YARI YOLDA BIRAKILANLARA

216 69 161
                                    

Dün gece hepimiz geç yattığımızdan sabah bir türlü uyanamadık. Fiko, Furkan'ı otogara götürüp yolcu edecek oradan da işe gidecekti. Bizde derse yetişmek için kahvaltı yapmadan kendimizi sokağa atmıştık. Evden çıkmadan önce Enesle Furkan'ın vedalaşmasına şahit olmuştum. Onları böyle görünce gözlerim dolmuştu çünkü ayrılıklar her zaman kalbimi sızlatırdı.

Okul seyrinde ilerken beni sinir eden tek şey projelerin teslim tarihinin belli olmasıydı. Son zamanlarda hiçbir şey yapmamıştım ve haftaya teslim etmem gerektiğini söylüyorlardı. Bu kadar yoğunluğun arasında sınıf arkadaşlarımın beni kampa çağırması da üstüne tuz biber ekti. Onları 'bakarız' diye geçiştirsem de içten içe çok gitmek istiyordum. Hafta içi işlerimi bitirip hafta sonu iki günlüğüne kaçamak yapsa mıydım acaba?

Günün son dersi yaratıcı yazarlıktı. Bu ders en sevdiğim seçmeli derslerden biriydi. Yazı yazmayı çok seviyordum. İnsanı rahatlattığını ve hislerini kağıda aktararak onları kalıcı hale getirdiğini düşünüyordum. Hocamız, geçmişe ait bir kırgınlığımızı yazmamızı istedi. İstediğimiz türde yazabilirdik. Mektup yazacaktım. Geçmişte beni çok kıran birine...

Kardeşlerim hayatıma girmeden yokluğunu fazlasıyla hissettiğim bir arkadaşıma...

Belki de arkadaş sandığım aslında zamanla 'hiç kimse' olan birine...

Zamanında çok yıpransam da Keremle, Enesle, Fikretle, Emirle ve Osmanla olan dostluğum onun yerini doldurmuş, o günleri biraz olsun unutmamı sağlamıştı. Derin bir nefes alıp yazmaya başladım. Kafamı kaldırdığımda son beş dakikamız kalmıştı. Son paragrafı yazıp teslim edecektim.

'Hep varsayımlar giriyor araya.'Sevmek.' Ne kadar açabiliriz bu kelimeyi? İki arkadaş birbirlerini ne derinlikte sevebilir? Aşk kavramı araya girip bir dostluğu acımasızca bozabilir mi sizce? Söylenmeye cesaret edilemeyen sözler, açıklanmaktan kaçınılan duygular sebep olabilir mi bu uçuruma? Çok acımasızca değil mi sizce de? Koskaca bir bilinmemezlik ve yanında tonlarca sürüklenen varsayımlar... Sonu olmayan bir deniz gibi uçsuz bucaksız uzayıp gidiyor sadece... Kimsede çıkıp 'dur' demiyor. Attığım adıma cevap vermemiş birine ikinci adımı atmak ne derece doğru sizce?

Bu 'yarım kalmışlığın' hikayesi...'

Bu kısmı yazarken kendimi kaybetmiş, ağlamaya başlamıştım. Hocaya kağıdı verip çantamı aldığım gibi koridora koştum. Fikret'i aradım. Neyse ki ikinci çalıştı açmıştı.

'Fiko, işin var mı?'

'Ağlıyor musun sen?'

Okuldan çıkacağımı ve akşam ders vermeye gideceğimi söyledim. 'Çıkışta beni alabilir misin?'

'En son ağlıyor musun diye bir soru sormuştum.'

'Bende beni oradan alabilir misin diye bir soru sormuştum.'

'Damla, delirtme beni.'

'Ağlamıyorum.'

'Tamam, işin bitmeden yarım saat önce yaz, gelir alırım.'

'Tamam, görüşürüz.'

Çok saçma bir konuşma yapmıştık ve inanmadığını biliyordum. Neyse ki üstelememişti. Bugün ders çalıştıracağım kızla ikinci dersimi yapacaktım. Büyük bir mücadele vermem gerekecekti çünkü kız çok yaramazdı. Onu masaya oturtmak için sarf ettiğim çabayı başka bir işte gösterseydim şu an zirvedeydim.

Derse ara verdiğimizde Fikret'e haber verdim. Yaklaşık 20 dakika sonra gelmesiyle dersi bitirip evden fırladım. Yol boyunca kızla nasıl uğraştığımı anlattım. Eve vardığımızda ise çok güzel bir şeyle karşılaştım, sofra hazırlanmıştı! Ceylin'e baktığımda bakışlarını Emir ve Osman'a çevirdi. Demek bugün de onlar sürpriz yapmıştı. Pijamalarıma kavuştuktan sonra yemek için aşağı indim. Herkes birbirlerine bir şey anlatıyordu ama benim aklım başka yerdeydi. O yüzden de sohbetin ortasına dank diye dalıp kamp olayını açtım.

'Hafta sonu arkadaşlar beni kamp yapmaya çağırıyor.'

Kerem 'gidecek misin?' diye sorunca ben daha cevap vermeden Ceylin 'beni de götür!' diye lafa atladı. Fikret ' nereden çıktı şimdi bu?' dedi meraklı bakışlarını gözlerime dikerek.

'Hiç'

Osman'ın 'bence gitme' demesinden güç alıp 'bence de' diyerek onu destekledi. Emir ise çok doğru bir tespitte bulunmuştu.

'Gidersen, iki gün boyunca bu evi düşünemiyorum.'

Ben yoksam Fikret vardı. Sonuçta o da başlarında durabilirdi.

Emir'in bu lafı Enes'i paniklendirince o da 'aç kalırız!' diye lafın ortasına atladı.

Ceylin evde tek kız kalacağı için panikleyip 'Vallahi kalmam ben bu evde, beni de al yanına!' dedi. Fikret ise yine çok kararlı bir şekilde konuşuyordu. 'Gitmeyeceği için sorun yok.'

'İnadına gidesim geliyor şu an' diyince Osman ' Damla boş yapma' dedi gülerek.

Klasik Osmandı işte. Ne zaman inatla bir şey yapacak olsam, 'Damla boş yapma' derdi. Üstelik bunu hep gülerek derdi ciddi sanmayalım diye... Bir keresinde ise not defterimin arasında 'Boş yapma çay yap' yazılı bir not bulmuştum. Dersin ortasında haykırmamak için zor tutmuştum kendimi.

Neden gitmemi istemiyorlardı anlamamıştım ama uzatmadım. Nasıl olsa daha zaman vardı. Yemekten sonra çalışmak için odama çıktım. Bilgisayarımı açtım. Bugün yazdığım yazıyı teslim ettiğim hocadan mail gelmişti.

'Yazını okudum ve iç dünyanı dışarı yansıtmadığını fark ettim. Etkileyici bir yazıydı. İnsanı yaşadıkları olgunlaştırır Damla, bunu unutma. Hayatına çok kişi girecek, çoğu da yarı yolda bırakacak. Önemli olan sonsuza dek senin yanında olanı bulabilmektir. Bu da tecrübeyle olur.'

Haklıydı, bir sürü insan yarı yolda bırakacaktı...

Hey sen, belki bunu okurken küstüğün bir arkadaşın geliyor aklına, belki de seni terk eden sevgilin... Güvendiğin kişinin seni yarı yolda bırakmasının verdiği sarsıntıyı yaşıyorsundur belki de... Ama şunu bil ki, gidenler şimdi gitmeseydi daha ilerde gideceklerdi. Çünkü onlar kaçan taraf olmayı tercih etmişlerdi. Pes eden, savaşmayan ve dolayısıyla da yenilen taraf... Sen, onlar sayesinde ayakta kalan, direnen, güçlü olan tarafsın ve artık herkese güvenmemen gerektiğini biliyorsun. Üzülme. Sen onları değil, onlar seni kaybetti.

SANALDAN REELE #Wattys2019   #TAMAMLANDI.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin