———
Küçükken oyun oynamaktan sıkıldığımda gözlerimi sıkı sıkı yumar ellerimle baskı uygulayarak göz kapaklarımın arkasında küçük rengarenk taneciklerin oluşmasını sağlardım. Hatta o zamanlar uzay takıntım o kadar çoktu ki bunun evrenin bir ön gösterimi olduğunu falan düşünüyordum. Saçmaydı ama bir çocuk için tüm gerçeklerden daha gerçekti. Çocukluğumun bu gereksiz eğlencesi şimdi bana her şeyden daha müthiş görünüyordu. Yalnızca bir farkla. Gözümü yumacaktım, o rengarenk noktaları görecektim fakat gözlerimi bir daha hiç açmayacaktım. Kimbilir, belki yaşadığım tüm kötü olaylar ya da daha doğru bir tabirle yaşadığım bu kötü hayat son bulduğunda her şey daha güzel olacaktı. Aslında belkiyi atabilirdik çünkü ne olursa olsun, şu anki halimden daha iyi olacağı su götürmez bir gerçekti.
İyi değildim. İyi olmamakla beraber, nasıl iyi olacağımı da bilmiyordum. Bir yardım edenim yoktu. Babam, hiç olmadı annem yanımda olsa sorabilirdim ama kendi başıma bir şeyleri keşfetmek zorundaydım. Yalnızdım. Öyle ergence bir yalnızlık da değildi bu. Kelimenin tam anlamıyla, dolu dolu yalnızdım. Kimseyle konuşmadığım gün rekoru kaç gündü onu bile saymayı bırakmıştım. Hele ki tatiller benim için bir işkenceden farksızdı. Duvarların üzerime üzerime geldiği, kafamı aynı duvarlara vurmak isteğiyle dolduğum yalnızlık.
Bunları neden bu kadar düşündüğümü anlayamıyordum. Tamam anlıyordum. Sadece itiraf etmek istemiyordum. Zaten en büyük yalnızlığım da kendimeydi. Kendimden bile sakladığım şeyler varken birilerinin yanımda durmasını beklemek benim hatamdı.
Bulunduğum yerle, aklımın sınırlarında dolaştığı yer arasında uçurumlar varken zili çalıp iki elimle şakaklarımı ovdum. Okulda Levent'i bulamadığım için Buğra'nın kapısına dadanmıştım. Tek dileğim sevgilisinin burada olmamasıydı.
Kısa bir süre sonra kapı açıldığında yakasını düzeltmeye çalışan Buğra açtı kapıyı. Yakasını kapatamadığı o kısa süre içinde boynundaki morluk gözüme çarpmıştı.
Beni gördüğü an yakasını serbest bırakıp "Sen miydin ya?"dedi rahatlamış bir şekilde. Benden saklamak aklına bile gelmiyordu. Bu sebeple yüzüme tokat gibi çarpan onun için önemsiz olduğum gerçeği nefesimi kesmeye yetmişti.
"Evde biri mi var?" dedim parmağımla içeriyi göstererek.
Kafasıyla onayladı.
"Sana söylediğimi hatırlıyorum."
"Nerede olduğunuzu söylememiştiniz?"
"Tamam sorun değil." deyip kafasını birkaç kere salladı. Sanırım ne diyeceksem deyip ya da ne yapacaksam yapıp gitmemi bekliyordu. Düşünüyordum da, o kadar yol gelmişken bir çayını içmeden gitmek olmazdı.
"Girebilirim değil mi?" Yine evi gösterdim fakat bu sefer cevabını beklemeden içeri daldım.
"Kusura bakma, daldım içeri. Kız arkadaşın nerede? Getir de tanışalım."Nefes almadan konuşuyordum, ki beni çok iyi tanıyan biri bunu gergin olduğum anlarda yaptığımı bilirdi. Şanslıydım ki beni Levent'ten başka iyi tanıyan yoktu.
Yüzündeki şaşkın ifadeyi hemen silip sinirli bir ifade takındı. Ben de bu çocuk ne zaman sinirlenecek diye merak ediyordum. İyi olmuştu.
"Ne için geldiysen içeri girmene gerek yoktu. Siktirip git hadi." Kapıyı gösteren eline bakıp göz devirerek gülümsedim.
"Siksene ya. Verdiğin paranın karşılığını almış olursun hem."
Gözünün içinde parlayan kıvılcımları aramızdaki iki metreden dahi görebiliyordum. İstediğim buydu, sanırım. Beni sinir ettiği kadar sinirlenmeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Siyah Yüzlü Çocuk [boyxboy]
Cerita PendekDüşündükçe bir çıkar yol bulamayanlar, aşka sarılırlar.