Ethan

682 5 0
                                    

Sabaha kadar uyumayı beceremeyen Ethan, bu zaman dilimini derin düşünceler içerisinde geçirmişti. Güneş yavaş yavaş doğuyor ancak Ethan'ın uyumak aklının ucundan beri geçmiyordu. ''Hayır, uyuyamam, bu işi halledemeden uyuyamam,'' diye mırıldanıyor ve bir yandan da tedirginliğini sürdürüyordu.

Yıllar önce onu ailesinden koparan ve yeni hayatını koca bir yalan üzerine kurmasına sebebiyet veren Joseph'i yani üvey babasının cezasını bir şekilde kesmeliydi. Böyle olmasını kendisi istemese bile içindeki o intikam duygusu öyle olması gerektiğini hissettiriyordu. Sabaha kadar yaptığı planlar arasında Joseph'i öldürmek de vardı! Evet, öldürmeyi kendisi de çok istiyordu ama hapis yollarına düşmekten de bir o kadar korkuyordu.

Bu işi yapacaksa sessiz sedasız yapmalıydı. Uykusuzluğun etki ettiği şuurla birden doğruldu, diğer odadaki av tüfeğini bükerek bir çuvala koydu ve zengin Joseph'in Türkiye'de konakladığı evine doğru yola koyuldu. CIA ajanları için Türkiye'de işlerini kolayca halledebilmek için bu tip yerler tesis edilmişti.

Joseph de son birkaç gündür o saatlerde evden çıkıyordu. Ethan yürüdü, yürüdü ve yürüdü... Sonunda Joseph'in kapısına kadar gelmişti. Evi seyreden CIA ajanları Ethan'ı görünce olaya dâhil olmamayı tercih etmişlerdi. Kapıyı şöyle bir süzdükten sonra gözleri pusu kuracağı bir siper aradı. Siper hem görünmez hem de kaçması kolay olmalıydı. Joseph kapısını açtı, Ethan biraz da elleri titreyerekten tüfeğini Joseph'e doğrulttu. Joseph hala Ethan'ı görmemişti ancak Ethan onun kendisini görmesini istiyordu. Bu yüzden bir anda siperden fırladı ve Joseph'in karşısında belirdi.

Josep ne söyleyeceğini bilemedi. Sessizce beklediler ve en sonunda Ethan dayanamadı... Bütün öfkesini kustu:

''Hatırlıyorum sabah evden sessizce gidişlerini. Sırf ben uyanmayayım diye parmak uçlarına basarak yürüyüşünü. Ama her seferinde tam çıkmadan yetişirdim sana. Hüznün ve sevincin birbirine karıştığı anlardı benim için. Bir yandan 'Beni almadan nasıl gider?' bir yandan da 'Ama yakaladım onu!' derdim içimden. Pazar sabahları tam bir bilmeceydi benim için. Ya çok erken kalkıp çizgi film izleme telaşına düşerdim, sen uyuyor olurdun yatağında ya da çok erken kalkardım ama hevesim olmazdı çizgi filmlere. Çünkü sen evde olmazdın! Sen varsan zevk alırdım çizgi filmlerden. Ve sen varken pazar günleri gazete kâğıtlarından uçak yapardım. Sen varken seni izlerdim kasetten gelen melodiler eşliğinde. Kaleye geçip şutlarımı bilerek tutmazken, spiker olurdun hayatımın en güzel sesiyle. 'Ve işte top şimdi Ethan'da... Kaleciyle karşı karşıya... Barcelona tribünleri ayakta... Ethan vuruyor ve gol!' derdin ve sonra 'Gel buraya!' diye peşimden koşar, benim o gol sevincimi yarıda keser, yakalayıp öperdin yanaklarımdan.

Ne güzel de kokardın! Bazı geceler yanına yatardım, kimseye çaktırmadan. Ve sabaha kadar öylece uyurdum. Uyurken bile beni saatlerce izlediğini hissedebiliyordum. Mışıl mışıl uyumamı sağlayan o güvendi işte!

Sigara içirmezdim sana arabada. İçmek için yalvarırdın ve en sonunda izin verirdim sana. Ama bir şartla! ''Külünü camdan dökeceksin o zaman,'' derdim. Çaresiz kabul ederdin. İkimizin yani hepimizin olan bu metal yığınını sahiplenişime hayran olurdun. Hoşuna giderdi arabanın her tarafını silmelerim. Gülerdin hep çünkü zaten tertemizdi sildiklerim. Bana bisiklet almamak için dondurmalar alırdın. Korkardın çünkü endişe ederdin.

Ve her akşam çikolata getirirdin. Büyülenirdim sanki. Yemeği bekleyemez hemen yerdim. Çünkü o çikolata aramızdaki bağdı benim için. Yemezsem kan pompalamayacaktı sanki bir daha kalbim. Kızdığında bana daha çok severdim seni. Hep haklıydın. Her zaman doğruyu yaptığının farkındaydın. Senden öğrendim hayatı. Hep bende bulurdun kabahati. Böyle böyle öğrendim ben doğruyla yanlışı. Bıyıklarını kestiğin zaman bir yabancı olurdun. Sonra kendi kendine 'Kesmeseydim keşke!' derdin. Bilirdin çünkü bıyık sana çok yakışırdı. Hatta bıyık, bir insana bu kadar yakışırdı. Bıkardın senden para istememden. Abur cubur yememi istemezdin ama dayanamayıp en sonunda 'Sen ye oğlum, ben akşam yine alırım,' derdin.

Çok yufka yürekliydin! Bana dayanamazdın. Hasta olurdum. Özel doktorumuz bir sürü ilaç getirirdi evimize. Sen yirmi yıl daha yaşlanırdın üzüntüden. Kıyamazdın bana. Tiyatroya götürürdün. 'Bak işte bu en sevdiğim,' derdin. Sonra uyurdun daha yarım saat geçmeden. Hatırlatınca da 'Ben gözlerimi dinlendirip bir yandan da dinliyordum!' derdin. Gülerdim sana. Şarkılara eşlik etmezdin pek. Ama değişik bir melodi olurdu dudaklarında. Ne kadar sempatik gelirdi kulağa! Bir başkaydı senle geçen on yılım. Gittin kalbimden... Bıraktın beni yarım... Bana yalan söyledin! Bütün hayatımı altüst ettin! Unutamadım seni ve sana kızgınım baba! Aynı zamanda kadere kızgınım!''

Joseph ''Oğlum,'' diye yakındı, Ethan'a sarıldı ama ölümün onu öptüğünü sadece saniyeler sonra anladı. Joseph'den dökülen kanlar zemine yavaşça yayıldı, ölüm sonunda gelen ani kas hareketleri de bedenini terk ettikten sonra her şey bitmişti. Ethan oturup ağlamaya başladı.

Gül Yangını | Azer'in YükselişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin