BÖLÜM '3'
Osiris, önüne getirilmiş büyük meyve çanağından gözüne kestirdiği iri, güzelce olgunlaşmış mor üzümü ağzına atarak manzaranın keyfini sürdü.
Duat, her zaman olduğu gibi karanlıktı. Göğü süsleyen Ay ve yıldızlar bir parça aydınlık sunsa da, çok büyük bir fark yarattığı söylenemezdi. Yüksek tepelerin ardına gizlenmiş Ay'a bakarken, gecedeki tuhaf huzursuzluğu hissetti. Hayvanlar sessizdi, etrafta dolaşan ve Duat'a ebediyen hapsolmuş şeytani ruhlar ise daha da sessizdi. Kulağına bir tek, kalın gövdeli ağaçlardan rüzgârla birlikte çıkan hafif hışırtının sesleri geliyordu.
Osiris önce tepeleri gözledi, herhangi bir şeyle karşılamadığında da geniş çayırı süzdü. Orada burada dolaşan hayvanlar ve ruhlar dışında, görünürde kayda değer bir şey yoktu. Kaşları iyice çatıldı ve bakışları Nil Nehri'nin sularından meydana gelen göle doğru indi.
Yoksa...
Gölün yüzeyinde bir kıpırdanma oldu. Su hafifçe, çok ama çok hafifçe dalgalanmıştı ve saniyeler sonrasında ise eski haline dönerek, yeniden çarşaf gibi dümdüz olmuştu. Hayal mi görmüştü? Göl asırlardan beridir en ufak bir titreşimle dahi kıpırdamamış, dalgalanmamıştı.
''Sende gördün mü?''
Yanı başından gelen Anubis'in sorusuna karşı, başını onaylarcasına salladı. İkisi de aynı şeyi gördüğüne göre hayal görüyor olamazdı. Osiris dikkat kesilerek, gözlerini kırpmadan Ay ışığının gümüşi rengiyle parlayan gölden gözlerini ayırmadı.
Bir şeyler ters gidiyordu.
Artık bundan emindi, çevresindeki canlılardan ona yayılan huzursuzluk hissi Osiris'in ağzına acı bir tat gibi yayılmıştı. Göl tekrar dalgalandı, dalgalar şimdi gölün tam ortasından gelerek geniş ve büyük halkalar yaratmaktaydı. Yeraltı Dünyası'nın Tanrısı, Anubis ile aynı anda ayağa kalkıp, birlikte göle doğru hızla yürüdüler.
Duat, bir geçitti. Ölümlülerin yaşamlarını yitirdiğinde, öteki dünyaya geçerken kullandıkları bir yerdi. Fakat insanların inanışları değiştiğinden beri Duat ıssız sayılırdı. Bazen başıboş, yolunu şaşırmış ruhların uğradığı bir konak noktası oluyordu ama geçip giden ruhlara rağmen, göl asla ama asla kıpırdamamıştı.
Göl, Mısır'a hayat veren Nil Nehri'nin yeraltı sularından oluşmuştu. Kutsal olarak görülüp saygı duyulduğundan, yanından geçip giden canlı olmazdı. Su içmek için dahi Duat'taki alternatif kaynaklar kullanılırdı.
Düşüncelerini gözden geçirdiği sırada gölün dalgaları bir anda kesildi ve ortası aniden boydan boya yarılarak ikiye bölündü. Sular ortaya açılan boşluktan aşağıya doğru akarken, yukarıya doğru bir şey yükseldi. Bir insan.
''Bu bir fani.''
Anubis hayretle soluyarak gölün kapanmasını ve insanın hiçbir ağırlığı yokmuş gibi suyun üstünde süzülmesini izledi. Osiris yaklaşırken, insanın ufak tefek bir kadın olduğunu gördü. Gölden çıkmasına karşın bedeninin üstünde ufacık bir su damlası dahi yoktu, kuruydu.
Gölü çevreleyen saz bitkilerinin yanına ulaştığında, Yeraltı Tanrısı'nın dikkatini kadının elinin üstünde parlayan işaret çekti. Sağ elinin üstünde, fener gibi yanıp sönen işareti nerede görse tanırdı.
Bütün olan biteni şaşkınlıkla izlemekte olan Anubis'e dönerek, boğuk bir sesle ''Efendi Ra'ya haber ver.'' dedi. Bu durumdan kesinlikle haberdar olması gerekiyordu.
Bir ölümlünün buraya gelebilmiş olması, Mısır panteonu adına beklenmedik bir gelişmeydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mısır'ın Gözü
Fantasy-Antik Tanrılar Serisi -1- Ra yalnızdı. Her zaman yalnız olmuştu. Hükmetmekle birlikte gelen yalnızlığa alışkın olsa da, artık eskisi gibi bu duygunun önüne geçememekteydi. Yalnızlık girdabı, göğsünün ortasından başlayarak, içinde git gide büyüyor v...