"i don't belong to anyone else."
|
"başkasına ait değilim."
-
Elliot ve Tasha okuldan çıkarken arkalarından hüzünle baktım, bazen arkadaşlarımı dikkate almam gerekiyordu ancak kişiliğim bunun için fazla inatçıydı.
Ayaklarımı yere sürte sürte sınıfa girdim. İçeride altı kişi vardı, Annabelle henüz ortalıkta yoktu. Görevli öğretmenin Bayan McCulloch olduğunu gördüğümde çığlık atmamak için kendimi zor tuttum.
"Bayan Thornton, ne sürpriz!" dedi yapmacık bir gülümsemeyle. "Sana bu cezayı kim vermiş olabilir acaba..."
"İnanın bana, Bayan McCulloch, bilmek istemezsiniz." dedim ona karşılığında en az onunki kadar yapmacık bir gülümseme hediye ederek. Dişlerini birbirine sürterek elini kaldırdı ve sıralardan birine oturmamı işaret etti. Çok gerekli değildi, normal zamanlarda okul içi kurallara uysam da daha önce dersten sonra okulda kalma cezaları almıştım ve ne yapmam gerektiğini biliyordum. Arka sıraların hepsinin dolu olduğunu görünce dilimi şaklattım ve cam kenarından ikinci sıraya oturdum.
Önümdeki bir saati nasıl geçireceğimi bilmiyordum, bu yüzden telefonumu çıkarıp kulaklıklarımı taktım ve yanımda okuyacak hiçbir şey olmadığını fark etmem üç dakikamı aldı. Üzgünce çantamı ayağımın dibine bıraktım ve telefonumu kurcalamaya başladım. The Brobecks çalıyordu ama şarkıya odaklamayacak kadar sıkılmıştım. Birkaç saniye sonra sınıfın kapısı hiddetle açıldığında hızla başımı sıradan kaldırdım. Annabelle yavaşça içeri girdi, makyajı tüm gün boyunca nasıl bu kadar düzgün kalmıştı? Başımı iki yana sallayarak bakışlarımı çevirdim, bu beni ilgilendirmezdi. Gerçi, hangi makyaj sabitleme spreyini kullandığını öğrenmek işime yarayabilirdi, sürekli kapatıcı tazelemek biraz yorucuydu sonuçta.
"Oh, Bayan Cranmer, sonunda teşrif edebildiniz." dedi Bayan McCulloch, Annabelle'e kaşlarını çatarak bakarken. "Aramıza hoş geldiniz."
"Burada olmam bile tamamen haksızlıkken katıldığıma şükretmelisiniz, Bayan McCulloch." dedi Annabelle bilmiş bir şekilde. Bir anlığına sertçe bakıştılar, alfaların kapışmasıydı, ardından Annabelle sınıfın ortasına doğru yürüdü ve yanımdaki sıraya oturdu.
Onu fark etmemişim gibi yaparak gözlerimi kapattım ve başımı kollarımın arasına yerleştirerek dikkatimi Dodie'nin sesine verdim. Bu böyle giderse yakında uykuya dalabilirdim ve bunu istemiyordum, bu yüzden şarkılarımı kurcaladım ve Walter'ın zorla indirdiği My Chemical Romance albümünü dinlemeye karar verdim. Şarkıları daha önce dinlemiştim, arada sırada içimden geldiğinde açardım ama tam olarak benim tarzım değildi, yine de uyumamı engelleyeceğini biliyordum. Tekrar başımı indirdiğimde bir el kulaklığımı çekip çıkardı ve şarkıyı ne kadar yüksek sesle dinlediğimi fark ettim.
Annabelle'in sol kaşı kaküllerinin ardında hafifçe yükselmişti, dudaklarında alaycı bir gülümseme vardı. "Bana emo diyorsun ve kendin emo ilahlarını dinliyorsun."
"Hayatımı sana göre yönetecek değilim." dedim dik dik ona bakarken, ama şarkının sesini kısmayı ihmal etmedim.
"Yargılamıyorum." derken ellerini havaya kaldırdı, dişlerini gösterek gülümsediğinde dişlerinin ardındaki parlaklık gözüme çarptı. Dikkatli baktığımda dilindeki ufak metal topu gördüm, bu kızın kaç tane piercingi vardı? Buna neden dikkat ediyordum?
"Yargılamasan iyi edersin, emo." dedim tükürürcesine, kulaklığımı tekrardan kulağıma taktığımda alay dolu yeşil gözlerle beni izliyordu. Kaşlarımı kaldırdım. Ne? Omuz silkti. Telefonumu açıp şarkıyı değiştirdim. Troye Sivan emo sayılmazdı, değil mi?
Bir saat, Annabelle ile paylaştığımız garip bakışmalardan ve elliden fazla şarkı değişiminden sonra bittiğinde iç çektim, bir daha asla kendimi bu duruma sokmamalıydım. Çantamı toparlayıp sınıftan hızla çıktım, kafeye kadar yürümeyi planlıyordum. Elliot ve Tasha çoktan evlerine gitmiş olmalıydı, bu yüzden tek başıma gitmek zorundaydım. Annabelle arkamdan seslendiğinde gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve ona döndüm.
"Ne istiyorsun?"
"Bir daha başımı bu türden bir belaya sokarsan karşılığını ödersin, Thornton." dedi ciddiyetle, sınıftaki alaycı hali ortadan kaybolmuştu.
Emily Thornton. Kulağa çirkin geliyordu, gerçek adımın Willow olmasına şükrettim.
"Ben bir şey yapmadım." dedim ayağımı yere vurarak. "Çenene hakim olup gülüşünü engelleseydin başına böyle şeyler gelmezdi."
"Öneri yapan kişi şimdi sen oldun yani?" dedi gözlerini devirirken. "Sadece sözümü dinle, Emily."
Öfkeyle çenemi kaldırdım, bir çocuk gibi davrandığımın farkındaydım ama umrumda değildi. Beni sinir ediyordu. "Bana emir verme hakkına sahip olduğunu sanmıyorum, Annabelle."
"Emir değil, güzelim, öneri. O tatlı kıçını hayatın korkunç gerçeklerinden koruyorum." dedi ve kısa saçlarını mümkünmüşçesine savurarak hızla yanımdan uzaklaştı.
"Tatlı kıçım mı? Güzelim? Annabelle!" arkasından geveleyip durdum ama duyamayacak kadar uzaklaşmıştı. Dramatik çıkışlar yapmaktan hoşlanıyordu ve ondan nefret ediyordum. Yaptığı her şey 'beni öldür' diye bağırıyordu resmen! Birkaç dakika sonra okulun bahçesinde boş boş dikildiğimi fark ettim ve hızla harekete geçerek kendimi caddeye attım, gerçekten bir kahveye ihtiyacım vardı.
-
bunun için fazla emoyum. üzgünüm. üzgünüm.
hikayenin konusu, gidişatı ve karakterler hakkında ne düşünüyorsunuz?
bu arada, winter'ı okumayı lütfen ihmal etmeyin, ama boşa kürek çekiyormuş gibi hissediyorum... her neyse, sonra görüşürüz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
anyone else |gxg
Storie brevi16 yaşınıza bastığınızda vücudunuzda sonsuza dek teninizin ve ruhunuzun parçası olacak isim, ruh eşinizin ismi belirir. willow thornton'ın iki tane vardı. ♀+ ♀ [soulmate au]