YOLUN SONU

146 40 74
                                    


3 Ay Sonra

Niye buraya geldiğimi sorguladığım geceler, keşke şu an yatağımda bizimkilerin bağırışlarıyla uyansaydım dediğim sabahlar bıraktım arkamda. Adapte olmam çok ama çok zor sürdü. Eğitim konusunda gerçekten çok başarılıydılar, iş hayatında lazım olacak çok faydalı bilgiler öğreniyordum tabi aklımı verebildiğim sürece...

Kolay değildi. Konaklamamız için ayarlanan otelde; yan odamda Ayaz'ın kalması ve her fırsatta karşıma çıkması beni fazlasıyla rahatsız ediyordu. İlk iki hafta boyunca her Allahın günü Fikret arıyor ve sorguya çekiyordu. 'Ne yaptın? Memnun musun? Mutlu musun? Ayaz seni rahatsız falan etmiyor değil mi? Fazla samimi olma, eve dönmek istersen beni ara, sakın susma' ve bunun gibi bir sürü şey...

Bizimkilerin de mesajlarına yetişemez olmuştum.

'Abla bugün sen gideli dört gün oluyor ama ben şimdiden çok özledim.'

'Damla artık bende yemek yapmayı öğreniyorum yoksa Enes'i doyuramayacağız'

'Damal sen gittiğinden beri üç tane kitap bitirdim. İnanır mısın? Osman ve kitap okumak'

'Damla bu akşam en sevdiğin diziyi hep birlikte izledik, sende varmışsın gibi'

'Biz iyiyiz merak etme, sen iyi ol yeter'

Bu mesajları günde beş yüz kez açıp onları düşünüyordum. Koskoca üç ayı geride bırakmıştım. Bu sürede bizimkilerde okullarını bitirmiş, şehirlerine dönmüşlerdi ancak her ay bir haftalığına İstanbul'a gelip bizim evde birlikte vakit geçiriyorlardı. Ceylin, Emirlerin yanında Ankara'daydı. En sevindiğim şey ise onun tek başına kalmış olmamasıydı. Ben ise bu sürede farklı bölümlerden arkadaşlar edinmiş, buraya daha bir alışmıştım. Hiç görmediğim yerleri gezmiş, farklı lezzetler tatmıştım. Eğitim bittikten sonra gruplar halinde geziyor, alışveriş yapıyorduk. Mutlu muydum bilemem. Daha çok kabullenmiş diyebilirim. Eğitim süresince en sevdiğim hocalardan biride bizleydi. Okul zamanı da ne zaman bir sıkıntım olsa onun yanına koşardım. Bu durum biraz olsun içimi rahatlatıyordu.

O sabahında diğerlerinden pek bir farkı yoktu benim için. Çalan alarmı söylene söylene kapatıp konferans başlayacağı için hazırlanmak üzere ayaklandım. Bir haftadır içimde bir sıkıntı vardı. Bizimkilerden hiçbir haber alamamıştım. Ne onlar mesaj atıyordu, ne de arıyorlardı. Benim aramalarım cevapsız kalıyordu, mesajlarım ise iletilmedi olarak gözüküyordu. Güneyi bile arayıp haberi var mı diye sormuştum. Ama ondan da istediğim cevabı alamamıştım. Bunu çok fazlasıyla kafama takıyordum çünkü kötü bir şey olma düşüncesi bile içimi fazlasıyla hoplatmaya yetiyordu. Giyinip konferansın olacağı salona yürümeye başladım etrafa boş boş bakarak. Yolda size bahsettiğim hocama rastladığımda benim bugün konferansa gitmeyeceğimi ve bana bir görev verdiklerini söyledi. Neden geçen haftadan beri her işe benim koşuşturduğumu sorguladım. Eğitim için gelmiş olmama rağmen nerede bir görev varsa beni direk oraya yolluyorlardı. Yorulmuştum ve bu durum fazlasıyla canımı sıkmaya başlamıştı.

Eğitime bir değişiklik sonucu geç dahil olsa da bir öğrenci daha gelecekmiş ve havaalanından benim karşılamamı, buraya getirmemi istedi. Gelecek arkadaşa telefon numaramı bile vermişler iletişim kurabilelim diye.

HANİ HOCALAR DURURKEN NEDEN BEN ACABA?

Beni servis götürecekmiş sonra da birlikte dönecekmişiz. 'Peki' dedikten sonra servisin kapıda beklediğini ve gelecek arkadaşında uçaktan inmek üzere olduğunu öğrenince hızlı adımlarla servise gittim. Arabadayken bir umut Osman'ı aradım.

ARADIĞINIZ KİŞİNİN TELEFONU KAPALI. LÜTFEN BİR MESAJ BIRAKINIZ.

HAY SENİN MESAJINA...

Yol tahminimden daha uzun sürmüştü. Havaalanına vardığımızda uçak gelmiş yolcular iniyordu. Bende elimde telefonla bir haber bekliyor, inenleri seyrediyordum. O anda yıllar geçse de unutamayacağım bir an yaşadım. Kalbimin atışını kulaklarımda hissettim, elim ayağım titremeye başladı. Rüya sandım, kendimi cimcikledim. Ama bu gerçekti. Kapıdan önce Enes çıktı sonra Osman ardından Ceylin, Emir ve Kerem...

Biri ablaa diye üstüme koşmakla, diğeri bu anın videosunu çekmekle, biri elindeki valizleri olduğu yere bırakıp bana doğru depar atmakla meşgulken ben olduğum yerde, gözlerimden şakır şakır akan yaşları toparlamakla ve bulanıklaşan görüntüyü yerine getirmeye çalışmakla uğraşıyordum. Kitlendim. Bildiğiniz kitlendim. Sarılıp birbirimize kenetlendiğimizde ağzımdan çıkarabildiğim tek cümle 'siz, şakasınız, yanımdasınız.' oldu.

'Damla ağla diye gelmedik, gideriz haa' diyen Osman'a dönüp 'sus yaaa' dedim.

'Abla sensizliğe dayanamadık biz'

'Damla onu bunu bilmem ben çok açım, köftesi güzel mi buranın?'

'Eşeksin Enes!'

Havaalanını boşalmaya başlamış, biz hala olduğumuz yerde birbirimize sarılmış halde duruyorduk. Bir anda iç çektim. 'Keşke Fiko'da burada olsaydı...'

O anda hepsinin yüzünde bir değişme oldu. 'Ne oluyor be?'

'Demin ne dedin sen Damla?' diyen Kerem'e dönüp 'Fiko diyorum, keşke yanımızda olsaydı...' diye cümlemi tekrarladım.

Hepsi birbiriyle bakışırken bön bön yüzlerine bakıyordum.

'YOKSA ONA BİR ŞEY Mİ OLDU!'

Hepsi bir ağızdan '3-2-1' diye sayıp ardından koro yapar gibi ' o halde arkana bak' dediklerinde bir kez daha yüreğimin ortasına bir şey oturdu. Dalga geçiyorlardı herhalde. Şaka falandı değil mi bu?

DEĞİLDİ.

DEĞİLMİŞ.

O GELMİŞ!

Arkamı döndüğümde yüzünde kocaman gülümsemesiyle 'sürprizz' demesiyle bizimkileri bıraktığım gibi ona koştum.

BİR AY, İKİ AY VE ÜÇ AY...

Bu kadardı dayanma süremiz. Ayrı kalamayız demiştik. Bana yapılan o organize sürprizin verdiği heyecanı, mutluluğu hayatımın sonuna kadar unutmayacağım. Unutmayacağız...

İşte şimdi tamamlanmıştı eksik kalpler. Bir aradaydık. Nerede olduğumuz, nerede yaşadığımız önemli değildi. Yan yana olmamızdı önemli olan. O gün bir kez daha anladım ki

'Biz bir yere değil, biz BİRBİRİMİZE AİTMİŞİZ.'

SANALDAN REELE #Wattys2019   #TAMAMLANDI.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin