BÖLÜM '12'
Bella elini raflardaki kitapların üzerinde gezdirdi.
Thoth'un kütüphanesine gelmesinden beri bir süredir elini kalın ciltli, çoğu altın harflerle kazınmış kitap ve defterlerden çekmemişti. Bazılarının içini şöyle bir açıp karıştırmış olsa da içinde yazılanları anlayabilmesi mümkün değildi, okuyamadığı bir lisanda yazılmıştı. Fakat yine de bulunduğu yerden ayrılmaya gönlü razı gelmiyordu. Kütüphanenin havası bambaşkaydı. Büyülü ve ilgi çekiciydi.
Toz ve rutubetin aksine, burnuna hafifçe çarpan bir lavanta kokusu ve yeni bir kitabı çevirdiği zaman sayfaların arasından yükselen matbaanın koku geliyordu. Bella duvara asılmış çerçevelere sırayla göz gezdirirken, ona eşlik etmekle görevlendirmiş Splink fazla uzağında sayılmazdı. Genç kadın kendi başına idare edebileceğini defalarca kez dillendirmiş olsa da, Splink kibar bir dille arzusunu reddederek başından ayrılmamıştı.
Kendisini gözlem altında hissettiği söylenemezdi, sadece kayıkta yaşananlardan sonra biraz kendisiyle baş başa kalmak ve düşüncelerini dinlemek istiyordu. Yanında birinin varlığı olmadan, tek başına.
Kütüphanenin bilinmezliğine dolu ilerlerken, bir taraftan gözleriyle yapının devasa görkemini sindirmeye çalıştı. Kocaman kalın sütunlar, tavanı destekler şekilde belirli noktalara yerleştirilmiş ve gövdeleri çeşitli oymalarla süslenmişti. Kalın çerçeveli camlardan süzülen ışık içeriyi güzelce aydınlatırken, atmosferi hoş bir sıcaklığa boğmuştu.
Raflar ilginçti, klasik kütüphanelerde görebileceği cinsten değildi. Şampanya rengindeki duvarlar raf şeklinde oyulmuş ve her boydan ve kalınlıktan olan kitaplar muntazam bir özenle dizilmişti. Yukarıya doğru uzanan birkaç merdiven dışında aslında sade bir dizaynı vardı fakat yine de göz alıcıydı. İhtişamlıydı. Etrafa serpiştirilmiş masa ve sandalyelerin arasında yürümeye devam ederken, aklı onu rahat bırakmayan düşünceleriyle bulutlandı.
Ra'nın görüntüsü geldiklerinden beri gözünün gitmiyordu.
Kayıktan indiği gibi ilk işi Ra'dan olabildiğince uzaklaşarak, sanki yıllardır bildiği bir yere adım atar gibi onun önüne geçerek merdivenleri tırmanmak olmuştu. Ondan uzak durmalıydı. O... tehlikeliydi ve bu tehlike ayaklarını yerden kesecek bir zevke gebe olacak cinstendi. Yakıcı ama güzel, ezici ama aynı zamanda baş döndürücüydü. Onu dahası için kıvrandırıyor, aklını buğulandırıyordu.
Bella alnının kenarlarını ovuşturarak düşüncelerini başından atmaya çalıştı. Sonuç nafile olsa da, genç kadın ovuşturmaktan vazgeçmedi.
Ne yapacağını bilmiyordu.
Bir yerden sonra isteklerinin mantığından daha üstün gelmesinden, onurunu ayaklar altına alacak bir şey yapmaktan korkuyordu. Aralarında sadece ufak, kısacık bir öpüşme gerçekleşmişti. Dışarıdan bakıldığında masum bir şeymiş gibi dursa da Bella o tanıdık, günahkâr hissi biliyordu.
Ra başlı başına yürüyen bir belâydı. Amber rengi gözleriyle onu hipnotize etmesi, sesinin tınısıyla onu etkisi altına alması o kadar kolaydı ki utanç vericiydi. Genç kadın kolayca ona teslim olabilirdi. Bunu nefes almak kadar basit bir hale getirebiliyordu.
Ancak ondan fazla uzaklaşabilmesi de mümkün değildi. Gözleri elinin üstündeki ufak sembole kaydı. Ra'ya bağlıydı. Yani bir nevi. Ayrıca panteonda hayatta kalabilmesi içinde ona ihtiyacı vardı (en azından ayak uydurana kadar), elini kolunu sallayarak rahatça etrafta dolaşamayacağını biliyordu. Göğsünde büyüyen sıkıntıyla birlikte derin bir nefes aldı.
Belki de işleri bu kadar zorlaştırmamalıydı.
Kendisini rahat bırakmayı, biraz daha özgür kılmayı deneyebilirdi. Sonuçta artık dünyada değildi. İşler umduğu gibi çıkmayabilir, sandığından çok daha farklı bir noktaya varabilirdi. Yine de... Genç kadın o riski alacak kadar cesaretli değildi. Canının yanmasını göze alamıyordu ve kaldı ki, ondan daha fazla canı yanacak bir varsa o da karşı taraftan başkası olmayacaktı. Göğsündeki ezici kütle düşüncelerinin etkisiyle iyice ağırlaştığında, titrek bir nefes aldı. Kabuğunda kalmaya devam edecekti, böylesi hem akıl sağlığı hem de ruh sağlığı için daha iyiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mısır'ın Gözü
Fantasy-Antik Tanrılar Serisi -1- Ra yalnızdı. Her zaman yalnız olmuştu. Hükmetmekle birlikte gelen yalnızlığa alışkın olsa da, artık eskisi gibi bu duygunun önüne geçememekteydi. Yalnızlık girdabı, göğsünün ortasından başlayarak, içinde git gide büyüyor v...