Bugünde evden dışarı çıkmadan tüm zamanımı bilgisayar karşısında geçirdiğim günlerden biri... Sormuyorlar ki neden diye? Anca eleştiriyorlar sormadan soruşturmadan... Ne önemi var ki benim düşüncelerimin? Onlar ne de olsa yine kendi bildiklerini yapıyorlar, yapacaklar da... Onlar mı kim? Ağabeylerim. Annem tüm gün çalışıp evde olmadığından ben evde ağabeyleriyle kalmak zorunda olan, dolayısıyla da onların tüm kaprislerini çeken bir zavallıyım. Evet, aynen böyle düşünüyorum. Onlar benim öz ağabeylerim bile değiller, en çok koyan da bu olsa gerek...
İkisi de o kadar dik başlı o kadar ukalalar ki. Dünya onların çevresinde dönüyor sanıyorlar. Ne isterlerse elde edebileceklerini, ne isterlerse yapabileceklerini sanıyorlar. Bu gidişle de yaparlar. Babam başlarında olsaydı bunların hiçbiri olmazdı. Ancak o beni terk etmeyi, bu iğrenç ağabeylerimin babası olan, eve bile adam gibi uğramayan, pis bir herifle yalnız bırakmayı uygun görmüştü.
Benimde burada fazla kalmaya niyetim yok zaten. Önüme çıkan ilk fırsatı değerlendirip bir daha hiç gelmemek üzere uzaklaşmak istiyorum buradan. Kimse beni rahatsız etmesin istiyorum. Benim duygularımın, düşüncelerimin, istediklerimin veya istemediklerimin hiçbir önemi yok onların gözünde. İstedikleri her şeyi yapmakta özgürlerken ben değilim. En ufak bir isteğimde evde üçüncü dünya savaşı çıkarken neden daha fazla burada kalmak isteyeyim ki? O yüzden susuyorum. Kendi evimde özgürlüğüm elimden alınmış, kanat çırpıp gökyüzünde uçmak isterken kafese hapsolmuş bir kuş gibi hissediyorum.
Evdeki bu kasvetten kurtulduğum, kendimi bulduğum tek yer oyunda arkadaşlarımın yanı. Bir araya geldiğimizde o kadar eğleniyoruz ki ne kadar moralim bozuk da olsa, sinirli de olsam üzgünde olsam tüm dertlerimi unutup oraya odaklanıyorum. Zaten bana karşı o kadar ilgililer ki moralimin bozuk olduğunu hemen hissediyorlar. Beni görmeden, yaşadıklarımı bilmeden... Sadece yazışmalarımdan nasıl oluyor da her şeyi biliyorlar anlamıyorum. Gülmem için her şeyi yapıyorlar ve bir şekilde aklımı dağıtmayı başarıyorlar.
Ağabeyim akşamüstüne doğru odama dalıp 'biz markete gidiyoruz, bira alacağız' diyerek evden çıktı. Bende onların gitmesini fırsat bilip son ses bir müzik açtım. Hiçbir şekilde kendimi burada mutlu hissetmiyordum. Bazı arkadaşlarım kendilerini evde değil de okulda mutlu hissettiklerini söyler. Ben onu da beceremiyordum. Okul bana zıt bir kavramdı bu yüzden de sürekli okuldan kaçıyordum. Orası için çaba sarf etmek bana boş geliyordu. Başarılı olsam bile kimsenin umurunda olmayacaktım, başarılarım göz ardı edilecekti. Çoğu zaman yanımda Emir olurdu. Okuldan çıkıp gezer, kafelerde takılırdık. O, benim yanımda olan, benim tüm dertlerimi dinleyen dostumdu. Onun hayatı benimkine göre daha sakindi. Tek çocuktu ve ailesi ile arasında hiçbir sorun yoktu. O yüzden de çoğu zaman benim 'Emir, 18 yaşımıza gelince buralardan gidip, kendimize yeni bir hayat kuralım' şeklinde yaptığım isyanlara daha olgun bakar, beni sakinleştirmeye çalışırdı.
Her şeyimi eleştirip, yaptığım her işe kızmak için bahane arayan bir ailem olmasaydı bende kendi adıma bazı şeyleri düzeltmek için uğraşabilirdim ancak bu işin ucu artık kaçmış, toparlanamaz hale gelmişti. Her şeyden önce ortada bir aile yoktu.
Ben değişmeye hazırken, onlar asla değişmek için bir adım atmıyorlardı. Bu yüzden bende her şeyden soğudukça soğuyordum. Yapmam gerekenleri yapmak istemiyor, tüm gün odamda, bilgisayar başında arkadaşlarımla birlikte oyun oynamak istiyordum. Orada önemseniyor, orada değer görüyordum. İnsan değer gördüğü, sevildiği, sayıldığı yerde mutludur değil mi? İşte bende orada mutluydum. Onlarla her şeyimi paylaşıyordum. Neredeyse dün akşam yemekte ne yediğime kadar biliyorlardı. Yanımda olsalardı eminim beni bu kadar iyi tanıyamazlardı.
Odamın dağınıklığından dolayı azar yediğim bir günde olanları anlatmak için oyuna girdim ve onlara işittiğim lafları anlattım. Bunun karşılığında neredeyse hepsinin benim gibi olduğunu öğrendim. Kerem o anda odasının halini anlattı da benden daha beter bir hali vardı. Damla sınav zamanı yatağının üstünün kütüphaneye döndüğünü, Ceylin ise geçenlerde Türkçe kitabının yastığının altından çıktığını anlattı. 'Anlamadığım bir şekilde yastığımın altına girmiş, uyurken çalışacak halim yok ya' demişti. Hepsi dağınıktı, bu olası bir şeydi.
Hepimiz çocuktuk, gençtik. Dağıtabilir, zamanı gelince de toplayabilirdik. Bunun için onca laf yememe, gereksiz yere kavga etmeye gerek yoktu. İşte, ben bunu kimselere anlatamıyordum. Sanki benim hayatımı, özgürlüklerimi bir kavanoza hapsediyorlardı. Gün geçtikçe kendimi odama kapatıyor ve sadece mutlu olduğum yerde, mutlu olduğum kişilerle zaman geçiriyordum. Sanki ait olduğum yer Enesler'in yanıydı. Biz bir aradayken her şey daha güzel, her şey daha kolaydı ve tek dileğim bunun her zaman böyle sürmesiydi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SANALDAN REELE #Wattys2019 #TAMAMLANDI.
ChickLitBirbirlerini Hiç Görmeden de Bir Dostluk Kurulur mu? Bu Gerçek Olabilir mi? Okuyunca kararı siz vereceksiniz... #SR Kendi hayatlarında birtakım şeylerin yolunda gitmediğini düşünen yedi gencin sanalda tanışıp reel'de bir araya gelerek kendilerine ye...