Isabella^
BÖLÜM '6'
Isabella kendini yüksek bir tavana bakarken buldu.
Başını saran ağrıyı göz ardı etmeye çalışarak, kafa karışıklığıyla bulunduğu yere baktı. Tam olarak neredeydi? Hatırladığı kadarıyla en son evinde, ölümünü kabullenmeye çalışırken bilincini yitirmişti.
Ölümü.
Omuriliğinden aşağı bir ürperti indi, görüşü aniden hücum eden yaşlardan dolayı bulansa da akıtmadı. Ağlamak istemiyordu. Titreyen elleriyle gözlerini ovuşturup, kuru boğazından aşağı yutkundu ve çıkmaya çalışan öğürtüsünü bastırdı.
Bu andan itibaren kalbindeki acıyla yaşamanın bir çaresini bulmalıydı, onu yıkıp geçen bir ıstırapla kavursa da olan olmuştu. Yaşananları geriye alacak gücü yoktu, o artık bildiği dünyasının bir parçası değildi.
Üstesinden gelmek zorundasın Isabella.
Buz kesmiş ellerini yüzünden indirirken, ciğerlerinin oksijenle dolması için güçlü bir nefes aldı.
Ah, keşke uygulaması da düşündüğü kadar kolay olsaydı.
Düşüncelerini bastıramadığını fark ettiğinde, dikkatinin yönünü değiştirmeye karar vererek gözlerini bulunduğu odanın içinde dolaştırdı. Oda tek kelimeyle kocamandı, epey yüksek sütunlardan destek alınarak oluşturulmuştu ve mimarisi şahaneydi. Burayı her kim tasarladıysa muhteşem bir zekâya sahip olduğu aşikârdı, odanın her bir santimi sanat ve tarihi dokularla harmanlanmıştı.
Sütun akslarının çevresi nilüfer ve güneş sembolleriyle resmedilmiş, aralarına da hiyeroglifler kazınmıştı. Isabella şekilleri daha yakından görmek için ayaklandığında, omzunun üstünden bir şey düştü ve açığa çıkan göğsüne dışarından gelen ılık esinti çarptı.
Genç kadının yüzü kızardı. Bu şekilde mi dolaşmıştı? Üzerindeki sabahlığımsı kıyafet o kadar boldu ki, kuşağı ne kadar sıksa da üzerini düzgün bir şekilde örtebileceği şüpheliydi. Isabella haline bakarken utancı canını sıktı. O anda ne giydiğini umursayamamıştı. Dehşete düşmüş olmasına karşın sıraya koymaya başardığı öncelikleri, çıplaklığından daha üstün ve önemli olmuştu.
Düşünme.
Düşüncelerinin tekrar aynı istikamete doğru döndüğünü fark ettiğinde, gözlerini zorla da olsa yeniden odaya çevirdi. Odanın tasarlanış şeklinde ilginç bir hava vardı, sanki sert ve yumuşak doku aynı anda biraya getirilmeye çalışılmıştı.
Zemin ve duvar siyah, üzerinde altından damarları olan mermerden yapılmaydı. Sütunlarda mermerler gibi siyahtı ancak akslarında taşıdıkları motifler renkliydi ve odayı saran siyahlığı birazda olsa kırmaya yetmişti. Odada hiç pencere olmaması da dikkatini çekmişti, onun yerine duvara oyulmuş pencereler ve sütunların arkasından gökyüzüne doğru açılan uçsuz bucaksız manzara vardı. Havadar bir oda olduğunu söylese yeriydi.
Sabahlığın kuşağını iki kez beline dolayarak ayağa kalktı. Etrafta çok fazla mobilya yoktu fakat olanlarda fazlasıyla göz kamaştırıcıydı. Özellikle de altın ve üstü çeşitli mücevherler barındıran avize ve şamdanlıklar, Bella'nın ağzını açarak bakmasına neden olmuştu.
Sanki tarihi bir müzenin içini dolaşır gibi, hayranlıkla bulunduğu yeri incelemeyi sürdürürken kapı bir anda açıldı. Genç kadın kimsenin geleceğini düşünmediğinden, suçüstü yakalanmış gibi olduğu yerde kıpırdamadan durdu.
''Uyanmışsın.'' Kalın sesi kulaklarına ulaştığı an ürperdi. Gelen kişiyi hemen tanımıştı. ''Nasıl hissediyorsun?''
''Ölü gibi.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mısır'ın Gözü
Fantasy-Antik Tanrılar Serisi -1- Ra yalnızdı. Her zaman yalnız olmuştu. Hükmetmekle birlikte gelen yalnızlığa alışkın olsa da, artık eskisi gibi bu duygunun önüne geçememekteydi. Yalnızlık girdabı, göğsünün ortasından başlayarak, içinde git gide büyüyor v...