne istihbaratı!!! 17 yaşındayım ben ne istihbaratı???
X: Sen değil tatlım annen!
-İçim bi garip olmuştu o an. Olabilir miydi? Hayır hayır hayır. Öyle olsa annem bana söylerdi. Ama... Ya gizliyse... Tabi gizli olucak aptal. Adı üstünde istihbarat!
X: Söyle annen neden gitti?
Dila: Seni... Hiç... İlgilendirmez!
X: Bunu sen istedin!
-Adam elindeki bıçağı bana doğru yöneltti. Tam saplıycağı sırada suratı mazkeli bi adam karşımdaki adamı kavrayıp ağzını burnunu kırmaya başlamıştı. Adam etkisiz hale gelince bana döndü. Yanıma gelip elimi ayağımı çözdü. Ayağa kalktım. Bileklerimi ovuştururken...
Dila: Yardımın için teşekkür ederim. Sanırım burdan çıkınca karakola gitmeliyim... Herneyse.. Tekrardan teşekkür ederim. (Tokalaşmak için elini uzatır)
-Elimi uzattım. Önce elimi tutup sonrada sarıldı. Ne olduğunu anlayamadım. Aniden ittim.
Dila: Yavaş!! Haddini bil. Kurtardın diye ne bu samimiyet.
F: Tıpkı annen gibisin...
-Elini maskesine götürdü. Yavaşça maskesini çıkardı. Ağzım açık, gözlerim fal taşı gibi karşımdaki imkansızlığı izlemeye başladım.
Dila: Ba-baba!
Fethi: Dila.
Dila: S-sen nasıl?? Sen öldün! Annem öyle söyledi... Sen nasıl hayatt!
-Kekelemeye bi son verip sarıldım. Kokusunu içime çektim. 17 yıldır bu kokuyu alabilmek için beklemiş gibi.
Fethi: Hadi! Burdan gitmemiz gerek!
Dila: Nereye?
Fethi: Başını belaya sokmayacağın bi yere!
-Elimden tuttu. Koşarak mekandan çıktık. Bi arabaya bindik. Yarım saat kadar sonra bi depoya ulaşmıştık. Tekrardan elimden tuttu. Bu depoya girdik.
Dila: Güzel yermiş. Burda mı yaşıyosun?!
Fethi: Evet!
Dila: Çok genç duruyosun. Annemin saçında bi tane renkli tel kalmadı. Ama sen...
Fethi: Eminim ki hala çok güzeldir.
Dila: Öyle!
Fethi: Otur hadi?
Dila: Peki... Iııı.. Sen nasıl ölmedin?!
Annem uçurumdan düştüğünü söyledi.
Fethi: Bilmem...
Dila: Niye bizi bulmadın?!
Fethi: Bilmiyorum... Tek bildiğim seni kurtardım. Ve şuan burdayız.
Dila: Seni görebilmek için ne kadar dua ettim anlatamam...
-Babam yüzümü iki elinin arasına aldı.
Fethi: Ben de seni görebilmek için çok çabaladım. Sonunda oldu.
Dila: Şuan o kadar mutluyum ki... O adam beni kaçırdığı için teşekkür bile edebilirim.
-Babam cevap vermedi. Ayağa kalktı. Deponun kapısına ilerledi. Ve kapıyı açtı. Dışarısı görünmüyordu. Bembeyaz bi ışık parlıyordu.
Fethi: Sonsuza kadar benimle kalmak ister misin Dila. Babanla.. Sonsuza kadar...
Dila: Tabi ki...
Fethi: O zaman benimle gel.
Dila: Ama... Ama annem var.
Fethi: Merak etme... Onu da getiricem.
-Ayağa kalktım. Babama doğru yürüdüm. Elini tuttum. Ve kapıdan geçtik.
------------------------
MÜCAHİTTEN::
-Dila kapıyı açmayınca kapıyı kırmak zorunda kalmıştım. İçeri girdiğimde kanepede uyumuş mırıldanıyordı. Bi süre sonra sesi kesildi. Nefes bile almıyordu. Ne yaparsam yapıyım uyandıramadım. O an... Korkarak nabzına baktım. Atmıyordu. Ama yüzünde garip bi gülümseme vardı. Hemen hastaneye götürdüm ama...
D: Mücahit bey!
Mücahit: Durumu nasıl?? Uyandı mı?!
D: Üzgünüm... Başınız saolsun...
Mücahit: Ne-ne diyosun sen doktor. Ne başı... Ne saolması...
D: Elimizden gelen bişey yok. Kalp krizi geçirmiş.
Mücahit: 17 yaşında kız nasıl kalp krizi geçirir. Kafayımı yedin sen doktor... Hem... Ben ne diycem şimdi annesine...
-Zavallı Dila'm. Nasıl bi rüya gördüyse... O minik kalbi dayanmamıştı. Asıl mesele.. Eylem nasıl dayanıcaktı. Korktuğum başıma gelmişti. Eylem arıyodu.
Eylem: Alo Mücahit?! Nasılsın? Dila'ya ulaştın mı?!
Mücahit: (ağlamaklı bi sesle) U-ulaştım yenge?!
Eylem: Nasılmış?! Bi sorun yok demi?!
Mücahit: İyiymiş... Şuan çok huzurlu, ve mutlu olduğuna eminim.
Eylem: Ne diyosun Mücahit anlamıyorum!
Mücahit: Dila... Kalp... Kalp krizi geçirmiş. Eve gittiğimde öyle kanepede yatıyodu işte. Bi-bilemedim...
Eylem: Ne diyosun sen Mücahit?! Ne kalp krizi.. Saçmalama... Benim kızım çok s-sağlıklı... Bi-bişey olmaz ona!
Mücahit: Yenge.. (Sonunda kendini tutamaz ve ağlar) Başımız saolsun.
-O saniyeden sonra Eylem'den ses çıkmadı.
--------------------
-İKİ GÜN SONRA-
-Ah ah... Ana yüreği nasıl dayanır ki evlat acısına. Evladının ölüm haberini alan ananın o saniyeden sonra kalbi atmaz. Yaşayamaz... Ah yengem ah... O yorgun kalbi dayanamadı. Avcı'mdan ona kalan tek güzel şeyin yitip gitmesine dayanamadı.
Mezarlıktayız... İkiside birazdan toprağa verilicek... Üzerinde adları yazan tahtalara bakmaya yüzüm yok.
"EYLEM KULAKSIZ-DİLA KULAKSIZ"
-İkisinide sana gönderdim Avcı'm. Bu garip Keşanlı emanetlerine sahip çıkamadı. Mezar taşına bakmaya yüzüm yok. Affet! Artık kimsesiz kaldın be şehit oğlu şehit Mücahit. Sende tıpkı Yavuz komutan gibi... Sevdiklerine toprak atmaktan başka bi yardımın dokunmadı...

-SON-

AVCIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin