Bölüm 10

68 2 0
                                    

Oktay Paşa'nın sözleri Veysel Albay'ı kendine getirmişti. Lavaboya gitti. Aynaya baktı. Sanki aynadaki o değil de bir başkasıydı. Artık özüne dönme vakti gelmişti. Tıraş köpüğünü yüzüne sürdü. Tıraş bıçağını da eline aldı. Tıraş oldu. Daha sonra da yüzünü yıkayıp kuruladı. İşte şimdi Albay Veysel Göktürk olmuştu. Odasına girdi.  Artık o odaya girmek daha yapılabilir bir şey olmuştu. Kötü anılar yokmuş gibi davranmak onları yok etmiyordu. Hayat iyisi ve kötüsüyle , siyah ve beyazıyla hayattı. O böyle yaşanmalıydı. Gardırobu açtı. Üniformasını aldı. Askıdan çıkardı ve üzerine giydi. Evden çıktı. Korumalar kapıdaydı. Arabaya binip '' Karargaha çocuklar dedi. 

Karargaha vardı. İçeri girdi. Oktay Paşa'nın odasına doğru yürüdü. Kapıyı çaldı. Gir sesini duyunca içeri girdi.

Komutanım.

Hoşgeldin. Gel otur Veysel. Nasılsın ?

Veysel Albay gülümseyerek :

İyiyim komutanım.

o esnada Oktay Paşa2nın telefonu çaldı. Telefonu açıp kulağına götürdü :

Tümgeneral İbrahim Oktay.

...

Allah kahretsin !


ŞEHİT NURCAN KARAKAYA VE BİRİCİK EVLADI BEDİRHAN BEBEK ANISINA...

Hakkari / Yüksekova

Beşiğinde yatmakta olan oğluna şefkatle bakarak :

Oğlum babaya mı gidiyoruz biz ? Babası çok mu özlemiş benim oğlumu ? Gel bakalım buraya , dedi ve bebeğini kucağına aldı. Mantosunu giydi. Evin anahtarını eline aldı. Kapıyı açtı. Tam çıkacakken dönüp tekrar baktı evine.  İçinde garip bir his vardı. Kapıyı kapattı ve kilitledi. Asansöre bindiler.  Asansörden  inince  kaldırıma çıktılar. Daha sonra da yolun kenarında duran arabalarına bindiler. Bir süre gittikten sonra eşi Serkan Astsubay'ın görev yaptığı yere geldiler. Serkan Astsubay da onları bekliyordu. Biricik eşi ve oğlunu çok özlemişti. Onlara doğru koştu. Sarıldılar. Son sarılmaları olduğunu bilmeden.

Oğlu Bedirhan'ı kucağına aldı.

Oğlum aslanım. Sen babaya mı geldin oğlum ?

Oğlunun mis gibi kokusunu içine çekti Serkan Astsubay. Evlat kokusu cennet kokusu derler ya. Ne kadar da doğru söylemişlerdi. Birlikte içeri geçtiler. 2 sandalye çekip oturdular.

Nasılsın Nurcanım ? Bir eksiğiniz var mı ?

İyiyiz canım. Merak etme. Tek eksiğimiz sensin.

Ben istemez miyim sizin yanınızda olmayı Nurcanım. Ama biliyorsun vatan borcu.

Biliyorum. Sen bana bakma. Konuşuyorum işte. Sen nasılsın peki ?

İyiyim Nurcanım. Şimdi bir de sizi gördüm benden iyisi benden mutlusu yok.

Biraz daha sohbet ettikten sonra gitme vakti gelmişti. Çıkış kapısına doğru yürüdüler. Serkan Astsubay oğluna ve eşine takrar sarıldı. Oğlunu öptü. Eşi ve oğlu arabaya bindi. Serkan Astsubay da arkalarından el sallıyordu. Bir anda araba olağanca şiddetiyle patladı. Serkan Astsubay yere yattı. Ptlamayı duyan  diğer askerler de dışarı çıkmışlardı. Arkadaşlarından biri Serkan Astsunay'ın yanına geldi. Şoka girmişti Serkan Astsubay. Şoku biraz atlatınca koşmak istedi koşmak ve ailesini o ateşten kurtarmak.  Ama arkadaşı kolundan tuttu. Artık bir ailesi yoktu. Süt kokulu oğlunun ne suçu vardı ? Ömrünün baharındaki eşinin ne suçu vardı ? Neden zalimin namlusu hep masumun alnındaydı ? Teröre birçok kardeşini vermişti. Şimdi de minicik oğlunu , biricik eşini  veriyordu.  Toprak kabul eder miydi ki küçücük oğlunu ?  Annesinin şefkatli kollarında yatması gereken o masum bebek ,  şimdi toprağın kara bağrında mı yatacaktı ?

Terör binlerce ana kuzusunu vatanın bağrından kopardı. Koparmaya da devam ediyordu.  Ellerinde masumların kanı vardı. Şimdi de ömrünün baharında  bir annenin ve minicik yavrusunun kanı bulaşmıştı...


Veysel Albay bozkurt timini karargahın bahçesinde topladı. Murat Yüzbaşı tekmil verdi ve yerine geçti :

Bugün çok kutsal bir görevimiz var. En zor görev.  Terörün aldığı masum canların al bayraklı tabutlarını omuzlamak.  Terör bu sefer fencecik bir anneyi ve 11 aylık yavrusunu hayattan kopardı. Asker olan eşini ziyaretten dönerken yola döşenen el yapımı patlayıcının infilak etmesi sonucu kahpece şehit edildiler. Bu en zor görevi yerine getirecek ve astsubayımıza destek olacağız.

Emredersiniz komutanım !

Tören kıyafetlerini giydiler. Törenin yapılacağı alana doğru yola çıktılar. Tören alanına vardıklarında alanda koyu bir sessizlik hakimdi.  O kadar insan olmasına rağmen çıt çıkmıyordu. Ne söylenebilirdi ki zaten ?  Bu tarifsiz acıyı hangi kelime  , hangi cümle anlatabilirdi ?

Tabutları omuzladılar. Bu onların en zor göreviydi. Çıktıkları hiçbir görev bundan daha zor olmamıştı. Tören bitince karargaha geri döndüler. Veysel Albay Oktay Paşa'nın odasına gitti. Kapıyı çalıp içeri girdi:

Gel  Vrysel gel. Hberi aldığımdan beri şurama ( boğazını göstererek ) bir şey düğümlendi ve gitmiyor.

Benimde komutanım. Şu zamana kadar birçok askerimin , birçok silah arkadaşımın tabutunu omuzladım. Ama size yemin ederim komutanım taşıdığım hiçbir tabut o minicik bebeğinki kadar ağır değildi. Etrafta o kadar şerefsiz , o kadar soysuz varken bu kahpe kurşunlar neden hep masumları buluyor komutanım ?  Hain tüfeklerin kahrolası namuları neden hep masumlara bakıyor komutanım ? Neden ?





FEDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin