"cause i could touch a hundred thousand souls, but none of them would ever feel like home."
|
"çünkü yüz binlerce ruha dokunabilirdim ama hiçbiri ev gibi hissettirmezdi."
-
"Selam, aptallar ordusu." dedim çantamı masanın üstüne atıp boş sandalyeye yığılırken. Tasha bana yargılarcasına baktı ve kitabını çantamın altından çekti, kapağına baktığımda iç çektim. "Okulun ilk haftasından ders mi çalışıyorsun, Trasha?"
"Bir, ben siz iki velet gibi üçüncü sınıf değilim. Son sınıf olduğum için bu sene notlarımı yüksek tutmam gerekiyor, yoksa asla istediğim tıp okuluna gidemem." dediğinde Elliot kıkırdadı ancak Tasha ona gözlerini kısarak baktığında başını hafifçe indirerek dudaklarını büzdü. "İki, okulun ikinci haftasındayız, ilk değil. Tarih kavramlarını da kaybettiğine göre, sevgili Willow, senin için resmi olarak hiç umudumuz kalmadı."
"Hey!" dedim ders kitabını hızla ondan çekerken. Karşılığında bana üzgünce baktı ama omuz silktim ve benim için fazla tatlı olan pembe içeceğimi ona ittirdiğimde ela gözleri mutlulukla parladı. Tasha tatlı olan her şeye bayılırdı, ben ise şekeri, özellikle kahvede hiç sevmezdim.
"Criminal Minds'ın yeni bölümünü izlediniz mi?" diye sordum masaya doğru eğilirken, Elliot bakışlarını hızla telefonundan kaldırdı.
"Evet ve Matthew yine yoktu." diye homurdandı telefonunu pek de nazik olmayan bir şekilde masaya atarken. "Zaten Spencer sezonun ilk yarısında bölümlerde toplasan on dakika gözükmüştür, artık hiç yok. Reid şurada, Reid burada, ama asla görevde değil."
"Stüdyoyu basmama şu kadar kaldı." dedim elimi havaya kaldırıp işaret ve baş parmağım arasındaki bir santimlik boşluğu gösterirken. "10. sezonun ikinci yarısından beri baş aşağı düşüyoruz, final olsa kalbim daha az kırılırdı."
"Eğer şimdi susmazsan kırılan tek şeyin kalbin olacağından şüpheliyim." arkamdan gelen ses korkuyla sandalyemde sıçramamı sağladı, hızla arkamı döndüğümde ayakta öfkeyle dikilen Annabelle ile göz göze geldim.
"Ne?" dedim kısılmış gözlerine bakarken, bugün siyah saçlarını iki yandan örmüş olsa da hâlâ vahşi ve oldukça gotik gözüküyordu.
"Kütüphanedeyiz?" dedi ellerini havaya kaldırıp soru sorarcasına konuşurken. "Buraya aptal dizilerinin muhabbetini yapmaya geldiysen çok yanlış yerdesin, Emily. Senin aksine benim bir hayatım, kazanmam gereken bir okul ve yapmam gereken bir kariyer var."
"Bizi dinlemek zorunda değilsin." dedim elimi havada sallayıp onu uzaklaştırmaya çalışırken. "Biraz uzakta oturup ders çalışabilirsin, Isabelle. Isabelle miydi?"
Şaşırtıcı bir şekilde koyu renge boyanmamış pembe dudaklarına bir sırıtış yayıldı. "Annabelle, ama zaten bunu bildiğine eminim."
"Düzeltme için teşekkürler." dedim yapmacık bir gülümsemeyle, karşılığında hafifçe bana doğru eğildi.
"Eğer arkadaşlarını toplayıp bir dakika içerisinde kütüphaneyi terk etmezsen ses çıkardığınız dolayısıyla sizi şikayet edeceğim." dedi çocuksu bir ifadeyle geri çekilip kolunu hafifçe kaldırarak, böylece soluk beyaz teniyle tezat oluşturan siyah saati gördüm.
"Saçmalama." dedim gözlerimi devirerek, ancak yüz ifadesi oldukça ciddi olduğunu gösteriyordu.
"50 saniye." dedi masumca gülümseyerek, ama yeşil gözlerinde sinsi bir pırıltı vardı.
"Annabelle?" Elliot konuştuğunda ikimiz de ona döndük, Annabelle sorgularcasına kaşlarını kaldırdı. "Seni rahatsız etmek istemezdik, gerçekten. Will-Emily... Uh... Emily çocuk gibi davrandığı için üzgünüm. Hadi kızlar, gidelim."
Elliot yanakları kızarmış bir halde ayağa kalktı, eğer bakışlar öldürebilseydi çoktan kanı ellerimde olurdu. Annabelle fark etmemiş gibiydi, karşılığında sadece omuz silkti. Çantamı omzuma atıp Tasha'yı kolundan sürükleyerek kütüphaneden çıkarırken Annabelle arkamızdan el salladı, hâlâ aptalca sırıtıyordu ve o sırıtışı dudaklarından silmek için elimden gelen her şeyi yapmaya hazırdım.
-
uh, merhaba. nasılsınız? pek iyi olmadığınızı düşünüyorum, hiçbirimiz değiliz. halkımız biraz salak, gerçekten, no offense. sonra görüşürüz.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
anyone else |gxg
Short Story16 yaşınıza bastığınızda vücudunuzda sonsuza dek teninizin ve ruhunuzun parçası olacak isim, ruh eşinizin ismi belirir. willow thornton'ın iki tane vardı. ♀+ ♀ [soulmate au]