Robert Reed

875 8 0
                                    

Eni üç buçuk ve boyu üç metre olan oda tıkış tıkış... İki çekyat, bir sehpa üzerinde küçük bir televizyon, televizyonun üzerinde uyduruk küçük bir anten, sehpa üzerinde tuzluk, peçete ve çerçeveli bir teşekkür belgesi, bir polis memuruna ait; pencerenin altında çamaşır sepeti, üzerine öylece bırakılmış bir eşofman ve çoraplar... Çekyatların üzerinde katlanmış battaniyeler ve yastıklar duruyordu. Yerde yeşil ve ince bir halıfleks vardı, duvarlar sarı boyalı ve tavan beyaz kireç... Boyalar çatlamış, ev uzun süredir boyanmıyor olmalı, tavan sararmaya başlamıştı. Pencerenin pervazına bırakılmış içi izmarit dolu bir kül tablası vardı, karşıda yan binanın temelinin duvarı boş... Geniş salonun ortasında L biçiminde oturma takımı vardı, krem rengi. Oturma takımının uzun kenarı kapıya ve üst kata çıkan ahşap merdivenlere bakıyordu. Kapının yanında işlemeli bir etajer, etajerin üstünde mavi lale desenli çini bir kâse, anahtarlar için kullanıldığı anlaşılıyordu. Etajerin yanında bir boy aynası duruyordu. İşlemeli krem rengi ahşap merdivenin altında dijital, siyah bir piyano vardı. Piyanonun üzerinde Beethoven'ın 7. Senfonisinin notaları, Cyeles Gladiator marka ABD çıkışlı 2002 üretimi kırmızı şarap ve iki kadeh duruyordu. Oturma takımının kısa kenarının arkasında altı kişilik yemek masası, masanın üzerinde altı kollu geyik biçiminde gümüş bir şamdan vardı. Masanın örtüsü beyaz renkte, örtünün kenarları fıstık yeşili renginde, saçaklı, mavi lale desenli, el işlemesi... Duvarda Osman Hamdi Bey imzalı Kamlumbağa Terbiyecisi isimli tablonun replikası duruyordu. Bu da Robert'in Osmanlı hayranlığını gözler önüne seriyordu.

Oturma takımının kısa kenarının karşısında ise duvara monte edilmiş büyük bir LCD televizyon vardı. Televizyonun altında bir DVD çalar, onun üstünde ise Yüzüklerin Efendisi filminin DVD'leri duruyordu. Televizyonun önünde krem rengi iki armut koltuk, koltuklarının birisinin üzerinde dekorasyon dergisi var; kapağında Feng Shui Yöntemiyle Ev Düzenlemesi yazıyordu, yerde ise Simyacı isimli bir kitap vardı. Duvarlar krem, tavan fıstık yeşili renginde, koltuk takımın ortasındaki küçük kilim de fıstık yeşili ağırlıklı... Oturma takımının uzun kenarının arkasındaki pencere tüm duvarı kaplıyordu, buradan bakıldığında ilk göze çarpan şey bahçedeki yüzme havuzu ve egzotik ağaçlar, bitkiler... Biraz öteye bakıldığında yüksek duvarın üzerindeki Trump Towers yazan ışıklı tabela tersten okunabiliyor, ileride tabelanın sağında solunda göze çarpan derme çatma gecekondu evleri bu düzenlilik içinde garip duruyordu.

Bu da hayatının son zamanlarda ne kadar dağınık ve tekdüze olduğunu gözler önüne seriyordu. Her gün sabahları interneti açar, sıradan haberleri takip eder, yer içer, televizyon başında sızıp kalır, gecenin bir yarısı kalkar ve televizyonu kapattıktan sonra yatağına geçerdi. Emekli olalı tam tamına üç yıl olmuştu. Ağabeyi Albert Reed hapishaneye tıkıldıktan sonra vermişti kararını. Ailesinden geriye kalan son kişiyi hapishanede hiç ziyaret etmemişti, ağabeyinin ölüm haberini alsa bile herhangi bir duygu seline kapılmayacağını biliyordu.

Her şeye rağmen asıl suçu işleyenler yaşıyordu. Joseph halen hapisteydi ve ömür boyu müebbet hapis cezası verileceği konuşuluyordu ama yine de bir umudu vardı işte. Dışarı çıkması imkânsız olsa da yaşıyordu bir şekilde. Hayattaydı yani. Bir hafta sonra mahkemesi görülecekti ama Robert o adamı bir daha görmek istemiyordu. Hem görse ne olacaktı ki? Ne umuyordu ondan? Geçmişini hatırlatmaktan başka ne işe yarayacaktı?

Bu soruları bir kenara bıraktı ve her gün yaptığı rutin işine döndü. Sabah kahvaltısını daha yapmamıştı ama yine de dizüstü bilgisayarının başına oturdu. Bilgisayarının açılmasını bekledi. İnternet simgesine tıkladı, Google açıldı. Oradan haberlere geçti ve köşeye iliştirilmiş bir haber gözüne çarptı. Tıkladı. İnternet gazetesinde aynen şöyle yazıyordu: ''Hazreti Süleyman'ın mührü Ambarköy'de ortaya çıktı!''

Heyecandan bir süre okuyamadı haberi Robert. Nasıl mümkün olabilirdi bu? Kafayı yemek üzereydi.

''Süleyman Peygamber'e ait olan altı köşeli yıldız şeklindeki 'Süleyman Mührü'nün bulunduğu sekiz yüz yıllık kapı, Samsun'un Lâdik ilçesinde bulunan Ambarköy'de ortaya çıktı.''

Haber böyle devam ediyordu. Yüreği daha fazla okumaya dayanamadı. Bilgisayarın ekranını kapattı ve derin bir nefes aldı. Ayağa kalktı ve kendisine bir bardak su koydu.

Yirmi yedi yudumda içti suyu, tek tek saymıştı. Tekrardan ekran başına oturdu, sakinleşmişti sonuçta.

''Süleyman Mührü, Osmanlı ve Selçuklu mimarisinde sıklıkla kullanılan motiflerden birisiydi. Hazreti Süleyman'a ait olan mühür, sekiz yüz yıllık kapıda ortaya çıktı. O kapı da Samsun'un Lâdik ilçesinde bulunan Ambarköy'de... Kaymakamlık tarafından yaptırılan Ambarköy Açık Hava Müzesi'nde sergilenen kapı ziyaretçiler tarafından ilgi gördü.''

Hemen altında başka bir başlık yer alıyordu: ''17'inci Yüzyılda Kuruldu!''

Köy hakkında bilgi veriliyordu anlaşılan: ''17'inci yüzyılda ahşap ambar ve evlerin kurulduğu tarihi köyde, yirmi beş tahıl ambarı, bir köy konağı, su değirmeni, han, kapalı müze, köy kahvesi, köy konağı ve bölgeden toplanan tarihi taş ve ürünler bulunuyor. Tüm bunlar da müzede sergileniyor.''

Yine de yetersizdi. Başka bir haber sitesini açtı: ''Amasya'da bir köy evine yapılan baskında Hazreti Süleyman'a ait olduğu düşünülen bronz mührün de bulunduğu on bir parça tarihi eser ele geçirildi, bir kişi gözaltına alındı. Jandarma ekipleri, Hamamözü ilçesine bağlı Kızılcaören köyünde yaşayan S.Ö.'nün evine operasyon düzenledi. Evde yapılan aramada Hazreti Süleyman'a ait olduğu değerlendirilen bronz mühür, iki adet beş yapraklı, üç adet dört yapraklı üzerinde İbranice yazı ve işaretler bulunan beş altın kitabe, üzerinde İbranice yazı ve işaretler bulunan altın görünümlü boğa figürlü heykelcik, altı sayfalı Tevrat olduğu düşünülen metal kitabe ele geçirildi. Eserler Amasya Müze Müdürlüğüne teslim edildi. S.Ö. ise gözaltına alındı. Amasya Valisi Osman Varol, tarihi eserlerin dönemlendirilmesinin uzmanlarca incelenmesinden sonra ortaya çıkacağını söyledi.''

Hemen internete Amasya yazdı. Amasya'nın nerede olduğunu öğrenmesi gerekiyordu çünkü. Sayfanın yüklendiğini gösteren bir yuvarlak bir süre sonra yerini Google Haritalar'a bıraktı ve sayfada Turkey yazdı. ''Demek ki...'' dedi yarım yamalak ve cümlenin devamı akciğerlerinin içinde yitip gitti.

Tekrar haber sayfasına döndü sonrasında. Demin bir şeyi kaçırmıştı. Sayfanın en altına iliştirilmişti: ''Ele geçirilen eserler Amasya Müze Müdürlüğüne teslim edildi.''

Tek bir cümle her şeyi özetlemişti aslında. Üç yıldır rutin olarak sürdürdüğü yaşamını hareketlendirme zamanı gelmişti Robert'in. Emekli olduğundan beri sadece kilo almış, tabiri caizse ot gibi yaşamıştı. Bugün hayatı tamamen değişecekti, arkasına yaslandı ve derin bir nefes aldı. ''Anlaşılan eski bir dostumu ziyaret etmem gerekiyor,'' dedi.

Gül Yangını | Azer'in YükselişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin