t e n

2.9K 255 26
                                    

"oh, my poor bones, rearrange them to fit your mould."

|

"oh, benim zavallı kemiklerim, senin kalıbına uymaları için onları tekrar düzenledim."

-

"Lütfen onu bakışlarınla öldürmekten vazgeç." dedi Tasha, yanıma otururken.

"Senden nefret ediyorum.'" dedim bakışlarımı bir anlığına Annabelle'den çekip Tasha'ya dik dik bakarken. "Başımda yeteri kadar bela yokmuş gibi ona bir de telefon numaramı verdin."

"Bu olayı atlattık sanıyordum."

"Atlatmadık!" diye çığırdığımda Elliot elindeki bitmiş muzlu süt kartonunu üstüme attı. Kucağıma düşen kutuyu alıp Tasha'nın omzuna vurdum. "Sürekli mesaj atıyor! Hayatımda hiç bu kadar inatçı bir şekilde sinir bozucu olan biri görmemiştim."

"Ne yazıyor ki?" diye sordu Elliot yarım bir sırıtışla.

"Bir sürü anlamsız şey. My Chemical Romance şarkı sözleri. Pete Wentz'in pizza temalı gönderileri. Bilmiyorum. Walter'ın hoşuna gidiyor."

"Bu çok romantik."

"Biraz daha konuşursan seni öldüreceğim, Elliot, ve ben bu kadar sinirliyken elime geçmek istemezsin." işaret parmağımı onu tehdit edercesine üstüne diktiğimde ellerini havaya kaldırarak masada geriye çekildi, ama hâlâ sırıtıyordu. Sahip olduğum arkadaşların bile Annabelle'in tarafında olması rahatsız ediciydi. Bana mesaj atmasını, benimle iletişim kurmasını istemiyordum. Ondan nefret ediyordum, çünkü hayattaki tek amacı beni sinir etmekti.

"Peki Bradley ile işler nasıl?" diye sordu Tasha, bana yandan bir bakış atarken. Gözlerimi devirdim.

"Ortada bir şey yok, o şeytan sayesinde."

"Sanki bir şey olmasını istiyordun, Willow." Elliot başını umutsuzca iki yana sallarken, yüzüne neredeyse öfkeli bir bakış yerleşmişti. Beni azarlarcasına masaya doğru eğildi ve bir anne edasıyla konuşmaya başladı. "Bradley'den hoşlanmadığını hepimiz biliyoruz. Onun, senin ruh eşin olması tamamen bir hata, ama Annabelle'in olması değil. Oynadığınız kedi-fare oyunu canımı sıkmaya başladı, özellikle de sen sürekli ondan nasıl nefret ettiğini dile getirirken. Doğruları konuşalım, ondan nefret etmiyorsun. Ruh eşinden nefret edemezsin, o hayatını sonsuza dek birlikte geçireceğin ve ait olduğun kişi."

"Bradley de benim ruh eşim, ama kimse onun hayatımı birlikte geçireceğim kişi olduğunu söylemiyor."

"Bradley senin ruh eşin mi?" Annabelle'in sesi çok yakınımdan geldiğinde korkuyla sıçrayarak ona döndüm ve yanıma oturduğunu fark ettim. Sürekli bir yerlerden fırlamak çok hoşuna gidiyordu ve bu beni hasta ediyordu.

O anda bulunduğum durumun nasıl sıkıştığını anladım ve korku gözlerime yansırken, kendimi nasıl kurtaracağımı düşündüm ama beynim durmuş gibiydi. Elliot kocaman, özür dolu gözlerle bana baktığında dişlerimi gıcırdattım, gerçekten bir dayağı hak ediyordu.

"Hayır." dedim hızla, çünkü aklıma başka türlü, daha geçerli bir itiraz gelmiyordu. Bradley ve Annabelle'in ruh eşi aynı kişiydi ve adı kesinlikle Emily değildi. Tamam, benim adım da Emily değildi, ama Annabelle'in bu yalanın ardını daha uzun bir süre kazmaması için elimden geleni yapardım.

"Ama-" dedi Annabelle dudaklarını büzerken, çok yakınımda durmuyor olduğu için onu inceleme fırsatı buldum. Siyah saçlarını dağınık bir topuz şeklinde toplamıştı ve yüzündeki tek makyaj, solgun yanaklarına renk katan pembe allıktı.

"Elliot sürekli bir şeyler söylüyor ama bu doğru olduğu anlamına gelmez. Bradley'nin izini gördüm, ruh eşinin adı Willow, ben Willow değilim, belli ki." kelimeler ardı ardına dudaklarımdan dökülürken, kulağa inandırıcı geldiğime inanmaktan başka şansım yoktu.

"Bradley'nin senin ruh eşin olduğunu sen söyledin, Emily."

"Öyle demeye çalışmadım, yani, şöyle... Sen her şeyi mahvetmeye karar vermeden önce, aramızda bir şey vardı. Ama o elektrik kalmadı, teşekkürler yani."

"Önemli değil, seni berbat bir ilişkiden kurtardım." dedi Annabelle dudaklarında aptal bir sırıtışla ayağa kalkarken. Son anda masaya doğru eğildi ve üçümüze baktı. "Bu arada, eğer Willow isimli biriyle tanışırsanız bana haber verir misiniz? Ruh eşimi bulmak konusunda zorluk çekiyorum da."

"Willow ile tanışırsam senden önce Bradley'ye haber vereceğim kesin." dedim dik dik ona bakarken. Karşılığında gözlerimiz kesişti ve dudaklarını büzerek bana havadan bir öpücük attı.

"Ben de seni seviyorum, Emily. Sonra görüşürüz. Bu akşam sana edebiyatın en güzel parçalarından olan birkaç hikaye atacağım." yavaşça sırtıma vurdu ve gülerek masadan uzaklaştı, arkasından mosmor olmuş bir şekilde bakmak haricinde bir şey yapamadım.

"THROAM atacağına bahse girmek ister misin?" dedi Elliot, Tasha'ya dönüp işaret parmağını uzatırken.

"ASOTM atarsa arabanın anahtarları üç günlüğüne benim olur."

"Eh, anlaştık."

-

merhaba, şu ana kadar verdiğim tüm araların ardından burada kalmaya devam eden arkadaşlarım. bir aylık hiatus sonunda bitti, ve ben sonunda yazabildiğim için şükrediyorum. bir ay içinde yazı tarzımın körelmemesi için elimden geleni yaptım; daha basit, fanfiction tarzı şeylere yöneldim ve işte buradayım. bir daha asla ara vermeyeceğim konusunda söz veremem çünkü mental sağlığım, fark ettiğiniz gibi, son zamanlarda pek dengede değil, ama şu anda iyi hissediyorum ve buradayken bölümleri geciktirmemek için elimden geleni yapacağım.

ayrıca, burada bir şeyler yazmadığım sürece üstünde uğraştığım ingilizce projeleri, gelecek zaman içinde heavensgayte hesabımda yayınlamayı düşünüyorum. ilginizi çekiyorsa gelişmelerden haberdar olmak için takip edebilirsiniz.

şimdilik bu kadar, çok konuştum yine, ama tekrar burada olduğum için mutluyum. sabrettiğiniz ve benden umut kesmediğiniz için teşekkür ederim.

anyone else |gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin