15 bölümlük hikayemizin 43. bölümüne hoş geldiniz🙄
Finale doğru gidiyoruz ama üzerimde mahalle baskısı var. Onlar kendini biliyor🤗 Bebişleri olsun diyorlar. Düşünsenize, bebek de değil bebişler😁 O kadar gitmem ama bakalım neler olacak🌷
Multimedyada ilk kez kullandığım bir şarkı var. Göktan söylemiş. "Mevsimlerden Sonbahar" demiş ve bölüm adımız olmuş🌷O kadar güzel oldu ki dinlerseniz bana hak vereceksiniz🌷
Sonbahar Rüzgarları kahvelerimiz hazır biliyorum🌷Müzik de benden ve keyifli okumalar diliyorum🌷
Kapıda duruyor boş gözlerle yere bakıyordu. Gözlerinden akan yaşlar arasında sesli bir nefes alıp başını kaldırdı.
Açmasa? Asla!
Açsa...
Eli kapının kolunu bulduğunda kalbi delicesine çarpmaya başladı. Sanki yıllardır görmek istediği mucizesi yine küçük bir not yazıp geleceğini söylemişti. Sanki onu ilk kez görecek gibi heyecanı artmaya başladı. Kapıdaki kişi Kerem değil de mucizesiydi... Karmakarışık hisler talan ederken bedenini, kapının kolunu indirdi. Açtığı an kilitlendi yeşillere. Gözlerinden yaşlar akmaya devam ederken, Kerem'i ilk kez görüyor gibi bakıyordu. Onun, üzgün bakışları, kıpkırmızı olmuş gözleri kalbini acıtırken, içini çekip geri çekildi. Daha fazla dayanamayacaktı. Ağır adımlarla içeri geçerken yıllardır hayal ettiği o muhteşem karşılaşmanın hayal kırıklığını dolu dizgin yaşıyordu. Salona geçip kalktığı koltuğa oturdu. Başını yerden kaldırmıyor tek kelime etmiyordu.
Kerem, karşısına geçip ayakta kaldı bir süre. Çaresiz gözlerle bakarken, hemen yanına Zeynep'in babasının oturduğu yere oturdu bilmeden... İkisi de konuşmuyor, sessizliğe eşlik ediyorlardı. Kerem, biraz daha yaklaşıp Zeynep'in elini tutmak için uzandı ama vazgeçip ellerini kucağında birleştirdi. Bu karşılaşma hiç hayal ettiği gibi olmamıştı. Hastanede karşısına çıkacaktı ya da aradığında bulmasına izin verecekti ama hiçbiri olmamıştı. Şu an evliydi ve karşısında oturuyordu. Acı dolu gözlerle baktı. Zeynep böyle değildi. O dik kafalı kadın şimdi sessiz sessiz ağlıyor sesini bile çıkarmıyordu.
İçindeki acı çığ gibi büyürken çaresizlikle kıvranan ruhu artık isyan ediyordu. Nereden başlasa, nasıl anlatsa... Zor olacağını biliyordu ama bu kadarını hiç beklemiyordu.
"Seni bir sonbaharda gördüm. Her zamanki gibi sıradan bir gündü. Değilmiş, yanılmışım. O gün seni gördüğümde hiç hissetmediğim duygular sardı her yanımı. Uzaktan gördüm, hiç tanımadığım biriydin. Birazdan çıkıp gidecektin ve hissettiğim o duygu orada kalacaktı. Fotoğrafını çektiğin kuşa bakarken ki gülen gözlerin kalbimi mühürledi. Nasıl yaptığımı bilmiyorum ama birazdan çıkıp gideceğini seni hiç görmeyeceğimi düşünerek resmini çektim. O an sadece gözlerimin önünde değil, ölümsüz olsun istedim. Ama sandığım gibi olmadı. Yoğun bir iş görüşmesi sonrası kafede gördüm seni. O an gözlerime inanamadım. Kim olduğunu bilmediğim ama gülümsemesi gözlerimin önünden gitmeyen kızla aynı mekandaydık. İlker'den öğrendim adını, kim olduğunu. Seni ilk gördüğüm günkü gibi karmakarışık oldum. Sonra o gece-"
Kerem, acıyla bakan gözlerini odada gezdirip Zeynep'e döndü tekrar. Onun hâlâ aynı şekilde oturduğunu görünce acısı katlanarak arttı. Ya şimdi hepsini anlatacaktı ya da...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonbahar Rüzgarları
RomanceÖlümün mevsimidir sonbahar... Sonbaharda seçeneği yoktur yaprağın, dökülmekten başka. Sararmak, dökülmek, sonrası ölüm... Tıpkı insanın ölümü gibi. Ben de tıpkı o sarı yapraklar gibi meçhule savrulurken rastladım ona. Bu kez önümde seçeneğim vardı...