t w e n t y t h r e e

2.4K 217 32
                                    

"i don't belong to anyone else."

|

"başkasına ait değilim."

-

Ayak bileğimdeki siyah, italik harflere bakıyordum. Bradley. Her şey anlamını kaybetmeye başlamıştı; iki ruh eşine sahip olduğum gerçeği, ruh eşim sandığım kişinin ruh eşim olmadığı gerçeği, ruh eşimin ben olmayan bir ruh eşi olduğu gerçeği, isimler, hikayeler, karakterler.

Annabelle elindeki kahveyle pencerenin yanında dikiliyordu ve yüzü içtiği sigaranın dumanının ardına saklanmış olsa da beni izlediğini biliyordum. Parmakları arasında tuttuğu sigarayı dudaklarının arasına yerleştirdi ve derin bir nefes çekti, sigara nefret ettiğim bir şey olsa da onu sigara içerken izlemek keyif vericiydi. Çoğunlukla boyalı olan dudaklarının ince çubuğun etrafına sarılması, dumanı içine çektiğinde yanaklarının içeri çekilmesi, yeşil gözlerini kırpıştırması, dumanı havaya üflerken transa geçiyormuş gibi görünmesi... Annabelle izleme şansı bulduğum en güzel şeylerden biriydi ve buna rağmen gözlerimin ayak bileğimdeki salak isme takılmasına anlam veremiyordum.

"Willow, doğruyu söyle bana." dedi sigaranın külünü camdan dışarı silkelerken, sesi sigaradan dolayı bulutluydu. "Bradley'ye aşık falan mısın?"

"Bu ne saçma bir soru?" dedim gereğinden fazla agresif bir şekilde bacağımı ileri uzatıp Bradley'nin adının görüş alanımdan çıkmasını sağlayarak.

"Başka bir ruh eşi olduğu için yıkılmış gibi görünüyorsun. Bunu sadece aşıklar yapar."

"Hayır! Ben senden hoşlanıyorum." dedim aceleyle, Annabelle ifadesiz suratıyla bana bakıyordu ve yemin edebilirdim ki bakışları tenimi delip geçebilecek kadar sivriydi. Hiçbir şey söylemeden sigarayı yine dudaklarına kaldırdı, göz temasımızı bozmadan içine çekti. "Sadece hayal kırıklığına uğradım. Biraz."

"Hayal kırıklığına uğradın?" dedi kelimelerin arasında sigaranın dumanını havaya üfleyerek, tam olarak ne hissettiğini veya düşündüğünü hiçbir zaman anlayamıyordum ve istediğim tek şey konunun kapanmasıydı. Bradley'ye aşık değildim, o da benim ruh eşim değildi, hepsi bu kadardı. "Neden?"

"Annem bunun her zaman bir lanet olduğunu düşündü, iki ruh eşine sahip olmamın. İnsanlara ruh eşimin adını göstermek istediğimde her zaman senin adını kapatırdık, Bradley'ninkini gösterirdik çünkü iki ruh eşim vardı ve heteroseksüel değildim, bu birden fazla lanet demek. İsimleri her zaman saklamamı istedi ama ben eğleniyordum. Farklı olmaktan keyif almıştım, bir distopyanın baş kahramanı gibiydim, anlarsın ya?" bir anlığına durakladım, düşüncelerimi nasıl toplayacağımı bilememiştim. Annabelle hala dikkatle bana bakıyordu, başını sallayarak onayladı ama kesinlikle tatmin olmuş değildi.

Derin bir nefes alarak devam ettim. "Hayal kırıklığına uğradım çünkü iki ruh eşimin olduğunu bildiğim tüm zaman boyunca iki farklı kişiyi de aynı şekilde seveceğimi ve onların da beni aynı şekilde seveceğini düşündüm. Ayrıcalıklı olduğumu düşündüm, iki aşka sahip olacak kadar değerli biriymişim gibi hissettirdi. Mantık çerçevesinde düşünmediğim doğru ama her şey çok normaldi ve ben değildim. İlk gün çok korkmuştum, Annabelle. Saatlerce ağladım çünkü en başta kimsenin beni sevmeyeceğini düşündüm, iki lanet olası ruh eşim vardı. Sonra da herkesin beni seveceğini düşündüm çünkü iki ruh eşim vardı. Ruh eşlerimle tanıştım, tanıştığımı sandım ve birden bire hayatımın değişeceğini düşündüm ama şu anda ne gerçek, ne doğru bilmiyorum ve kafam karışıyor. Bradley'ye aşık değilim, sadece ondan da sevgi göreceğim düşüncesi beni tatmin etmişti. Fazla ilgi görmek isteyen bir sürtük olduğum gerçeğine itiraz etmiyorum."

"Eh, ben gerçeğim." dedi bitmiş sigarasını sırf onun için pencerenin kenarına koyduğum küllüğe bastırırken. "Ve oldukça doğruyum."

İstemeden güldüm. "Kulağa çok emin geliyorsun."

"Bradley aradığın Bradley olmayabilir ama ben aradığın Annabelle'im ve diğer tüm şeylerden daha doğruyum, Willow." dedi yatağa doğru yürürken. Oldukça sakin bir şekilde karşıma oturdu ve ayak bileğimi tuttu, soğuk parmakları tenime değdiğinde şaşkın bir nefes verdim. Parmakları tam Bradley'nin isminin üstündeydi, bakmadan bileğimi baş parmağıyla okşadı. Gözleri benim üzerimdeydi, hala ruhuma işlercesine bakıyordu ve bu kadar tutkulu olmayı nasıl başardığını öğrenmek istedim.

"Bundan nasıl emin olabilirsin? Bradley benim ismime sahip, ben de onunkine sahibim ama bu bile bizi ruh eşi yapamamış."

"Hissetmiyor musun?" diye fısıldadığında şaşırdım. Tanrım, odamın loş ışığında yeşil gözleri ne kadar da derin görünüyordu... Saçları alnına düşmüştü, kulağının arkasına sıkıştırdığı tutamlar tam çenesinde bitiyordu.

"Neyi?" diyebildim, parmakları ayak bileğimden baldırıma doğru kaymıştı. Neden hava bu kadar soğukken şort giyiyordum ki? Annabelle neden bu kadar yakındı? Nefes almak gittikçe zorlaşıyordu.

"Kalbimin nasıl attığını. Kalbinin nasıl attığını." dedi biraz daha yaklaşırken, bedeni bacaklarımın arasındaydı ve yüzlerimizin arasında santimler vardı. "Yan yanayken havadaki elektriği hissetmiyor musun, Willow? Çarpıcı değil mi? Benim kadar yanmıyor musun?"

Oldukça ufak bir dokunuşla beni geriye doğru ittirdi ve o kadar gücüm kalmamıştı ki sırtım vücudumun geri kalanı gibi yatakla buluştuğunda şaşıramadım bile. Willow üstüme eğildi, yüz ifadesinde deney yapıyormuş gibi bir hava vardı ama gözlerinin çok daha siyah, çok daha derin göründüğünü fark edebiliyordum. Etrafı yeşille çevrilmiş siyah, sonu gelmeyen bir kuyu gibiydi ve beni içine davet ediyordu.

"Bana ait olduğunu anlamam için aptal isimlere ihtiyacım yok." diye fısıldadı boynuma bir öpücük kondururken. Beni bu kadar nefessiz, sözsüz ve patates püresi gibi hisseden bir halde bırakmış oluşuna lanet ettim. "Sana dokunduğum zaman parmak uçlarımda hissettiğim yangın bana her şeyi söylüyor zaten."

-

bu bölüm... ah, arkadaşlar, keşke yazarken ne kadar keyif aldığımı bilseniz. eskisi kadar derin ve güzel yazamadığımı biliyorum (ki eskiden de çok güzel yazmıyordum.) ama elimden geleni yapıyorum, formumu kaybettiğim için üzgünüm, umarım yakında toparlarım. sonra görüşürüz.

anyone else |gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin