Kara Şaman

617 4 0
                                    

Birinci sınıfa geçtiğinde fazlasıyla zayıflamış, boya gitmişti. Saçları siyah, teni beyaz, gözleri yeşildi. Sınıfın pamuk prensesiydi. Okul başarısı da fena değildi. Öğretmenler arasında henüz nam yapmamıştı ama gelecek vaat ediyordu. Derslere katılımı iyiydi; kaytaran, yaramaz bir öğrenci değildi. Seviliyor, el üstünde tutuluyordu. Neredeyse tüm boş zamanını hikâyeler yazarak veya boyama kitapları doldurarak geçiriyordu.

Tüm bunlara rağmen kendi içinde derin bir yalnızlık duyuyordu. Neredeyse herkesin bir kardeşi vardı ancak onun yoktu. Bu bir müddet sonra ona ciddi acı vermeye başladı ve annesine bir kardeş istediğini söyledi. Annesi de Kara Şaman'a her akşam Tengri'ye dua ederse Tengri'nin Kara Şaman'a bir kardeş verebileceğini söylemişti. Hayatının hiçbir döneminde leyleklere inanan bir çocuk olmamıştı. Kardeşinin annesinin karnından çıkacağını gayet iyi biliyordu ancak babası büyük bir boşlukta kaldı. Tengri annesinin karnına kardeşini verecekti ve dokuz ay sonra kardeşi doğacaktı. Peki babası? O ne işe yarıyordu? Uzunca bir süre bu sorunun cevabını bulamadı ve babasını önemsiz görmeye başladı. Elini kolunu sallayarak gelmiş tepelerine kurulmuştu. Tek yaptığı işe gitmekti. Neden çoğu şey onun istediği gibi oluyordu? Kumanda neden onda duruyordu?

Yıllar sonra olayın aslını öğrendiğinde kendisine çok gülmüştü. Gülmenin yanında kötü bir babaya sahip olan yakın arkadaşının yaşadıklarını dinleyince haline binlerce kere şükretmişti. Babasını gerçekten çok seviyordu. Ama ailesi onu sevmiyordu.

Kardeşi doğmadan önce de varlığını kardeşine hissettirmeyi ihmal etmemişti.

Annesi kardeşine hamileydi ve arabayla her gün onu okuldan almaya geliyordu. Biraz geç kaldığı bir gün aslında eve yürüyebileceğini düşündü ve annesine haber vermeden eve kadar yürüdü. Elbette evde kimseyi bulamadığından ötürü komşuya çıkıp orada oturmak durumunda kalmıştı. Annesini aramak ancak komşuda beklemekten sıkıldığı noktada aklına geldi ve sonuç yine babasının onu fena halde pataklamasıyla sonuçlandı. Annesi kazan dairelerine kadar okulun her yerini açtırtmış ve suyu gelmişti. Neredeyse kardeşi ölecekti. Annesi ona ''Çocuğum umarım sağlıklı olur,'' diye sessiz temennilerde bulunmuştu. Takvim aralık ayını gösterdiğinde sağ salim doğdu. Tengri'ye binlerce kez şükretti Kara Şaman. O zamanlardaki mutluluğu halen damağındaydı.

Kardeşi kendi çocuğu gibiydi. Onu hep güldürmüş, annesinin ona yemek yedirmesine yardım etmişti çoğu kez. Yalnızca bezini değiştirmemişti herhalde.

Bir kardeşe sahip olunca okul hayatı da düzene girmişti. Okulda gönülden sevdiği, iyi birkaç arkadaş edinmişti. Saklambaç, yakar top da eklenince... Şimdi düşünüyordu da ne ilkokuldan ne de ailesinden yanına biri kalmıştı, demek ki çok da iyi değildi hiçbiri!

Okuldaysa hep sessiz, çalışkan bir tip olarak kalmıştı. Yüzme arkadaşlarıyla gittiği yarışmalardaki eğlenceler hep onda en mutlu anlar olarak kaldı. Hayatında belki de tek çocuk olduğu zamanlar gibi hissediyordu. Serserilik, yaramazlık diz boyuydu ancak kötü, terbiyesiz bir çocuk değildi özünde. Sadece çocuktu işte.

Yaşı geçince ve üniversiteye gidince zaten iyice kopmuştu hayattan. Kendisini çok umursuyor sandığı ailesi; ona yazdığı çeşitli doğum günü, bayram mesajlarına bile cevap vermemeye başlamıştı ki aynı zaman da babası da hasta olmuştu, onunla çok ilgilenilmişti. Bu yüzden pek de umurunda değildi kimsenin.

Çoğu insanın ya çıkar için ya da zaman geçirmek için var olduğunu ve gereksiz insanların, onu aramayan ve sormayan insanların hayatından çıkması gerektiğini fark etmişti zor da olsa... Herkesin bir zamanı vardı hayatında. İşleri bitince, gidiyorlardı. Ailesi ve birkaç yakın dostu ile görüşebiliyordu sadece. O da bir elin parmağını geçmiyordu. Arkadaşlar; hiç konuşmadığı, merhabalık, yakın arkadaş ve dost şeklinde bir sıralamaya sahipti ve kimseye hak ettiğinden fazla değer vermemeyi öğrenmişti. Kimi hakkını yemiş, kimi para koparmaya çalışmıştı. İnsanlar türlü türlüydü. Önemli olan kendisine uygununu bulmak, iyi insan olmaktı.

O zamanlar liseye geçiş için son üç sene üst üste sınava girmişlerdi. Dolayısıyla daha dördüncü sınıftan çok fazla çalışmak durumunda kalmıştı. O zamanlarda biraz sessizleşmiş, içine kapanmıştı. Okulda hiçbir zaman aşırı dışa dönük olmamıştı zaten. Hep bir iten tarafı vardı, okul arkadaşları gibi. Bunda muhabbetlere katılamamasının, konu kardeşi değilse kendisini savunmamasının, kimseye cevap verememesinin ve hep kıskanılan bir insan olmasından dolayı çoğu kişinin onu çekememesinin etkisi olabilirdi. Bir de yaşına göre fazla olgundu o zamanlar... Onların hareketleri Kara Şaman'a basit ve saçma gelirdi. Konuşma tarzlarının bel altı olması da arkadaşlarını gözünde itici yapmıştı. O asla küfretmezdi, hala da etmiyordu.

Lise hayatı da okul ikinciliğiyle son bulmuştu. Doksan dokuz küsur ortalamayla... Belki de hayatındaki son güzel şeydi bu not ortalaması. Üniversite hayatını hatırlamak istemiyordu bile.

Üniversiteye geldiğinde en ön sıralarda oturan bir tipti. Kask gibi kulaklıkları, değişik farları, yılan derisi desenli deri ceketi, güneş gözlükleri ve ani hareketleriyle dikkati kesinlikle çekiyordu. Çok konuşkan ve herkesi tanıyan bir tipti. Hatta temsilci adayı bile olmuştu ancak sonrasında yaşanan bazı tatsız olaylar sebebiyle adaylıktan çekilmişti.

Şimdilerde ise... Çok farklı hissediyordu. Çok da muhteşem olmayan bir üniversitenin, sıradan bir sınıfında, temsilci olamayacak bir durumda iken buralara kadar gelmek garip hissettirmişti. Bunca yıl boyunca damarlarında akan Kutsal Kan'ı hissedememek ne kadar garipti!

Gül Yangını | Azer'in YükselişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin