•kırkdokuz•

3.5K 194 68
                                    


———

Pazartesi
(11.13)

Nefes alamıyordum. Hayatımda olup bitenler boğazıma yapışmış yakamı bırakmıyordu. Bir yanda beni sevsin diye türlü gurursuzluklar yaptığım Buğra bir yanda ise oldum olası sevdiğim Levent varken kendimden nefret etmeme gibi bir olasılığım bulunmuyordu. Kendime yaptığım her şeyin suçlusu yine bendim. Aptallığımın, ilgi budalalığımın, bencilliğimin cezasını işte böyle ne yapacağını bilmez halde kalarak ödüyordum. Kim beni mutlu eder sorusu beynimi kurcalıyor ve bana ne kadar bencil olduğumu bir kez daha hatırlatıyordu. Buğrayı, Levent'i, Ege'yi düşünmüyordum. Yalnızca benim için iyi olanın ne olduğuna bakıyordum. Bana yaşattıkları onca şeyden sonra buna hakkım yok muydu bilmiyordum fakat yine de bu ben değildim. En azından babamın yetiştirdiği Bera böyle biri değildi. Hoş ben de o eski Bera olacak hiçbir vasıf da bulunmuyordu.

"Okuldan sonra bir şeyler yapalım mı?"

Varlığını yoksaydığım Buğra konuştuğu an irkilerek onun olduğu tarafa döndüm. Okula geldiğimden beridir yanımdan bir an olsun ayrılmamış, dönecek dedikoduları haklı çıkartacak pek çok malzeme vermişti. Bakışları yine aşk dolu ve yine huzur vericiydi. Neden Levent'te aynı şeyi görmemiştim? Neden bana huzur veren bir aşk yerine acı çektireni seçmişti kalbim? Nasıl bu kadar aptal olabiliyordum?

Ne kadar eve gidip uyumak istesem de "Ne istersen onu yapalım." diyerek az da olsa vicdanımı susturmayı amaçlamıştım ama işe yaramamıştı.

"O zaman sana sürpriz olsun."

Gülerek saçlarıma minik bir öpücük kondururken bu anın içine etmek zorundaymış, beni yine ateşlere atmak niyetindeymiş gibi içeri bir hışımla giren beden yüzümde peydahlanan gülümsemeyi dondurdu. Onun bize doğru yürüdüğünü bir tek ben görüyordum fakat çok dikkatli baktığımdan olsa gerek Buğra'nın da bakışları aynı yöne dönmüştü.

İçeri girdiğinde sadece öfkeden ibaret olan yüzü buğranın dönüşüyle alay dolu bir ifadeye bürünmüştü. Aklınca bizi takmadığını ispatlamaya çalışıyordu fakat yumruk yaptığı elleri her şeyi ele veriyordu zaten.

"Oo çifte kumrular aşklarını artık açık açık mı yaşıyorlar yoksa?" Soru sormadığı ortadaydı fakat bize bir cevap vermemizi ister gibi bakıyordu. Kalkıp ona sarılmak istiyordum. Kulağına yaklaşıp 'biliyorum beni onunla her gördüğünde  içinden bir parça kopuyor. Neden duygularını gizliyorsun? Kim seni güçlü olmaya zorluyor?' diye sormamak  için kendimi zor tutuyordum.

"Yürü git elimden bir kaza çıkmasın."

Buğra dişlerin arasından konuşurken Levent'te asla bir duygu değişimi yaşanmamıştı. Zaten ona baktığı da gördüğü de yoktu. Gözleri gözlerimde yalnızca dikiliyordu olduğu yerde.

Hala Alaydan kurtulmamış sesiyle "Buğra Allah'ını seversen bıdı bıdı yapma. Bir şey deyip gideceğim az sabır." derken bile gözleri benim üzerimdeydi. Ne bekliyordu bilmiyordum ama ona verecek hiçbir şeyimin olmadığının farkında olmalıydı. Buğrayı bırakmam demek az buçuk sahip olduğum özsaygımı da yitirmem demekti. Ve ben bunu kaldıramazdım.

"Ne dikiliyorsun o zaman lan söyle de siktir git buradan." Buğra cümlesini bitirdiği gibi ayağa fırlayıp karşısına dikildi. Ben ise ne yapacağımı bilmez halde onu taklit ettim. Aklımdan ise olası bir kavga durumunda onları nasıl ayırabileceğimin planını yapıyordum.

"Sevgilini birkaç dakikalığına ödünç alsam olur mu?" Sorduğu soru saçmalıktan öte bir şey değildi. Buraya bunun için gelmediği aşikardı fakat yine de böyle bir soruyu öylesine dahi olsa soramazdı. Ben kimsenin malı değildim. Kimseden benimle konuşmak için izin istenmesine gerek yoktu. Ki buğranın da bunu demesini bekliyordum.

"Olmaz. Alamazsın." Ve yanılmıştım. Benim adıma karar vermeye oldukça meraklıydı.

"Bu cevabının hiçbir önemi yok neden biliyor musun?" Elini buğranın omzuna yerleştirip  bir sır verecekmiş gibi kulağına yaklaştı. "Çünkü ne yapıp yapmayacağına ancak o karar verebilir."

Dakikalardan beridir tek bir kelime edememiştim. Aslında uyandığımdan beri doğru düzgün konuşmamıştım. Şu an ki tartışmanın benim için dönüp dönmemesi umrumda değildi. Hatta ne Levent'le ne de Buğrayla aynı ortamda bulunmak istemiyordum ama Levent'i kendimden uzaklaştırmak için bir şeyler yapmam gerekiyordu.

"Gelmiyorum hiçbir yere. Bizi artık rahat bırak Levent." Samimiyetsiz sesime bir de mimiksiz yüz ifadem eklenince söylediklerimin pek de bir ehemmiyeti kalmıyordu belki ama Levent bunu görmek için fazla sinirliydi. Buğra da öyle. Benim neyi içten yapıp neyi yapmadığımı kimsenin anlamayacağını iyi biliyordum şu an da da bana yardımcı olan, kimsenin beni gerçekten önemsemiyor oluşuydu.

Levent "Öyle olsun." deyip yüzüme son kez bakarak sınıftan çıkıp giderken kapı kapandığı an buğraya tek kelime etmeden ben de çıkmaya yeltendim. Kimseyle iletişim kurmadan bu okuldan çıkıp gitmek istiyordum. Artık en ufak şeyler dahi nefes almamama sebep olabiliyordu. Tahammül seviyem yerlerdeydi ve ben bununla nasıl başa çıkılır bilmiyordum.

Buğra kolumu tutup beni durdurmasaydı isteğimi gerçekleştirebilirdim fakat o nereye diyerek her şeyin içine etti.

"Cehennemin dibine Buğra, cehennemin dibine."

Ağzımdan istemsizce dökülen cümleden sonra kolumu ondan kurtarıp koşar adımlarla çantamı dahi almadan okuldan çıktım.

———

Geri döndüm mü dönmedim mi bilmiyorum ama sonuçta bölüm attım değil mi???

Tebrikleri alalım bakalıım🎉

Okuyan varsa sizi özlemişim gözlerinizden öperim💋

🐘🔸

Siyah Yüzlü Çocuk [boyxboy]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin