- YÜZLEŞME -

194 72 165
                                    

YÜZLEŞME

Fikret, kapımı öyle bir hızla açtı ki korkudan yerimde sıçradım resmen. Bunu fark etmiş olmalı ki kapayışı yavaş yaptı. Yüzüne bakmak yerine kucağıma aldığım pembe yastığı evirip çevirerek oynuyordum. Yanıma ilişti ve 'seni dinliyorum' dedi. Gözlerine baktığımda öfkeli olduğunu görüyordum ama yansıtmamaya çalışıyordu, en azından yansıtmamak için mücadele veriyordu. Derin bir nefes aldım ve 'siz ne biliyorsunuz?' diye sordum. Yastığı elimden çekip aldı konuya odaklanmam için ve konuşmaya başladı.

'Bize yalan söylediğini biliyoruz mesela...'

'Başka?'

'Bir yerlere gittin ve kayboldun.'

'Yoo, kaybolmadım.'

'Ceylin'e 'nerede olduğumu bilmiyorum' demişsin.'

Çeneni tutamadın dimi Ceylin!

Ben susunca o devam etti.

'Hiç öyle gözlerini devirme. Ceylin'e ben ısrar ettim. Hem ne yapsaydım?'

'Başka ne biliyorsunuz?'

'YANINDA BİRİ VARDI.'

Bilmedikleri şey yok maşallah.

'ANLAT!'

Sert bir emir geldiğine göre bende her şeyi anlatmaya başladım. Çocuğun mesajlarına cevap vermediğimi ancak ısrarla yazdığını, daha sonrasında Reyyan'ın bir arkadaşı olduğunu ve benimle tanışmak istediğini ve en sonunda da kapıya gelme mevzusunu...

'Sen nasıl güveniyorsun da yabancı bir çocukla o arabaya biniyorsun!' diye bağırdığında Reyyan'ın arkadaşı olması, güvenilir demesi falan hiç umurunda değildi. 'Kim olursa olsun bize haber vermeliydin' dedi ve haklıydı. Sonrasında eve gitmemizi, aslında beni uzun süredir uzaktan takip ettiğini öğrendiğimi anlattım. Paylaşımlarımı gördüğünü, onlardan yola çıkarak böyle bir şey yapmaya karar verdiğini anlattım. Anlattıklarımı dinledikten sonra sorduğu tek soru ise ' Şarap mı içtiniz?' oldu.

Bu detayı atlamadığı için bir ara onu tebrik etmeliydim. Şöminenin resmini çekersen o anki sinirle fotoğrafta çıkan kadehleri görmemişim...

Onu da açıkladıktan sonra iyice rahatlamıştım. Artık her şeyi biliyordu. Tamam dedi ve ekledi 'ilk ve son. Bir daha olmayacak, aklımız çıktı.' Yanına kayıp sarıldım, artık daha sakindi. En azından ben öyle sanıyordum çünkü bir anda telefonumu uzanıp aldığında aslında hiç de öyle olmadığını gördüm.

'Ya telefonumdan ne istiyorsun? Mesajlarımı mı okuyacaksın? Vallahi saklamıyorum bir şey'

'Hayır, sadece bir süre bende kalacak'

Yüzüne sinirli sinirli bakınca açıklama gereksiniminde bulundu.

' Tekrar mesaj gelir diye...'

Mesaj gelse ne olacaktı ki ben cevap vermediğim sürece?

İtirazlarım hiçbir işe yaramamıştı. Üstelik odamdan çıkarken ' O çocukla bir daha görüşmeyeceksin!' ve 'Bir daha arkamızdan gizli bir iş çevirirsen külahları değişiriz bilmiş ol!' diye bağırmıştı.

Cümlesini o kadar net, o kadar bastıra bastıra kurmuştu ki sesimi çıkaramadım.Hatta kendimi geriye çekip benden aldığı yastığı geri alıp tekrar oynamaya başladım. Bu da benim cevap vermekten kaçış yöntemimdi. Sonrasında gözlerimi devirdim. Telefonumda elimden gitmişti. Yapacak hiçbir şeyim yoktu artık. Bir macera yaşamıştım ve gün sonunda o da sana eriyordu. Hayatımda geçirdiğim en aksiyonlu ve en heyecanlı 14 Şubat idi. Millet sevgilisi ile el ele gezerken, ben beni seven bir çocukla istemediğim halde bir eve götürülmüştüm. Sonrasını biliyorsunuz zaten. Aslında biraz düşününce çocuğun sert davranmaktan başka bir suçu da yoktu, seviyordu sonuçta beni... Yani, seviyormuş. Bir daha görüşmeyecek olsam da bir anda ortadan kaybolmak onu deli etmekten başka bir işe yaramayacaktı. Ayıp olacaktı hatta.

Ayıp mı olacaktı? Neler diyordum ben!

Arkadaş olarak kalsaydık bari... Bunları yaşatmak zorunda mıydı bana?

Lanet olası duygularım şu an aklımı bulandırıyordu!

Sonuçta artık yapacak bir şeyim yoktu. Fikret odamdan çıkınca bende Reyyan'a haber vermek için bilgisayar başına geçtim. Sonuçta mail atabilirdim değil mi?

Öncelikle ona Ayaz'a telefon numaramı verdiği ve bana söylemediği için çok kızgın olduğumu belirterek yaşadıklarımı anlatmaya başladım. Telefonumun Fikrette olduğunu özellikle belirttim ki bana gelen mesajlar son bulsun diye... Uzun uzun uyarılarda bulunduğum mailimi gönderdiğimde derin bir nefes aldım.

Salona indiğimde ortamda gergin bir sessizlik vardı. Tüm gözler bendeydi. Ceylin'in bana bakışı hele... Yanaklarını sıkmamak için zor duruyordum! Kerem, Osman ve Emir düne göre daha iyilerdi. E o kadar ıhlamuru, ada çayını ve ilacı bende içsem bende bir günde iyileşirdim. Ortamı yumuşatmak için 'dışarı çıkalım mı?' diye sorduğumda hepsi bu anı bekliyormuş gibi hazırlanmak için odalarına uçtular. Bende odama çıkıp giyinmeden önce maillerimi kontrol ettim. Reyyan'dan cevap gelmişti.

Telefon numaramı ve adresimi verdiğinde bu kadar ileri gideceğini düşünmediğini, ona beni zor duruma soktuğu için çok kızdığını anlatan bir yazı yazmıştı. Özür dilemeyi de unutmamıştı. Ayrıca bana ilk mesaj attığı gece, o sırada bizim film izleyeceğimizi Reyyan'dan öğrenmiş. Film seçemeyince Reyyan'a mesaj atıp sormuştum. Aklımdaki bir sorunun daha cevabını bu şekilde aldığıma göre sanırım yapmam gereken başka bir şey kalmamıştı.

Hazırlanıp dışarı çıktığımızda kar tipi yapmayı kesmiş, artık tek tük yağmaya başlamıştı. Ağaçların yaprakları öbek öbek bembeyaz olmuştu. Karşı evin bahçesinin çitleri karla bürünmüş, sokak lambalarında ise sarkıtlar oluşmuştu. Sokağımız karanlıkta daha güzel görünüyordu. Ben, Fikret ve Kerem yavaş yavaş yürüyüp etrafı izlerken önümüzde Ceylin ve Enes koşturuyor, Osman ve Emir ise birbirlerine kartopu fırlatıyorlardı. Kerem öndekilere 'koşmayın! Şimdi yeri boylayacaksınız!' diye bağırdığında bu durum kimsenin umurunda değildi. Gittikçe arayı açıyorlardı ve sesleri bizden uzaklaşıyordu.

'Emir bak şimdi bu kartopunu Enes'in kafasında patlatacağım!'

'Sıkıyorsa patlat!'

'Lan, kaçma gel!'

'Ceylin fazla gülme sıra sana geliyor! Şimdi yüzünde patlayacak hazır ol!'

Ve bir gümbürtü...

'Ceylin!'

'Ceylin iyi misin?'

Kerem'in dedikleri başlarına gelmişti. Bağırışları duyunca bizde koşarak yanlarına gittik ve Ceylin'i yerde bulduk. Sinirle söyleniyor, bir yandan da gülüyordu. 'Dondum' dedi 'dondum'

Biz Ceylin'i kaldırıp üstündeki başındaki karları temizlerken Enes'in merak ettiği şey ise bambaşkaydı.

'Eee Ceylin kase sağlam mı?'

Ceylin bu lafın üstüne acısını unutup ' sen görürsün şimdi sağlam mı değil mi?'diyerek Enes'in peşinden koşmaya başladığında 'siz hiç akıllanmayacaksınız' diye mırıldandım.

'Yavaş! Koşmayın!'

Kime diyorsam... Nafile... Şimdi de eve doğru bir koşu tutturmuşlardı tabi bizde arkalarından...'

SANALDAN REELE #Wattys2019   #TAMAMLANDI.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin