'16'

9.6K 1K 318
                                    

Ra'ın Kanatları^

BÖLÜM '16'

Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte Ra, Hathor'un evine doğru uçtu.

Kendisininki gibi gökyüzünde yer alan tanrıçanın evi ondan yarım saat kadar uzaktı. Altın rengi, metalden yapılma gibi duran tüysüz sert kanatlarını rüzgâra göre ayarlayarak havada salındı. Bütün geceyi ayakta geçirmiş olmasına karşın bedeni yüksek bir gerilimle dolup taşıyordu. Üstündeki enerji yumağını nasıl atacağını bilemiyordu, yoğun ve zarar vericiydi. Üzerinden yükselen duman, masmavi gökyüzünde süzülürken arkasında ince, gri bir tabaka yaratıp havaya karışıyor, kusursuz duran mavi tabloyu bozuyordu.

Kanatlarını bir kez daha çırptığında bulutların içinden geçti, Hathor'un tapınağı görüş alanına girerken hızını biraz azalttı. Kırık beyaz mermerden ve altın kaplamalardan oluşan yapının hemen önündeki bahçeye iniş yaptığında, tanrıça biraz ötesindeki krem rengi kanepelerden birine uzanmaktaydı. Elindeki porselen bardağını dudaklarına götürüp, sabah çayından ufak bir yudum aldı. Ardından reverans yapmak için ayağa kalktığında, Ra tanrıçanın turkuaz rengi gözleriyle göz göze geldi.

Gözlerinde, ona neden buraya geldiğini bildiğini gösteren bilgili bir ifade hâkimdi.

''Sabah Güneş'i sizce de bugün çok güzel değil mi?'' Tanrıça yüzünü Güneş'e doğru kaldırarak, gözlerini kapadı ve güzel dudakları mutlu bir gülümsemeyle biçimlendi. Sesi ipek kadar yumuşak, bal kadar tatlıydı. Gözlerini açarak yeniden ona döndüğünde eliyle biraz ötede duran çay masasını işaret etti. ''Biraz çay alır mıydınız? Üzerinizdeki gerilimi atmanızda yardımcı olur.''

''Çay için vaktim yok Hathor. Neden geldiğimi biliyorsun.'' Ra ters kaçan sert bir sesle cevabı bekletmeden vermesiyle, Hathor sabırsızlığına karşı sadece tebessüm etti.

''Birinden hoşlanıyorsunuz.'' Tanrıça neredeyse yere temas etmeden zarif adımlarla oturmakta olduğu kanepeye geri döndü ve bacak bacak üstüne oturarak, çay bardağını uzun ince parmaklarının arasına aldı. ''Kuşlar bana adının Isabella olduğunu fısıldadı. Ona karşı belirgin bir ilginiz var ama ne ve neden olduğunu tam olarak anlayabilmiş değilsiniz. Bu bilinmezlik de sizi korkutuyor.''

Hathor yumuşacık sesiyle sakince onunla konuşurken Ra'nın çenesi kilitlendi. Hathor aşkın, bereketin ve gökyüzünün tanrıçasıydı. Panteondaki diğer tanrıçalardan görünüş itibariyle biraz daha farklıydı, daha zarif ve kadınsıydı. Bedeni zayıf değildi, balıketli diyebileceği kadar kalındı. Hatları yuvarlaktı, bacakları uzun ve bedenini vurgularcasına gösterişliydi. Üzerindeki şifon elbise bronz ten rengini daha çok ön plana çıkaracak şekilde bembeyazdı. Simsiyah saçlarının elbiseyle temas ettiği yerlerde, sanki mürekkep lekeleriymiş gibi gözükmesine neden oluyordu.

''Bana daha önce hiç gelmemiştiniz.'' dedi Hathor meraklı bir sesle. ''Isabella gerçekten ilginizi çekmiş olmalı.''

''Ona nasıl yaklaşmam gerektiğini bilmiyorum.'' Ra dürüst yaklaşmaya karar vererek, tanrıçanın çaprazındaki kanepeye oturdu. Yalan söylese dahi, duygularını Hathor'dan gizleyemezdi. Konu ilişkiler olunca tanrıça her şeyi bilirdi. Aile, dostluk ya da aşk ile ilgili olmasının hiçbir önemi yoktu.

Bir keresinde ona bir kişinin kalbine baktığında, bütün duygu bağlarını görebildiğini söylemişti. Bu yüzden ona yalan söylemek mantıksızdı.

''Geçmişinden dolayı oldukça incinmiş, zarar görmüş bir ruhtan bahsediyorsunuz. Sizi bilinmezliğe sokmuş olması çok normal, onunda niyeti bu zaten.''

''Anlayamadım.'' Ra'nın kaşları çatıldı. ''Daha açık konuş Hathor. Ne demek istiyorsun?''

''Ah siz erkekler~'' Hathor kıkırdayarak çayını yudumladı. Ra ona çabucak konuşmaya başlaması için sert gözlerle baksa da, tanrıçada işe yaramayacağını biliyordu. Hathor neşeli, vurdumduymaz bir tanrıçaydı, keyfine düşkündü. Mutluluğu nadiren bozulurdu. Ancak neşeli olduğu kadar da hırçınlaşabilirdi. İyi hali ne kadar iyiyse, kötü hali de bir o kadar kötüydü.

Mısır'ın GözüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin