Hiçbir gece, aleyhine küfür ettiğim ve ardından pişman olduğum gece kadar uzun sürmemişti. Şarkı bitmişti. Hatta yeni bir şarkı daha başlamıştı. Ama ikimizinde dinlemediğine emindim. Ceket omuzlarımdan düşmek üzereydi. Sanki bu an'a hapsolmuştuk. Biz dışında bir şey yoktu, hiç olmamıştı. En güzel şahidimiz, gökteki yıldızlardı. Hakan'ın kafasına bir şey düştü. Sonra saçlarının arasında eriyip yok oldu. Başımı gökyüzüne doğru kaldırdım. Hafiften kar yağıyordu. Bir tanesi burnuma düştü. Ankara'ya fazla uğramazdı. Zaten seyrek yağıyordu. Ama bu bile çok güzeldi. Vücudumun uyuşmasına ramak kalmıştı. Hakan'da bunu hissetmiş olmalıydı.
"Artık gitmeliyiz."
Üzerimdeki ceketi düzeltip arabaya doğru yürüdüm. Yerlerimizi aldığımız gibi klimayı çalıştırdı. Yol boyunca evimi tarif etmek dışında konuşmamıştık. Doğru dürüst tarif etmeyi bile bilmiyordum. Hakan, buluştuğumuz kütüphaneye kadar kendi bildiğiyle ilerledi.
"Soyadın ne?"
Diye sordum. Muhtemelen neden merak ettiğimi düşünüyordu. Ama bunu sorun etmeyerek söyledi.
"Uras."
Hemen telefonun kilidini açıp, instagrama giriş yaptım. İsmini arattığımda birçok profil çıktı. Ama onun ki en başta duruyordu. Neyse ki gizli hesap değildi. Yirmi bin takipçisi olduğuna şaşırmıştım. O ise sadece bir kişiyi takip ediyordu. Takip ettiği kişiye bakmadan önce, paylaştığı fotoğraflara baktım. Sadece beş tane vardı. Birinde Olcay'la beraberdi. En son paylaşımına baktım. Mavi bir kazak giymişti. Sanki mavi giyince, gözlerinin rengi de mavi olmuştu. Haberi yokmuş gibi çekilmişti. Bu fotoğrafına on beş bin beğeni gelmişti. Altına yazdığı yazıya baktım.
Bazı şeyler ulaşılmazken daha güzel.
Aklımı meşgul eden o bir kişiye bakmak için resminden çıktım. Tam takip ettiği kişiye bakacağım sırada hesabı gizli oldu. Başımı kaldırıp yüzüne baktığımda, gözgöze geldik. Elinde telefonunu tutuyordu. Büyük ihtimal bilerek yapmıştı. Hiçbir şey demeden önüme döndüm. Kütüphaneye geldiğimiz hâlde arabayı durdurmadı.
"Evini tarif edebilirsin, değil mi?"
Gözlerimi devirerek yolu tarif ettim. Kapının önünde durduğumuzda, üzerimdeki ceketi ona doğru uzattım.
"Ceket için teşekkürler."
Önemli değil, dercesine gözlerini bir defa kapatıp açtı. Ne zaman arka koltuğa attığımı bilmediğim kabanı aldım. Arabadan inip, kapıyı kapatmadan önce son kez Hakan'a baktım.
"Ve dans içinde."
Bu defa dudakları kıvrıldı. Dans etmeyi o teklif etmişti, ama teşekkürü ben ediyordum. Belki de bu, ona karşı ilk kaybedişimdi, ilk yenik düşüşüm.
"İyi geceler, Kahküllü."
Gülümseyerek kapıyı kapattım. O saçma mekânda geceyi geçirsem, bu kadar mutlu olmazdım. Hayatım boyunca geçirdiğim en güzel geceydi. Bahçeye girdiğimde, telefonun fenerini yakıp, ağacın arkasına attığım çantayı aldım. Omuzuma geçirip, tekrar bahçeden çıktım. Saat gecenin ikisini gösteriyordu. Bu saatte Zehra Sultan'ı rahatsız etsem çok kızar mıydı? Yine de aradım. O bana kızamazdı.
"Zehroş uyuyor muydun?"
Telefonu beşinci defa çaldıktan sonra açtı. Bu saatte eve kendi anahtarımla girersem bile babam duyardı. Bu riski göze alamazdım.
"Yok Şimal, bu saatte halay çekiyorum."
"Bırak şakayı sultanım. Gece gece dışarıda kaldım. Sana gelebilir miyim?"
![](https://img.wattpad.com/cover/158637779-288-k286594.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Geçemiyorum Senden
Novela JuvenilBuzdan Mafya karakterlerinden Hakan ve Şimal'in hikayesi... "Titanik izler misin benimle?" Bazen her şey bu kadar basit bir soruyla başlar. Defalarca kez izlediğim filmi, onunla izlemenin farklı bir son getireceğini düşünüyorum. "Ölme Jack, yalvarır...