Yorum yapmanızı çok istiyorum. Ama içinizden geliyorsa yapın zorlamıyorum. Oyu da beğendiyseniz verirsiniz:)
———
-EgePazartesi
(22.41)Hayatım boyunca çok az şey için savaşmıştım. Çoğu savaşım da geride bıraktığım on sekiz yılın ilk on yılını kapsıyordu. Böyle olmayı ben istememiştim. Etkisiz, daha çok kimsesiz olmam benim seçimim değildi. Annem ve babam boşandığında beni diğerine kakalamaya çalışırken ortaokulda öğretmenlerim bile adımı unuttu diye sesimi çıkaramazdım. Annem beni babama göndermekle tehdit ettiğinde babama beni yanına al diye ağlayıp telefonun üstüme kapanmasıyla sinir krizlerine giremezdim. Beni kovar diye annemin dikkatini çekmek için de hiçbir şeye kalkışmamıştım. Şimdi niye ilgi isteyen çocuk ben olmuştum hiçbir fikrim yoktu. Levent'ten de öyle çok bir şey beklememiştim oysaki. Ya da sanırım ben öyle sanmıştım. Birinin sevgisini kazanmak zor bir şeydi belki de. Her şeye rağmen hayatımdaki herkesi sevdiğimi zannettiğimden bana kolay gibi görünüyordu.
Düşünmeye çok da gerek yoktu aslında. Sevmemişti ya da deneyip sevememişti. Çünkü biliyordum, sevseydi ölümü hayata tercih edişimin sebeplerini anlayabilirdi. Belki arkamdan bir iki günde olsa üzülecek olmaları değildi sebebi. Ben artık varlığımı hissedemiyordum. Aynaya baktığımda dahi gördüğüm tek şey bir boşluktan ibaretti. Ne okulda dışlanmıştım, ne ebeveynlerimden dayak yemiştim, ne terk edilmiştim, ne nefret edilmiştim, ne de sevilmiştim. Tamamiyle görünmezdim. Kimsenin uğraşına değmez bir varlıktım. Ne yapsaydım, kalıp daha da görünmez oluşumu izlemeyi mi seçseydim yoksa yok olmayı mı?
"Ne düşünüyorsun?"
Ruhum çekilmiş de, bedenimin kontrolünü kaybetmiş gibiydim. Buğra seslendiğinde robotik bir şekilde ona dönüşümün sebebi tamamen buydu.
Sesimi bulmak için sertçe yutkunup "Hiç." diye fısıldadım. Ancak bu kadarı geliyordu içimden. Nefesim gibi sesim de kesilsin istiyordum.
Bir zamanlar beni uyutmak için başımda bekleyen Levent'in oturduğu tekli koltuktan kalkıp yanıma uzandığında dejavu hissiyle içim ürperdi. Neden her şeyin içinde onu düşünmek zorundaydım ki? Neden kendimi cezalandırmanın daha az acı verici yolunu bulmamıştım? Gerçi ceza isterken acıdan kaçmak çelişkisi de tam benim işimdi.
Kontrolüm dışında ona sırtımı dönmek için hareketlenirken omzumdan tutmasıyla benden güçlü ellerine karşı çıkamayıp yüzüne döndüm.
"Kaçma Ege. Canın acıyorsa ağla. Beni yanında istemiyorsan kov. İstiyorsan da sarıl. En azından yanında olduğumu hisset."
Ölümden döndüğüm için böyle söylüyordu. İyileştiğimde beni umursamayacaktı. Kendisini benim yüzümden ateşe attığı için yine pişmanlık çekecekti. Değmez diyecekti.
"Buğra."
Sesim benim bile kulaklarıma ulaşmazken ondan "efendim." sesi yükseldi.
"Değmez bana. Yemin ederim değmez. Bıraksaydın yok olup gitseydim. Ne değişecek ben yaşayınca anlamıyorum."
Loş bir ışıkla aydınlanan odamda gözümü alan tek şey bir anda gözlerinden akmaya başlayan yaşlardı. Benim için ağlamayacağına o kadar emindim ki Bera için mi yoksa bambaşka bir sebep yüzünden mi ağladığına kafa patlatıyordum. Buğra öyle kolay kolay ağlayacak bir adam değildi. Onu ancak çok önemli bir şey ağlatabilirdi.
Ellerimi yanaklarına uzatıp yaşlarını tek tek başparmağımla silerken elimin üstüne kapanan eliyle kaskatı kesildim. Rahatsız olmuştu tabi ki. Benim ne haddimeydi yaşını silmek? Daha dün hastaneden çıkmış eziğin tekiydim birine teselli vermek gibi bir işe asla kalkışmamalıydım ama o beni yalancı çıkarmak istercesine, hiç tahmin edemeyeceğim bir şey yaptı. Avcumun içine minik bir öpücük kondurdu usulca.
"Keşke sana aşık olsaydım Ege. İkimizde öyle mutlu olurduk ki. Levent ve Bera da mutlu olurdu. Olmasalardı bile en azından hayatlarının içine etmemiş olurduk." Son cümlesinden sonra hafifçe gülümsediğinde gözleri yine ıslandı fakat bu sefer yaşlar ben silemeden parmaklarımın arasına karışmışlardı.
Yıllardır tanıştığım adama ilk kez bu kadar yakından bakıyordum. İlk kez bu kadar inceliyordum. Çok güzel olduğunu fark ettiğimden midir bilinmez "Keşke sana aşık olsaydım." diye fısıldadım aynı onun gibi.
Paralel bir evrende tam da dediği gibi mi olurdu her şey, yoksa her şeyi mahvetmenin bir yolunu yine bulur muyduk?
Dakikalarca sadece bakıştığım dostum ciğerlerinden kopan bir oflamayla yüzünde unuttuğum elimi avcunun içine alıp aramıza indirdi.
"Artık bunları düşünmemize gerek yok. Bera ve Levent sonunda hak ettiklerini yaşıyorlar. Biz de birbirimize aşktan daha güçlü bağlarla bağlıyız değil mi? Her şey bitti. Onlar mutlu biz de..." sonlara doğru kısılıp son kelimelerini içine çektiğinde nedense içim cümlesini tamamlama isteğiyle doldu.
Kendime gelmem için bu ana mı ihtiyacım vardı bilmiyordum fakat onun biz demesiyle anladım bazı şeyleri. İntihara kalkışmam bir işe yaramıştı. İlk defa bir işe yaramıştım. Yaşadığımız bu son olaydan sonra biz eskisinden hiç olmadığı kadar daha yakındık. Gözünden, bakışından, tutuşundan beni önemsediğini hissedebiliyordum. Hâlâ ilaçların etkisinde değilsem bu tamamen gerçekti. Biri bana değer veriyor, beni önemsiyordu.
Gözlerimden büyük damlalar halinde akan yaşlar kafamızı koyduğumuz yastığı ıslatırken kocaman kıvırdığım dudaklarımın arasından "Biz de." kelimesi döküldü.
"Biz de mutlu olacağız. Şimdi olmasak da yakında çok mutlu olacağız."
Bir şeyleri böyle inanarak söylemeyeli uzun zaman olmuştu.
Göğsümün ortasında hep sonbaharı yaşayan umut, ilk kez kışı hasarsız atlayıp bahara kavuşmuştu.———
Diğer bölümde görüşmek üzere. Sağlıkla, mutlulukla evde kalın. Biliyorum bazılarımız için ev mutluluk demek değil ama geçecek. Mutlu olacağımız günlere her geçen dakika biraz daha yaklaşıyoruz.
Yine okuldan, arkadaşlarla dışarı çıkmaktan sıkılıp eve kapandığımız ya da evde tam bir gün geçirmenin hayalini kurduğumuz günler gelecek ama öyle güzel gelecek ki her şeyin kıymetini biraz daha kavramış olacağız.
Ben bizden umutluyum.
Ne yaşarsanız yaşayın, yaşamanın dahi kıymetini bilin. Öptüm.
🐘🔸
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Yüzlü Çocuk [boyxboy]
Storie breviDüşündükçe bir çıkar yol bulamayanlar, aşka sarılırlar.