———
Korkum yersiz miydi yoksa çok nadir de olsa gerçekten olması gereken bu muydu emin değildim. Tek emin olduğum Buğrayla yalnız ve kimsenin bizi görmeyeceği bir yerde kalma fikrinin beni ölüm kadar korkuttuğuydu. Sinirden gözü döndüğünde neler yapabileceğini iyi biliyordum. Bilmekle kalmamış bir de yapabileceğini ilk elden teyit etmiştim. Ama şu saatten sonra evden kaçıp gidemeyeceğime göre ecelimi beklemekten başka çarem yoktu.
Kapı çaldığında, söylediğim misafirim var yalanının elimde patladığının bilincinde olarak ellerimdeki teri tişörtümün kenarına silip kapıyı açtım.
Saçı her zamankinden daha dağınık, yüzü her zamankinden daha sinirli bir halde olan adamı bu halde görmek istemiyordum. Dağınık hali gözlerimin bayram etmesini sağlarken sinirli hali her an acıyla kıvranabileceğimin kanıtıydı.
"Gönderdin mi şerefsizi?" İçeriye göz atarak söylediği şeye cevap vermeyip kapıyı tamamen açtım. Ayakkabısını çıkarmaya tenezzül bile etmeden küçük gecekondu evimin salonuna girdi.
"Ayakkabını çıkarsaydın bari." Söylenerek arkasından salona geçtiğim gibi ayaklarımın önüne bir çift ayakkabı düştü.
"Al çıkardım mutlu musun şimdi?"
Bu çocuğun ota boka bu kadar sinirlenmesi saçmaydı. Gerçi kardeşine mesajdan yürümüş olmam pek sinirlenilmeyecek bir olay da değildi.
"Mutlu değilim. Niye geldin?"
Salonun ortasında ayakta duran Buğranın karşısında durup boyunun benden uzun olduğunu bile bile komik bir görüntüye düşerek yüzlerimizi karşı karşıya getirdim.
"Ne güzel mesajdan atıp tutuyordun. Zahmet oldu sana."
Bana alaycı bir bakış atıp "Canım gelmek istedi." diyerek her an kırılacakmış gibi duran koltuğa oturdu.
"Sikilmedin diye mi mutlu değilsin?"
Bu tavırlarının üzerimde bıraktığı etkinin asla farkında olmayacaktı. Daha doğrusu ben öğrenmesine izin vermeyecektim.
"Değilim amına koyayım. Azmıştım oldu mu? İşimin içine ettin." İki günlük zorunlu perhizimin üzerine bağırmamın etkisiyle gözümün önünde uçuşan siyah lekeleri görüyordum.
"Niye titriyorsun?" dedi her ne kadar tek düze çıksada içinde endişe kırıntıları barındıran sesiyle. Salakça olması umrumda değildi bu sesi duymak gülümsemem için yeterliydi.
Çaktırmadan elimle koltuğun kolundan destek alıp "Üşüdüm biraz." dedim kısık sesle. Hava otuz dereceyken ne üşümesinden bahsediyordum hiçbir fikrim yoktu.
"Konuşmadan kaçmak için oyunculuğunu kullanarak aptal yerine koyamazsın beni. Otur şuraya." diye bağırıp eliyle yanını işaret etti.
Ağzımı açacak gücü kendimde bulamadığımdan yanına oturup konuşmasını bekledim.
"İpek'le uğraşmayacaksın. İstersen bana iftira at, klasik yalanlarını anlat herkese. Ama kardeşimle uğraşma." Sesi çok yüksekti. Ya da ben öyle algılıyordum.
"Buğra gitsen olur mu? Bir daha ne kardeşinle ne de seninle uğraşmayacağım söz veriyorum."
Ayağa kalkmaya çalışıp kalkamayınca yerime geri oturdum.
"Ne olur şimdi git."
Sesimi kontrol edecek gücüm yoktu. Yine de tüm suç benimdi. Onu kışkırtmasaydım buraya, evime kadar gelmeyecekti. Beni şu saçma halimle görmeyecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Yüzlü Çocuk [boyxboy]
KurzgeschichtenDüşündükçe bir çıkar yol bulamayanlar, aşka sarılırlar.