Oğuz Bilge

794 4 0
                                    

Bir sokak arasında... Arabada oturmuştu. Sigara içip bir yandan da müzik dinliyordu. Yanından yaşlı bir amca yan yan bakarak geçti el arabasıyla. Hurdacıydı. Sonra el arabasını kaldırımın yanına bıraktı ve yanına geldi. Cam açıktı. Oğuz'a, yüzüne bile bakamadan ''Bir sigara versene!'' dedi. Aslında tahmin etmişti sigara isteyeceğini. Ama emir kipi ile konuşunca vermek istemedi. ''Yok başka, bu sondu!'' dedi. Ama inanmadı ve ''Ver bir tane, arabada oturup müzik dinleme öyle!'' dedi. Bunu çok içten ve gülümseyerek söyledi. O da ''Pekâlâ, al bakalım! Ama bana dua et, olur mu?'' diye rica etti. O ise ''Niye etmeyeyim sana dua? Sen bilmez misin? Yaşlı adamlar hep dua eder,'' dedi. Sigarayı aldı ve ''Allah işini hayır etsin,'' dedi.

Sonra gitti yaşlı amca. O da kaldı, elinde sigara... Yüzünde kocaman bir gülücük... Tabii bu gülücük de sonra yitip gidiverdi. Bugün önce lise, sonra ise ilkokul arkadaşlarıyla buluşacaktı. Lise arkadaşlarıyla Beşiktaş için, ilkokul arkadaşlarıyla ise Üsküdar için sözleşmişti.

Önce Beşiktaş'a gitti ama aksilik ya üç dört kişinin iş ile alakalı sorunu çıktı ve başka bir güne ertelendi buluşma. İlkokul arkadaşları onu akşam 22.30'da bekledikleri için daha çok vardı o saate ve o tabir-i caizse mal gibi kalmıştı. Beşiktaş'ın göbeğinde... ''Ne yapsam acaba?'' diye düşünürken kötü günlerin dostu ve bilgisayarda devamlı yenildiği kuzeni geldi aklına. Aradı, ''İstikamet Üsküdar, yarım saatin var, sürekli buluştuğumuz yerde görüşürüz,'' dedi. İki buçuk saat sonra Üsküdar'daydı.

Sonra o dükkânlar ve en sonunda Üsküdar! Biraz erken gittiğinin farkındaydı ama burayı özlediği için sorun olmayacaktı. Çarşıya girdiğinde etrafının üzerinde polis yazan lacivert demir setlerle çevrildiğini görünce, ''Tüh, herhâlde gösteri falan var,'' dedi. Neyse ki bir aktivite olmamıştı o oradayken. Epey süre ayakta dikilip gelene geçene baktıktan sonra nihayet oturmaya karar verdi. Bahçelerin etrafını süsleyen çiçekler... Bahçeleri çeviren ve kaba ette acı bırakan demirlerinin üzerine oturdu. Önce sevgilisi ile fotoğraf çekinen ikiliye takıldı gözü. Bir sürü fotoğraf...

Bir ara kendilerini çekecek birisini arar gibi oldular, hemen başını ters istikamete çevirdi. Hiç sevmiyordu o durumu. Neyse ki gittiler. Kuzenini aramaya yeltendi ve ona evden çıktığını, yolda olduğunu söyledi. Bu sırada yanında boş kalan demirlere oturmak için iki kız geldi. Böyle ilginç tipler... Saçları fönlü, bakımlı ve zayıf... Ona bakarak geldikleri için biraz gerilmişti. Sonra konuşmaya başladılar. Sesleri çok ince ve kısıktı ama duyabiliyordu. ''Ya, şunlar bizi takip ediyor sanırım!'' diyerek kalabalığın içindeki iki nezaket yoksununu işaret ediyordu uzun boylu olan.

Diğeri ise ''Ya, bırak ilgilenme, baksana şuna!'' diyerek çaktırmadan kafasıyla Oğuz'u işaret ediyordu. Yanına oturmuş olmaları, civarda boş boş gezen tiplerin bakışlarını üzerine çevirmeye yetmişti. Sanki ''Vay be kaptı kızları!'' gibisinden gereksiz sert bakışlar...

Sonra iki kişi tam bu kızların önüne gelerek, güya manzara arkada kalacak şekilde fotoğraf çekmeye başladı. Tahmin edilebilirdi, cep telefonuyla. Birçok defa da kızlara dönüp artistik bakışlar atmayı da ihmal etmemişlerdi. Kızların ilgilenmediğini anlayınca konuşmaya yeltendiler ama ilgi göremeyince vazgeçtiler. Kızlar daha sonra Oğuz'a doğru anlamsız bakışlar eşliğinde kur yaptılar ama hiç morali yerinde değildi ve o sert demirin üzerinde daha fazla oturmak istemiyordu. Oğuz'dan ilgi göremeyince kızlar da kalktılar.

Neyse ki Oğuz biraz daha rahatladı. Sonra ise iki erkek bir kızdan oluşan bir grup gelip yanına oturdu. Turist oldukları belliydi. Ah, ne de severdi turistleri! Hep yardımcı olmak, taksiye binip kazıklanmamalarını sağlamak için can atardı nedense. ''Hâlbuki bırak kazansın yurdum taksi şoförü ama vicdanım el vermiyor işte,'' diye geçirdi içinden ve sinsice gülümsedi. Oğuz, acaba nereliler diye düşünürken İspanyolca konuştuklarını fark etti. ''Hmm, acaba Brezilya mı? Yoksa İspanya mı?'' diye aklından geçirdi Oğuz ve ardından can havliyle ''Excuse me! Where are you from, sir?'' diye sordu fakat ona kız olanı cevap verdi. Çekiyordu karşı cinsi. Oğuz'a ''Portugal,'' dedi ve ''And you?'' diye sordu. O ise bu soruyu beklemediğinden heyecanla ''Here!'' diye harfleri adeta yutarak cevap verdi. Kız ise sanki cevabı bir soruymuş gibi algılayarak ''Of course here, and now you know that!'' dedi. Gülerek karşılık verdi ve kitlendi o an Oğuz. Konuşmanın bitmiş olması rahatlatmıştı onu ama bir yandan da bir yeri arıyorlarsa yardımcı olmaya hazırdı. Ama yine de Oğuz ''Bir şey soracaksınız sorabilirsiniz!'' bakışını takındı ve beklemeye geçti. Çantasından harita çıkardı diğeri. Ve işte tam zamanıydı!

''You can help! You will!'' dedi Oğuz kendi kendisine. Ve o an geldi. Funikilere binip tramvaya bağlanmak, oradan da Gülhane Parkı'na gitmek istiyorlardı. Ama funikilere nasıl ulaşacaklarını bilmiyorlardı. Haritayı ellerinden aldı. Büyük bir edayla haritada şu an durduğu yeri gösterdi ve ekledi: ''Now! We are here!''

Şaşırdılar. Hiç beklemiyorlardı. Neye uğradıklarını anlayamadılar. Ardından ''How can I find funikiler, where is?'' deyince kısa boylu tıknaz olanı, Oğuz yapıştırdı cevabı... ''There is!'' diye bağırarak metronun o kocaman M harfini parmağının ucuyla gösterdi. Yine şaşırdılar. İnanamıyorlardı. Onun seçilmiş kişi olduğunu falan düşünüyorlardı. Binlerce teşekkür ettiler. Ardından Porto'dan nefret ettiğini, lanet olası ballı bir takım olduklarını, Fenerbahçe'nin bu sene çok iyi olmadığını, yoksa Porto'yu darmadağın edeceğini Türkçe olarak ekledi ve yol verdi bu zavallı Portekizlilere.

Sonra Oğuz'un kuzeni geldi. Sinirliydi. Yolda iki defa polis kontrolüne yakalandığını söyledi. Yatıştırmak için bir sigara ikram etti ve Nevizade'de içilecek birer çayın her şeyi halledeceğini, şimdi polisleri bırakıp etrafı cennete çeviren kızlara bakmasını söyledi. Başka şeyler de söyledi ama işe yaramadığını görünce ''Keşke şu lanet Portekizliler ile gitseydim,'' diye düşünmeden edemedi. Belki de haklıydı.

Kuzenini orada bıraktı ve Portekizlilerin arkasından koştu. Demin söyledikleri için onlardan özür diledi ve gidecekleri yere kadar eşlik etmeyi teklif etti.

Gül Yangını | Azer'in YükselişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin