•kırkbeş•

3.9K 238 128
                                    


Durdurulamıyordu. Durmadan bölüm yazıyor ve okuyucularını şok içinde bırakıyordu.

———

Çarşamba
(18.41)

Beynimin biriktirdiği sorular kafamı taşıyamaz hale getirmişti beni. Aşık olmanın nasıl olduğunu hiçbir zaman öğrenememiş ben, Levent'e kimseye aşık olmadım derken be demek istemiştim onu dahi bilmiyordum. Yaşadıklarım neydi o zaman? Neden Buğra canımı yaktığında o kadar acı çekmiştim ya da sabah Levent bana sarıldığında hiç hissetmediğim garip hislerle dolmuştum? Bu yüksek ihtimalle, aklımın bana bir oyunuydu. Levent'in bana aşık olduğunu öğrendikten sonra ona bakış açımın bile değişmiş olması saçmalıktan öte bir şey değildi çünkü.

Buğra'yla olmamın sebebi yalnızlığın getirdiği bir muhtaçlık hissinden daha fazlası olmalıydı. Yoksa umursamazdım. Onu görünce heyecanlanmaz, beni üzdüğünde acımı kalbimde yaşamazdım. Hatta büyük ihtimalle ben Buğra'ya aşıktım. Öyle olmalıydı, başka bir şeyin olması gibi bir şey ihtimal dahilinde dahi değildi.

Tüm düşündüklerimin toplamında, bulunduğum yer kalbimin pişmanlıkla sarsılmasına neden oluyordu. Her şeyden habersizce beni göğsüne yatırmış adamı üzecek şeyler düşünüyordum ve bu kendimden iğrenmeme bir de utanç ekliyordu.

"Bebeğim daldın gittin, iyi misin?" Yatağının karşısındaki televizyondan uzanarak izlediğimiz filmi durdurup dikkatini bana yönlendirdi içimden geçenleri duymuşçasına. Bu utanç beni nereye kadar götürecekti bilmiyordum fakat ona bakarken ağlama isteğimi artırdığı bir gerçekti. Ona ihanet etmişim hissinden kurtulamıyordum çünkü sabahki sarılış benim için basit bir eylemden ötesiydi. Hep isteyeceğim, bitmesini  istemeyeceğim ve hiç fark etmediğim duyguların varlığını hep orada durduklarını belirtircesine hatırlatmıştı o sarılış.

"Hadi bak tüm dikkatimi sana verdim. Levent'ten dolayı mı bu kadar moralsizsin?" diyerek göğsünden kaldırdığı kafamı ellerinin arasına alıp baş parmağıyla yanağımı okşadı. Gözlerim anın etkisiyle kapanırken sol gözümden yuvarlanan yaşın yolunu da yapmıştım böylelikle.

Fark etmeyeceğini ummaktan başka bir dileğim yoktu fakat o bu isteğimi boşa çıkararak "Ağlıyorsun." diye fısıldadı şaşkınca.

Beni ağlarken o kadar çok görmüştü ki şimdi şaşırmış olması bu halimle dahi gülmeme sebep olabilirdi. Ağlamak benim için her zaman en olası şeylerden biri olmuştu bu zamana kadar öğrenmiş olması gerekiyordu.

"Ağladığımı hiç görmedin sanki." Hafif bir gülümsemeyle ellerinin arasından çıkıp elimin tersiyle gözlerimi sildim. Hala bana karşısında acı çeken biri varmış gibi bakıyor oluşu boğazımda bir yumru oluşturma pahasına durdurduğum göz yaşlarıma hiç yardımcı olmuyordu. Tüm çabalarıma rağmen yaşların  gözlerimden aptal bir gülümseme eşliğinde durdurulamaz bir şekilde akmaya başlamasının sebebi de tam olarak bana acıması yüzündendi. Yine de bu hareketimden sonra daha da acınası hale düştüğüme emindim.

"Bakma öyle Buğra. İki film izleyeceğiz dedik içine ettin ortamın."

"Hâlâ ağlıyorsun Bera. Gözünden yaşlar akıyor ama farkında değilmişsin gibi." deyip aramızdaki mesafeyi bir çırpıda kapatışıyla yüzümü tekrar avuçlamasına izin verdim. "Bu kadar mı alıştın oğlum ağlamaya? Bir farklılığı yok mu senin için? Ağlamak için hep mi bir nedenin var?" Kafamı boynuna yatırdığında tişörtünü ıslatmaktan çekinmeden usulca boynuna sokuldum.

Nedenim var mıydı bilmiyordum. Yaşadığım her gün,bir başkası yaşamış olsa ona ağlamak için büyük neden olacakken benim için tekdüzeleşmişti artık. Yaşadıklarım gözüme normal görünmeye başlıyordu ve ben bundan ölesiye korkuyordum. Ömrümün sonuna kadar birileri tarafından terk edilen, hiç sevilmeyecek, kum torbası görevi görecek, nihayetinde yalnız kalmaya mahkum bir adam olacakmışım hissi peşimi bırakmıyordu. Umut gözden uzaklaştıkça yaya olduğum aklıma geliyor ve ona koşamayacak kadar yorgun oluşum sadece dizlerimin üstünde duracak kadar güç bırakıyordu bana. Bekliyordum. Dönüp dolaşıp bana gelecek güzel günleri bekliyordum fakat hiç gelmeyecek olma ihtimali nefesimi tıkıyordu.

Saçlarımı okşayan ellerine bir de kulağıma tekrar tekrar fısıldadığı  'Seni seviyorum.' sözü eklenince ona karşılığını vermekten kaçındığım için bir kez daha suçluluk beynimin içinde yer etti. Onu seviyordum, bundan emindim fakat bunu dile döktüğüm an bir yükün altına gireceğimin farkındalığı, onu benim ağzımdan çıkacak bir seni seviyorum cümlesinden mahrum bırakıyordu.

Düşüncelerimin alt metninde belki de ona olan sevgin aşk boyutunda değildir fikri kendini öyle çok belli ediyordu ki kendimden yalnızca çok fazla düşündüğüm için dahi nefret edebilirdim. Ki ediyordum da. Ona, kendime ve Levent'e yaptığım her şey için kendimden nefret ediyordum.

———

Bölüm kısa biliyorum amma önemli bence. Hem Beranın kafa karışıklığını anlamanız hem de biraz da olsun hak vermeniz için. Yalnız bir insanın, hele ki yalnızlığı sevmeyen bir insanın, bir ışık gördüğü ilk kişiye onsuz yapamayacakmış gibi tutunması, bir de üstüne en çok sevdiği insanla arasındaki buzlar erirken aslında çoğu hissinin ihtiyaçtan kaynaklı olduğunu fark etmesi bence doğal sizce doğal değilse bilemeyeceğim.

Ama ne bileyim sonuçta hikayeyi de ben yazıyorum değil mi spclsldksck

Dip notçuk: Kontrol etsem tek bir harfine kadar memnun olmayacağımdan kontrol etmeden attım hatam varsa çok da şey etmeyin 

🐘🔸

Siyah Yüzlü Çocuk [boyxboy]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin