Ra^
BÖLÜM '31'
Tanrıça olduğuna inanmakta hala biraz güçlük çekiyordu.
Yirmi üç yıllık hayatında kendini hiç bu kadar güçlü hissetmemişti. Sanki gücün beden bulmuş hali gibiydi. İstediği her şeyi tek bir bilek hareketiyle yerine getirebilirdi. Dudaklarından çıkacak tek bir söz bile başlı başına muazzam bir güç barındırıyordu. Onun için yapması o kadar basitti ki ve bu dehşet verici bir histi. Böylesine yoğun, çarpıcı bir enerjiye sahip olmak korkutucuydu.
Ufacık bir yanlış hareketinde birbirinden felaket senaryoya kapı açabilirdi. Bu olasılığı genellikle zihninin en ücra köşesinde tutarak aklını ferah tutmaya çalışsa da, tam manasıyla gevşeyerek kontrolün kaymasına da izin vermiyordu. Rahatlamakla bu insanların refahını tehlikeye atamazdı.
Ra'ya her zaman olduğu gibi tekrar ve tekrar hayran kaldı. Gücüne karşın ortaya koyduğu irade takdir edilesiydi. Barıştan yana bir tanrı olmasaydı neler yapabileceğini hayal edebiliyordu. Kendi felaket senaryolardan bile daha beterini yaşatacağı kesin bir gerçekti. Fakat Ra gücünü konuşturmak yerine kişiliğini önplana çıkarmayı tercih etmişti. Bu da adama karşı duyduğu saygıyı ve aşkı daha da kuvvetlendirmişti.
Ra güçleri konusunda çelik kadar güçlü bir irade ve kontrol sağlarken kendisi henüz güçlerini zapt etmeyi öğrenememişti. Gerçi bunu söylemek için daha çok erkendi, onları kazanalı bir hafta dahi olmamıştı. Yine de kazarayla bir şey yapmadan önce ipleri eline almak, içinden çıkıp gitmek için can atan enerjiyi bastırabilmek istiyordu.
Dolayısıyla alışma süresine daha kolay adapte olabilmesi için Ra gücünü onun yerine kontrol ediyor, boş zamanlarında ise onun anlayabileceği bir yavaşlıkla bıkmadan usanmadan, defa kere içinde durdurulamaz bir şekilde akıp giden, baş döndürücü enerjiyi nasıl kontrol edebileceğini öğretiyordu.
Ra ona karşı inanılmaz bir sabıra sahipti. Yanlışlıkla ateş topu yaratmasını istediğinde saçını yakmış ve birkaç kere (5 defa) kıyafetlerini ateşe vermiş olmasına rağmen Ra söylenmek yerine her seferinde kahkaha atarak karşılık vermişti. Mutlu gözüktüğü her an Bella'nın kalbi pamuk şekerlerden birine dönüşüyordu. Ra'ın gülümsemesi tam bir başyapıttı ve buna sebep olduğunu bilmek, o anda taşımakta olduğu bütün endişelerini üstünden alıyor, onu sakinleştiriyordu.
Bella düşünceleri arasında Hathor ile birlikte Heliopolis'in sokaklarında yürürken insanların onu süzdüğünü hissetti. Yaşananların üzerinden tam olarak üç gün geçmişti. Üç gün içinde yıkılan bütün binalar onarılmış, yaralılar sağlıklarına geri kavuşmuş ve hayatını kaybeden ruhlar ise en güzel şekilde Osiris ve Anubis tarafından Duat'ta ağırlanmıştı.
İnsanlar ilk geldiği seferkinden daha farklıydı. Nasıl tanımlayabileceğinden tam olarak emin değildi ama sanki... Sanki ona daha sevecen bakıyor gibilerdi. Bir yabancıdan ziyade onlardan biriymiş gibi.
''Ne yaptığını biliyorlar.'' Dedi Hathor neşeli bir sesle.
''Ya ne olduğumu?'' dedi tanrıçanın sesine ters kaçan bir gerginlikle. Bu insanlar için bir hiçken, şimdi Ra'ın güçleri sayesinde Baş Tanrıça olmuştu. Onunla birlikte yükü bölüşmelerinden halk da memnun kalacak mıydı? O kadar basit olamazdı.
Ra'ın bu yolda ona yol göstereceğinden hiç şüphesi yoktu ama insanların ondan duyacağı hatta belki de şimdiden duymaya başladığı kuşkuyu nasıl dindirebileceğini bilmiyordu. Daha önce hiç önderlik etmesi gereken bir rolde bulunmamıştı. Kaldı ki, koskoca bir panteonla ilgilenmek aklının alabileceğinden de öte bir sorumluluktu. Gözüne bir parça korkutucuğu geldiğini söylemese yalan olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mısır'ın Gözü
Fantasy-Antik Tanrılar Serisi -1- Ra yalnızdı. Her zaman yalnız olmuştu. Hükmetmekle birlikte gelen yalnızlığa alışkın olsa da, artık eskisi gibi bu duygunun önüne geçememekteydi. Yalnızlık girdabı, göğsünün ortasından başlayarak, içinde git gide büyüyor v...