•yirmiiki•

5.8K 434 236
                                    


Yapmayın, yapmayın yorum.

———

Pazartesi
(10.38)

Koca okulda yalnız kalabildiğim tek yer olan bahçede, iki elimle tuttuğum çayı yüzüme yaklaştırmış buharıyla ısınmaya çalışıyordum o bahçe kapısından içeri girerken.

Elleri her zamanki gibi ceketinin ceplerinde, şapkasını kafasına geçirmiş, yıkılmaz havasıyla başı dik yürüyordu. Ona hayranlıkla bakan çömezleri ben bile fark etmişken onun kimsenin yüzünce bakmayışı içimde saçma bir güven oluşturuyordu. Saçma diyorum çünkü, ona güvenmesi gereken kişi ben değildim. Ona gözü kapalı güvenen biri hali hazırda bulunuyordu.

Etrafta dolaştırmaktan itinayla kaçındığı bakışları varlığımı fark etmiş gibi bana değdiğinde; günlerdir onu görmediğim için ne yapacağımı bilemeyip elimdeki bardağın, heyecanımı onun gözüne soka soka düşecek gibi olmasına neden oldum. Dudağı alayla kıvrıldığında içimde oluşan tüm heyecan içime çökerken elini cebinden çıkarıp minik bir asker selamı verdiği an, aynı heyecan bu sefer de kırgınlığa dönüştü. Bu selamla anladım, gidiyorum derken yalan söylememişti. Bana karşı takındığı o dengesiz tavrını, belli etmemeye çalıştığı istekli bakışları da yanına alıp gitmişti.

Ona dik dik bakmaktan vazgeçmeyerek okula girişini izledim hastalıklı bir hayranlıkla. İçimdeki bu hisse bir türlü anlam veremiyordum. Hayranlığım ona imrendiğimden miydi yoksa benim bile bilmediğim şeyler mi dönüyordu beynimde, kalbimde? Anlam veremediğim gibi vermek de istemiyordum. Bu ruhumu ona teslim etmek demekti çünkü. Aklım onunla meşgulken kalbimi de kaybetmek istemiyordum.

Kulaklarımı kendi sesime kapatıp çayım artık buhar vermeyinceye kadar oturduktan sonra yavaş adımlarla içeri geçtim. Buğranın sınıfının önünden geçerken duyduğum seslerle istemsizce duraksayıp kapının karşısındaki kalorifere yaslanarak yüzümü pencereye döndüm.

Bağırarak konuşmuyordu ama kapının yakınında olduğundan olsa gerek, birkaç cümleyi seçebilmiştim. 'Denizleydim.' demişti mesela. 'Günlerdir onla görüşemiyordum, hasret giderdim.' demişti. Okula benim yüzümden gelmediğini düşünen tarafım da öyle kırıldı içimde. Konu Buğra olunca kırılacak bir yerim her zaman vardı. Ben ne ara onunla ilgili hayaller kurmuştum? Ne ara onun gibi birinin beni sevebileceğine inandırmıştım kendimi? Ne ara beni paramparça edecek yakınlığı içimde kurmasına izin vermiştim?

Beni fark etmeden gitmek niyetindeydim ama arkamdan gelen kapı tıklatma sesiyle olduğum yerde dikilmek zorunda kaldım.

"Dönsene bana, meraklı şey." Buğradan çıkmayacağını düşüneceğim kadar alay dolu ses beni döndürmeye yetmezdi. Onu dinlediğimi fark etmiş olup bir de böyle bir cümle kurmuş olması ancak kendimi pencereden atmama yeterdi.

"Dön lan. Kızmayacağım bizi dinledin diye."

Şu an dönmezsem kendimi direkt ifşalamış olacaktım. Sonuna kadar inkarı kullanmalıydım, bu sebeple hızlıca dönüp "Benimle mi konuşuyorsun?" diye sordum şaşkın bir tavır takınmaya çalışarak.

Koridora kısaca göz atıp en yakındaki öğrencinin en az beş metre uzakta olduğunu görünce "Burada senden başka biri mi var?" dedi.

Aklıma gelen anıyla kıvrılmak isteyen dudaklarımı, yine aynı anının sonunu hatırlayarak engelleyip kafamı iki yana salladım.

"Merak ettiğin bir şey varsa gel çekinmeden sor. " diyerek yürüyüp karşımda durdu. "Öyle gizlice dinlemek çok ayıp."

Suçlu bir çocuk edasıyla savunmaya geçip "Dinlemiyordum." dedim bir çırpıda. Bu saatten sonra inkar da edemezdim.

Eli cebinde "Tabi, dinlemiyordun." deyip kafasını salladı. Benim oluşmasın diye kendimi zorladığım o gülüş; yüzüne, sanki yeterince iyi gözükmüyormuş gibi daha da güzellik katınca ısınan kalbim, benim için tehlike çanlarının çaldığını iyice hissettiriyordu.

"Buğra, dalga geçme."

Ben artık ne kadar sinirle soluyorsam o, o kadar eğleniyordu bu durumdan. Yaptığım şeyle övünmüyordum ama merak etmiştim. Altı gündür yüzünü görmemiş, sesini duymamıştım. Bunun ne kadar uzun bir süre olduğundan haberi yok gibi duruyordu. Ya da o merak etmemişti diye garipsiyordu.

Kısık bir sesle "Tam duymadıysan diye söyleyeyim," deyip elini ağzına götürerek öksürdükten sonra "Denizleydim." dedi düzelmemiş sesiyle.

Sanırım deliriyordum. Bana sevgilisiyle vakit geçirdiğini söyleyen adam sadece öksürdü diye, sesi kısıldı diye umutlanmış olmamdan daha açık bir işaret olamazdı deliliğime.

"Malum, biraz bozmuştum kendimi. Sevdiğimin yanında toparlandım."

"Ne güzel." diye mırıldandım sevdiğim lafı, onu bozanın ben olduğumu biliyor oluşum karnımdan tüm vücuduma ağır bir acı dalgası yollamıyormuş gibi.

Kafasını aşağı yukarı sallayıp "Sen de öyle yap" dedikten sonra duraksadı. Duygularını göstermek için kullanmaktan çekinmediği ellerini alnına vurup ahladı. "Kusura bakma, unutmuşum."

"Neyi unuttun?" Bir an neyi unuttuğunu anlayamayıp saf bir merakla sormuştum ama bahsettiği şey, o daha ağzını açmadan kafama dank etmişti.

Güzel bir şey söylüyormuş gibi sırıtarak "Seni seven kimsenin olmadığını." dediğinde aklımdan geçen de bu olduğu halde bacaklarım yine onun karşısında işlevini yitirecek gibi oldu. Tutunacak bir dalım yoktu. Olmasını ne kadar çok istesem de, doğru söylediği gerçeği çaresizliğin verdiği o elden ayaktan düşme hissini tüm vücuduma yollarken aklıma beni seviyor diyebileceğim tek bir insan gelmiyordu.

Usulca kafamı sallayıp acıyla gülümsedim. Anlamasın diye uğraşmama gerek yoktu çünkü o zaten acı çektiğimi anlamazdı.

Gözleri kıvrılan dudaklarıma takıldığında bakışlarının alaycılıktan sıyrılıp düz bir ifadeye dönüştüğünü zannettim bir anlığına. Kısa sürdü, kısacası yine ona dair bir şeyde yanılmıştım.

"Ders başlayacak birazdan. Gideyim ben."

Elleriyle bana yol verip "Gitmek istiyorsun, git."  dedi bahsettiği gitmenin başka bir anlamı olduğunu belli ederek.

"Sen gittin çoktan." Onun duymayacağını bildiğim bir ses tonuyla fısıldadığım an "Ne dedin?" diyerek bana yaklaştı.

Ona git demediğimi, isterse gidebileceğini ima ettiğimi bir şekilde anlatmaydım yoksa beynimde acaba olur muydu sorusu yankılanıp durmaya devam edecekti. O da beni bir anlık hevesle onu isteyen bir eskorttan öte görmeyecekti.

Ona daha çok yaklaşıp dikkatimi beni büyüleyen kokusundan zar zor alarak kulağına eğildim.

"Buğra, gitmek istemiyorum; sadece zorundayım. "

Geri çekildiğimde sahip olduğu alayı dahi üzerinden atmış, donuk bir Buğrayla karşılaştım. Gözlerimin içine soru sorarcasına bakarken gülmeye bile yeltenmeyip yanından ayrılarak sınıfıma doğru yürüdüm. Sırtımda hissettiğim bakışlar, iyi kötü bir şey anlatabildiğimi gösteriyordu ama sevinemiyordum. Aklımda, beni seven kimsenin olmadığını söyleyen bir ses yankılanıyordu.

———

Yineeeee ve yineeee hiç güzel olmadı.

Aksini iddia etmeyin ederseniz de içinizden edin rkvkdlvlflv

🐘🔸

Siyah Yüzlü Çocuk [boyxboy]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin