Kara Şaman

653 4 0
                                    

Herkesin kendine has bir hikâyesi vardı. Onun da hikâyesi Orta Asya'nın en acımasız bozkırlarında yani İhtilaflı Bölge'de başlıyordu. Daha doğrusu Jammu ve Kaşmir... O doğduğunda burası hiçbir yere bağlı değildi. Bu sebepten kimliğinde bir şey yazmıyordu. Bu özelliğiyle ailenin tek bilinmeyeniydi.

Doğduğu yer altı ya da yedi sazlık evin bulunduğu ve birçok ülkenin komşu olduğu fakat kimse tarafından ele geçirilemeyen sessiz, sakin ve kendi halinde bir yerdi. Evlerin hiçbiri de birbirine yakın bir mesafede değildi. Oradaki komşuları genel olarak annesi ve babasından on yaş hatta yirmi yaş büyük insanlardı. Ebeveynlerine yardımcı olur, onlara ağabeylik ablalık yaparlardı. Babası ve annesi bahçeyle ilk defa bu evde haşır neşir olduktan sonra bir daha apartman dairesinde yaşamamaya karar vermişlerdi. Böylelikle de Çin'deki kiralık evden tamamen ayrılıp buraya yerleşmişlerdi.

Babasının memurluk yaptığı postane ve annesinin yemek pişirdiği restaurant haricinde şehirle hiçbir bağı kalmamıştı. Yıllardır şehir hayatının içerisinde olan ailesi için yeni, bir o kadar da zor bir karardı.

Dört yıl kadar bir süre içerisinde yarattıkları evleri, minik bahçelerinin ve sahip oldukları farklı mesleklerden dostlarının ardından bu mutluluğu katlandıracak bir çocuk lazımdı hayatlarında. Güç oldu. 1996 yılında dünyaya gelmişti Kara Şaman, bu geliş sekiz yıllık uğraşın ödülüydü. Yerel bir hastanesiydi adres ve hemen isim verildi. Muhteşem! Kimsenin bir kerede anlayamadığı, Moğolistan'daki bir inşaat şirketinin adından başka bir yerde göremediği ismi... Kara ve Şaman kelimelerinin birleşimi... Gerçekten fazla zekice... Onu istemeyen bir aileden başka ne beklenirdi ki!

Bir kere bile ağlamadı, yemeklerini eksiksiz yer, oyuncaklarının başında kimseye ihtiyacı olmadan kendi kendine oyalanırdı ve çok gülerdi. Böyle bebeğe can kurban, daha ne olsun! Yine de ailesi onu hiç sevmezdi çünkü İhtilaflı Bölge'de doğan çocuklar kimse tarafından kabul görmezdi. İleride annesi kardeşi doğduğunda ona ''Sen iyi olsaydın ikinci çocuğu asla düşünmezdim,'' diyecekti.

Yavaş yavaş büyürken o zamanki hayallerinden ve hayatında önemli bir yere sahip ilginç olaylar... Öncelikle yürümeye başlamak onun için bir özgürleşmeydi. Her tarafta koşabiliyor, uçmayı deniyor ve en önemlisi evden kaçıp istediği komşuda kalabiliyordu. Yürüyemiyorken bunu yapmak için annesinin misafirliğe gitmesini bekler ve tam kalkacaklarken uyuma taklidi yaparak kendini orada bıraktırırdı. Bu yöntemin ekmeğini az yememişti ancak yürümeye başlayınca mazi olarak raflara kaldırdı. Yirmi dört saat koşar, zıplar, atlar, ağaca tırmanır ve köpekle oynar halde olsa da yine de yaramaz bir çocuk sayılmıyordu çünkü onun yaramazlık yapma tarzı farklıydı. Yılda bir yaramazlık yapıyordu ama o yaramazlık sıradan bir çocuğun yıllık tüm yaramazlıklarına eşdeğer bir yaramazlıktı.

Evden kaçıp Çin'e gitmek için otostop çekmeye çalıştığı, evden çıkıp denize gittiği ve yüzme bilmediği halde yüzmeye çalıştığı, annesi ve babası onunla ilgilenmiyor diye dikkatlerini çekmek için düşme veya bayılma taklidi yapıp onu sevmeyen iki kişiyi kandırdığında sadece dört yaşındaydı. Tabii arabayla onu hastaneye götürürlerken kendini ele vermişti çünkü annesi ''Sen iyileş, ben seninle ne oyunlar oynayacağım,'' demişti. Fena kandırıldı.

Dört yaşlarında bir çocuğa büyüyünce ''Ne olacaksın?'' diye sorma âdetini çıkaran salağın kim olduğunu merak etmekle birlikte bu sorulara maruz kaldığında mütevellit cevap verme zorunluluğu oluyordu ve cevap normal bir beynin anlayabileceği sınırlarda olmadığı için bir iki cümle daha açıklama yapmak durumunda kalıyordu.

''Okumuş el-avvâ takımından... O ne la?''

Cevap tekrarlanır... Okumuş el-avvâ... Beyinlerde beliren soru işaretleri ve... Açıklama: ''Üniversite mezunu olmuş bir el-avvâ olmak istiyorum.''

''Neden?''

''Böyle bir el-avvâ yok çünkü.''

''Hangi insan üniversite okur da sonrasında el-avvâ olup küçük hayvan sürüleriyle uğraşır ki? Çocuk aklı işte...''

Hep küçük düşünüyorlardı. O küçük hayvan gruplarını yönetmek istemiyordu ki! O büyük kitleleri gütmek istiyordu. Bu hayalin sonrasında değişip de başına binbir türlü iş açacak bir hayale dönüşeceğini bilseydi, o zamanki hayatına herhalde şükrederdi.

O zamanlar çok kitap okuyan biri değildi ve insanlarla konuşmayı çok seven bir çocuktu. Çin'e anneannesinin yanına gittiğinde ona Jackie Chan'in filmlerini izletmişlerdi. Teyzesi o zamanlar gazetecilikten sinema sektörüne soyunmuş ve aynı kanalda kameraman olan eniştesiyle yeni evlenmişti. ''Bu filmleri izlemek istemiyorum!'' diye etrafı yıkıp filmi kapatmalarına sebebiyet veren, televizyon karşısında ''Ne saçma alet bu,'' diyerek televizyon sektörünü sekteye uğratan obez çocuk oydu. Tüm bunların yanında tramvayda kel bir adama saç yapma düşüncesiyle adamın kafasına kusan... Parkta yan yana bir şeyler yiyen iki çocuğun yiyeceklerini ellerinden alıp ortalarına oturup kendi yiyeceğiymiş gibi yemeye başlayan ve onlara dönüp ''Siz de ister misiniz?'' diye soran ve tabii bu aşamaya kadar da çocukların Cengiz Han'a kadar uzanan soyunu derinlemesine inceleyen... Durakta bir kadının başına musallat olup kadını sokaktan geçen diğer kişilerle evlendirmeye çalışan ve alışveriş merkezinde yürüyen merdivenleri kullanarak teyzesinden kaçan...

Sekiz yaşına geldiğinde sadece o değil şartlar da değişmişti. Annesi ile babası yeni yaptırdıkları evlerine taşınmışlardı. Onun hayali de okumuş el-avvâdan daha çok kürsüde eğitim veren bir eşeğe dönüşmüştü. Hatta bu hayalini gerçekleştirebilmek için çok çaba göstermişti çünkü hayattaki tek başarısı bu olacaktı. Ailesi onu İhtilaflı Bölge'de dünyaya getirdiği için sevmiyordu, ona Kara Şaman ismini layık görmüşlerdi, bu yüzden ismi bile büyük bir başarısızlıktı.

Hikâyeler yazdı. Acınası hayatını anlattı. Niye geldiği de niye gittiği de çözülemeyen bir sır olarak kaldı. Yanına kalanlar ise sadece yaşadıkları ve hikâyeleriydi.

Gül Yangını | Azer'in YükselişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin