'26'

7.5K 753 234
                                    

BÖLÜM '26'

Slyvia gözlerini araladığında öğlen olmak üzereydi.

Gözlerini ovuşturarak yattığı koltukta gerinerek, birkaç gündür koltukta uyumasından dolayı tutulan boynundaki düğümleri çözmek istercesine, boynunu önce sağa sonrada sola oynattı. Geçen haftaya kıyasla biraz daha iyi hissetse de hisleri hala karman çormandı. Suda boğulan bir balık gibiydi. İyi hissettiğini düşündüğü her an vicdanı sızım sızım sızlıyor, ona acı çektirmekten bir an olsun geri kalmıyordu.

İngiltere'deki konferansta değil de, belki Bella'nın yanında olsaydı olacakları değiştirebilirmiş gibi kafasının içinde dolaşan düşüncelerini asla susturamıyordu. Onu orada bıraktığı için deli gibi vicdan azabı duyuyor, geceleri ruh gibi ayakta geçirmesine sebep oluyordu. Denemediği bitki çayları ve hap kalmamıştı. Hiçbiri hissettiği derin kederi bastırmaya yetmiyordu. Arkadaşını deli gibi özlüyordu. Sesini, sıcaklığını, sohbetini... Gözlerinin tekrar dolduğunu hissederek burnunu çekti.

Haberleri geçen hafta Salı günü görmüştü. Kazı çalışmaları sırasında ekibin sarıhummadan dolayı kamp yerinde ölü olarak bulunduğuna dair tonla haber başlığıyla karşılaşmıştı. Fakat işin tuhafı olanı, ekipteki herkesi Afrika'ya gitmeden önce aşı olmuş ve çeşitli sağlık kontrollerinin altından geçmiş olmasıydı. Bir ihtimal sarıhummaya yakalansalar bile aşı sayesinde ölebilmeleri çok ama çok düşük bir ihtimaldi. Üstelik ölü olarak bulunduğunu söylemelerine karşın ortada ceset yoktu. Bu da işlerin göründüğü gibi olmadığını ona ispatlayan başka bir noktaydı. Slyvia başta arkadaşı olmak üzere hepsinin başına ne geldiğini merak ediyordu.

Gözlerini ovuşturmaya son vererek taramadığı için çöpleşmeye yüz tutan saçlarını griye ittirdi. Üstündeki battaniyeyi indirip, kendine kahve yapmak ve tekrar bilgisayarına gömülerek saatlerce araştırmaya başlamadan önce dikkatini sehpanın üstünde duran bir şey çekti. Bir klasör. Kaşları çatıldı, çalışma odasından herhangi bir eşyayı dün gece buraya getirmediğinden emindi. Üstelik böyle bir klasörü olduğunu da hatırlamıyordu.

Merakla oturur pozisyona geçerek, oturduğu yerden uzanıp klasörü kucağına aldı. Kapağı çevirdiğinde gözleri karşılaştığı notla birlikte kocaman açıldı. Üzerinde kocaman harflerle yazılmış kendi adı vardı. Slyvia merak ve bir parça korkuyla bir sonraki sayfayı çevirdiğinde katlanmış bir sayfayla karşılaştı. Hızlıca kâğıdı çevirdi ve Mısır haritasıyla karşı karşıya geldi. Haritanın biraz altında, Bella'nın kamp yaptığı alanın birkaç kilometre ötesindeki yer kırmızıyla daire içine alınmış ve üstüne ''Gömüldüğümüz yer. Lütfen bulunmasını sağla.'' yazılmıştı.

Slyvia boğazının düğüm düğüm olduğunu hissetti. Elleri şiddetle titremeye, nefesi kısa aralıklarla çıkmaya başlamıştı.

''Nasıl yani?''

Kendi kendine mırıldanarak haritayı titreyen parmaklarla yana koydu ve bir sonraki sayfayı çevirdi. El yazılarını görünce boğazından bir hıçkırık yükseldi, bu yazının sahibini tanıyordu. Gözyaşları hızla yanaklarında aşağı akmaya başlarken yazılanları okumaya başladı, canı öyle şiddetli yanıyordu ki neredeyse okumaktan vazgeçip battaniyesinin altına sığınacak ve hüngür hüngür ağlayacaktı.

Syvia,

Öncellikle haberlerde gördüğün ne yazık ki doğru, artık burada değilim. Ama iyiyim, merak etme. Bu mektubu neden yazdığımı ve sana klasörü nasıl bıraktığımı merak ediyorsun değil mi? Şey, açıklaması biraz zor. Nasıl desem burada birkaç ayrıcalığa sahibim.

Sana ufak bir çalışma hazırladım, ileride çok yardımının dokunacağından eminim. İçindekileri dikkatlice oku, bildiğimiz çoğu şey aslında sandığımızdan çok daha farklı, enterasan. Okurken çok hoşuna gideceğinden eminim.

Mısır'ın GözüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin