Hızla yürümeye devam ediyordu. Salonun kapısını hızla çarpıp dışarı çıktı. Birkaç adım sağa ardından da sola gitti. Elini alnına götürüp birkaç kez ovuşturdu. Aklından şimşek hızında düşünceler geçiyordu. Kendine sorular soruyor ama bir cevap veremiyordu.
Kim bu adamlar ?
Hangi gerçek ?
Öldü sandığım kim ?
'' Bunları öğrenmemin tek bir yolu var. O da şu kahrolası yere gitmek. Ne kadar kötü olabilir ? Daha ne kaybedebilirim ki ? Kaybedecek bir şeyim mi kaldı sanki ? ''
Cebimden arabanın anahtarını çıkarıp deliğe soktu ve bir tur çevirdi. Kapıyı açtı ve koltuğa oturdu. Gaz pedalına yüklendi. Cmdan dışarı baktığında yolun kenarındaki ağaçların , sokak lambaların birer silüliet halinde kayıp gittiğini gördü. Umrunda değildi. Tek amacı oraya gitmek ve ne olduğunu öğrenmekti. O an aklına yine düşünceler hücum ediyordu.
'' Ne yapıyorum ben ? Ne olduğu belirsiz bir adamın sözlerine kanıp verdiği adrese gidiyorum. Oysa önce karargahı arayıp sinyalden yer tespiti yaptırmalıydım. Oktay Paşa'ya hber vermeliydim. Ya da Murat'a . Ama yapamazdım. Çok mutlulardı evlatlarım. Üzerlerinden kurşunlar yağmayan , ölümde burun buruna olmadıkları , pek az andan birini yaşıyorlardı. Onlara bunu yapamazdım. Oktay Paşa... Kesin yine içtiği kahve sayısını unutmuştur. Kalın çerçeveli siyah gözlüklerini burnunun ucuna indirmiş , önündeki belgelere bakıyor , notlar alıyordur kendince kara kaplı defterine. Onu arasaydım şimdi Dur Veysel sakin kafayla bir düşünelim buluruz bir yol derdi. Eminim bulurdu da. Ama benim artık ne beklemeye ne de plan yapmay sabrım vardı. Bunca yıldır bastırdığım üzüntüm , pişmanlıklarım patlıyordu şimdi bir volkan gibi. Tanımadığı birinin dilinden dökülen birkaç kelimeyl olmuıştu bu . Ne önemi vardı ? Ne olacaksa olsun artık. Ne öğreneceksem öğreneyim . ''
Kafasındann bu düşüncelerini kovup yeniden yola odaklandı. Karşısında iki dönüş vardı. Biri sağa biri sola gidiyordu. Sağ tarafta boş bir tarla vardı. Sol yatarafta ise bir çeşme vardı. Aslında tam çeşme de sayılmazdı. Ağzı yola bakan yarım bir boru vardı ve oradan su geliyordu. Hepsi bundan ibaretti. Yazılan adrese göre çeşmenin bulunduğu taraftakı yolu takip etmesi gerekiyordu. Hızlı bir manevrayla direksiyonu sola kırdı. Yol berbattı. Yer yer çukurlar görülüyordu. Küfürler etti.
Hay ben senin aklına tüküreyim Veysel. Saçma sapan iki kelam uğruna düştüğün yola bak. Yolu ne ki götüreceğini mekan ne olsun. Hay böyle işe.
Çukurlara gire çıka yol almaya devam etti. Sonunda eski fabrika göründü. Yavaşladı ve önüne gelince durdu. Etrafta hiçbir araç yoktu. Arabadan indi. Belinden 45'liğini çıkardı. Emniyetini açtı. Silahın tetiğini iki eliyle kavradı. Ses çıkarmadan yürüdü. Silahı sol eline aldı. Hızlı bir hareketle kapıyı itti. Ardından kendini geriye çekip duvara yaslandı. Biraz bu şekilde bekledi. Ne bir ayak sesi duymuştu. Ne de ateş eden olmuştu. Başını içeri uzattı. Görünürde kimse yoktu. Ama yine de tedbiri elden bırakmamak lazımdı. Belki gizlenmişlerdi. Ya da bir tuzak vardı. Yavaşça içeri girdi ve sakin adımlarla ilerlemeye başladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FEDA
RandomFeda... Vatan uğruna feda edilmiş ve edilmeye de hazır olan binlerce canın öyküsü ... Veysel Albay'ın yüreğinde açılan ve kapanmayan kocaman bir yara... En büyük aşkları vatan olan bu adamları tanımaya hazır mısınız ? Onlar ay yıldızlı al bayrağın...