Herkese selam. Hikayemizin 7. bölümünde sizlerle birlikteyiz. Multimedyadaki şarkımız benim vazgeçilmezlerimden olan Gripin "BÖYLE KAHPEDİR DÜNYA" Hemen tüm hikayelerimde kullandığım bir şarkı. Sanırım bölümün içeriğini anlattığı için çok uydu. Tabii takdir sizlerin. Lütfen ama lütfen yorumlarınızı esirgemeyin.
Sonbahar kahvelerimizi alalım müziğimizi açalım. Yeni bölümümüz sizlerle. Keyifle okuyun...
Uzaklardan çakan şimşekle birlikte Zeynep'in içinden kopan çığlık; kalbini, hislerini, tuzla buz ederken donuk bakışları Melahat'ın gözlerine takıldı. Onun sözleri birer hançer gibi bağrına saplanırken gözlerindeki yaşlar dondu, akmadı... Akmasına izin vermeyecekti! Karşısındaki kızın ne konuştuğunu duymuyor onun kahkahaları kalbinin feryat figan çığlığı arasında kayboluyordu.
Uzak akrabası olması dolayısıyla Kenan'ı çocukluğundan beri tanıyordu ama üniversiteye başladığı sene daha yakından tanımıştı. Aylarca kur yapıp her yerde karşısına çıkmıştı. İlk zamanlar oralı olmasa da Kenan kendini bir şekilde ikna edip yemeğe çıkarmıştı. Onun yakışıklı olması kızların peşinde koşmasına rağmen kendisini seçmesi gururunu okşamıştı. Magazin haberlerinde, dergilerde boy boy haberi yapılmasına rağmen herkesi elinin tersiyle itip sadece kendisiyle ilgilenmesi de artısı olmuştu.
Birlikte gittikleri yerlerde ilgi odağı oluyorlardı. Gözde bekarlardan olması etraflarındaki kızların gözlerinin üzerinde olmasına sebep oluyordu. Kaç kez sormuştu neden ben diye, hepsinde de aynı cevabı almış. "Asil ve dik duruşun, güzelliğin, karakterin ve en önemlisi bana hiç bakmaman. Diğer kızların benimle tanışmak için yaptıklarını sen hiç yapmadın" demişti. Şimdi değişen neydi?
Aynı Zeynep'ti!
Onu sıkmamış daima aradaki o mesafeyi korumuştu. Yanında oturan kız, kendisine nefret duygularını derinlerde bile gizlemeye tenezzül etmeyen gözlerle bakıyordu. Yüzündeki yapay gülümseme ve ne konuştuğunu duymaması... Parmağındaki yüzüğü gösterip bir şeyler anlatıyor arada kahkaha atıyordu. Yüzü ifadesiz bakarken içindeki sarsıntı tüm şiddetiyle devam ediyordu.
Bir ay...
Koca bir ay...
Kenan İstanbul'daydı ve ruhu bile duymamıştı. Onu düğün için hasretle bekleyen nişanlısına burada olduğunu bile söylemeye tenezzül etmeyen evleneceği adamdı Kenan. Kendisini sevdiğini aşklarının bir ömür süreceğini söyleyip gözlerini boyayan evleneceği adam... O mu seviyordu? Sevgi böyle mi olurdu? Nişanlısıyla evlilik hazırlığı yaparken diğer nişanlısıyla düğün hazırlığı yapan adam mı seviyordu...? Bu düşünceyle kalbinin içten dışa buz kestiğini hissetti. Tüm duyguları yerle yeksan olurken yüzük takılı olan elinin uyuştuğunu hissetti. Buz tutmuş kalbi öfke nefret ve kinle yoğurulurken donuk gözlerini kırpmaya çalıştı. Gözlerini kapatıp açtığında hissettiği acıyı içine gömerek başını yavaşça çevirdi. Annesi ve Melin salona geliyordu. İkisinin yüzüne baktı anlamsız. Gördüğü şey ikisinin de biliyor gibi bakmalarıydı. Aldığı nefes kalbini sıkıştırırken başını ağır ağır Melahat'a çevirdi. Derinlerden duyduğu sorusuyla kendine gelmeye çalıştı. Öfkesine yenilip hata yapmayacak başının üzerinde taşıdığı gururunu asla ve asla bu kıza çiğnetmeyecekti!
Zeynep güçlüydü!
Zeynep kimseye yenilmezdi!
Bu kıza asla zafer gülümsemesini tattırmayacaktı! Kendini toparlamaya çalışıp zoraki gülümsemeye çalıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonbahar Rüzgarları
RomanceÖlümün mevsimidir sonbahar... Sonbaharda seçeneği yoktur yaprağın, dökülmekten başka. Sararmak, dökülmek, sonrası ölüm... Tıpkı insanın ölümü gibi. Ben de tıpkı o sarı yapraklar gibi meçhule savrulurken rastladım ona. Bu kez önümde seçeneğim vardı...