~33~

601 55 18
                                    

Bölüm şarkısı: İn front of the autumn office (Jin)♥

33. Bölüm(ayrılık)

Sanırım çöpe atmak daha mantıklı... mektubu çöpe attıktan sonra uyumak üzere kendimi yatağa bıraktım.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Sabah yine aynı kabusu görmüştüm. Yine koştum o sokağa... çıkmaz sokağa girdiğimde birisine çarpıp yere düştüm. Üstüm başım kana bulanmıştı. Çarptığım kişi jindi!

Gülümseyerek elini uzattı bana o an kurtulacağımı anladım bu rüyadan. Ama yine öyle olmadı. Beni kaldırır kaldırmaz geriye doğru itti. Elimden tutup gölgeye doğru sürükledi. Beni ölüme götürüyordu. Kurtarmalıydı beni bu cehennemden ama yapmadı. Yere fırlattı koşmaktan yorulmuş bedenimi. Gözüme bir çift ayakkabı iliştiğinde gölgenin sahibine baktım. Babamdı...

"Sana seni öldüreceğimi söylemiştim."
Elindeki bıçağı kaldırdığı anda rüya bitti...

Terler içinde uyandığımda saat 9'a geliyordu. Gereğinden fazla uyumuş, alarmın sesini duymamıştım. Gözüm çöp kovamdaki mektuba takıldı.

Yatağımdan kalkıp çöp kovasina doğru yürüdüm. Burada kalması tehlikeli idi. Farkedilmemesi için  kalın bir kitabımın arasına koydum. Kitabı da ortalıkta olmaması için dolabımdaki çekmeceye kaldırdım. Müsait olduğum bi zamanda 2 mektubu da yakardım.

Jin: (adın) uyandın mı?

Ben: uyandım uyandım geliyorum!

Üstüme bir şeyler giyip saçımı açık bıraktım. Jin çoktan kahvaltıyı hazırlamıştı.

Ben: özür dilerim alarmı duymamışım.

Jin: boşver. Ben kahvaltımı yaptım. Sende yap ben sincapların yanındayım.

Ben: tamam teşekkür ederim♡
Kahvaltı da yok yok... bitirmek biraz uzun sürecek galiba...

Jin

Dün çok yorulmuş olmalı ki bugün geç kalktı. Bende yorulmasın diye kahvaltıyı hazırladım. Onu kahvaltı yapması için mutfakta bırakırken sincapların yanına gittim. (Adın) kendi sincabı olan jangmiyi de diğerlerinin yanına koymuştu. Günlük bakımlarını yaparken hiç yiyeceklerinin kalmadığını farkettim.

Gidip alabilirdim ama sincaplar dayanamayacağı için (adın)' ya sormayı tercih ettim.

Ben:(adın)!!! Sende hiç sincaplar için yiyecek var mı?!!!

(Adın): var!!! Dolabımdaki çekmece de biraz olacaktı!!!

Ben: saol!!!

Evin içinde böyle bağırarak konuşmamız komiğime gitmişti.

Ben: Azıcık bekleyin geliyorum.

Koşarak odasına gittim. Dediği gibi odasındaki çekmeceleri açmaya başladım. En sonunda bulduğumda yanında kalın ve tuhaf bir kitap vardı. Kitabı da elime alıp odaya geri döndüm. Küçüklüğümden beri böyle antika kitaplara ilgim vardı. Bilmediğim bir nedenle hoşuma gidiyor. (Adın)'ın kızacağını sanmıyorum. Neden kızsın ki?
Sincapların işini bitirdikten sonra kitabın ilk sayfasını araladım. Önüme kırmızı bir zarf düşmüştü. Elime alıp göz gezdirdim. Önemli bir şey olabilir miydi?

"Bence aç sonuçta onun hayatından bir şeyler öğrenmek istemiyor muydun?"

İç sesim doğru söylüyordu. Ama ne bileyim...

"Sana kızacak değil ya"

Pekala açalım bakalım...
Bu gerçek miydi?!!!

~~~~~~~~~~~~~~~

Aslanın inine boş boşuna göndermedim seni. İyi tanı onları böylece çöpten daha değerli olursun. Benim işime de yararsın.
~~~~~~~~~~~~~~~

O-o beni k-kullandı mı?!  Babası onu özellikle mi buraya gönderdi. Benim onu çok sevdiğimi bilmesine rağmen bunu bana nasıl yapabilir!!!

Gözümden iki damla yaş süzüldüğünde elimi yumruk yapmış, sinirden çıldırıyordum. Kağıdı paramparça edip sinirden elimi duvara vurdum. Ardarda,hiç durmadan... elimdeki kanlar yere damlamaya başladığında durmuştum. Birkaç saniye sonra o koşarak kapıdan içeri girdi.

(Adın): jin noldu? Ellerinin hali ne böyle?!!! Ne yaptın kendine? Senin sorunun ne?

Ben: Sensin...

(Adın): Ne?

Ben: Bravo çok güzel oynadın rolünü... beni kandırmayı başardın.

(Adın): Jin ne saçmalıyorsun?

Ben: Ne olduğu ortada değil mi?!!! Buraya bilerekten geldin!!! Bütün bilgilerimizi öğrenip bacacığına götürecektin!!! Bunun için de seni sevmemi sağladın!!!

(Adın): Bunların hiç biri do-

Ben: Gidebilirsin...

(Adın): ne?

Ben: Artık özgürsün git hadi!!! Git babana!!! İstediğini almadın mı?!!!

(Adın): A-ama ben seni-

Ben: Sen beni sevmiyorsun!!! Git hemen!!! Yoksa elimden bir kaza çıkacak!!!

Ağlayarak odasına doğru koştu...

(Adın)

Bitti... bu sefer gerçekten bitti... konuşmama dahi izin vermedi... odamdaki tüm eşyaları toplayıp kapımın önüne koydum. Aklıma jin in günlüğü gelince yatağımın altından çıkardım. Hiç birini haketmedim ben, hemde hiç birini... camı sonuna kadar açıp günlüğü ve anahtarını fırlattım.

Ben: lanet olsun sana Kim Seok Jin!!! Senden nefret ediyorum!!!

Boğazımın acıdığını hissedince durdum. Gözümden yağmur yağarcasına göz yaşı akıyordu. Ağzımdan 1-2 tane hıçkırık kaçtığında yastığımı başıma gömüp göz yaşı kanallarım kuruyana kadar ağladım. Kalacak yerimin olmaması başka bir dertti zaten. Acaba suga'dan yardım falan mı istesem... jangmiyi de kafesine koyduktan sonra valizlerimle birlikte odadan çıktım.

Odasının kapısı kapalıydı. Başımı tekrar yoluma döndürüp kapıyı araladım. Günlüğüm mü? Kim bulduysa okusun. Jin mi? Canı cehenneme...

Kapıyı arkamdan kapatıp yolda herhangi bir yöne doğru yürümeye başladım. Tanıdık bir sesle gözlerimi o tarafa çevirdim. Bu oydu!!! Gözlerim her saniye daha da büyüyordu...

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

Şu anda alttaki yıldıza tıklarsan beni mutlu edersin be okuyucum.
😇😇😇😇😇😇😇😇😇😇😇😇😇

İki Yüzlü ※ Kim Seok Jin  ✅(Düzenlemede)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin