İrem

660 5 0
                                    

İrem, Mu Kıtası'na gitmek için hazırdı. Bir grup cadı etrafını sarmıştı. Amaçları hem onu uğurlamak hem de oraya gittiğinde neler yapması gerektiğini anlatmaktı.

Hemen sağ tarafında Graiai ve Moirai vardı. Kaderin cilvesini anlayan iki ayrı cadıydı kardeşler üçlüsü. Sadece onlar anladı belki de. Morai, kaderin çarkını döndüren beyazlara bürünmüş üç kız kardeşti: Clotho, Lachesis ve Atropos. Doğumdan ölüme kadar her ölümlü hayatın ana hatlarını kontrol ederlerdi. Zorunluluk denen olgudan bağımsız olarak kaderi yönlendirirler ve ebedi kanunlarla her ölümlüye verilen kaderin engeller olmadan ilerleyebilmesini sağlarlardı. İster ölümlü ister tanrı olsun, herkes onlara boyun eğmek durumundaydı. Bazıları dışında... Bazıları Zeus'un onları yönetebilen tek varlık olduğunu söylerken, bazıları onun da diğerlerinden farksız olarak Moirai'nin emirlerine bağlı olduğunu öne sürerdi. Diğer taraftan Graiai ya da Gri cadılar, bir göz ve bir dişi aralarında paylaşmaya çalışan gözleri ve dişleri olmayan, kötü ve huysuz üç kız kardeşti. Bu göz ve dişi sırayla kullanırlardı. Perseus sahip oldukları o tek gözü çalarak onlara, Medusa'nın yerini zorla söyletmişti. Adları Deino, Enyo ve Pemphredo'du. Kader hakkında derin bilgi sahibiydiler fakat onu kontrol etme ya da ona müdahale etme güçleri yoktu. Bu yüzden İrem onlarla ters düşse bile pek başına dert açabileceklerini düşünmüyordu.

Pontianak Kraliçesi ''Yanılıyorsun,'' dedi cırtlak sesiyle. İrem'in zihnini çoktan okumuştu... Doğum sırasında ölen kız çocuklardan veya hamileliği sırasında ve doğururken ölen kadınlardan oluşurdu Pontianaklar... Dünya'ya, kolayca baştan çıkardıkları erkeklerin ve hamile kadınların etine bayılan vampir hayaletler olarak geri dönerlerdi. Genellikle bir kuş biçimi alır, bakire ve genç kadınların kanını emerlerdi.

Bir coğrafyada o derece ünlüydü ki... Endonezya'daki Pontianak Şehri... Bu coğrafyadaki ilk Müslüman sultan olan Şerif Abrurrahman El Kadiri ve ordusuna saldıran Pontianaklar'ın yuvasıydı. El Kadiri onları kendi yuvasında sıkıştırdıktan sonra bulundukları yere bir cami ve saray inşa ederek buraya yerleşmiş ve şehir bu binalar etrafında gelişmişti. Onlar da oradan kaçarak bu diyara sığınmışlardı.

Bu tüyler ürpertici varlıklar beyaz elbiseler giyerdi. Soluk tenli, uzun siyah saçlı, kırmızı gözlü, acayip güzel kadın formlarını alırlardı. Ağlamaları onların varlıklarına işaretti. Varlığı, çiçek kokusunu andıran mükemmel kokulu bir ortamın ardından yayılan çürüyen bir cismin kokusu gibi pis bir koku saçmasıyla tespit edilebilirdi. Kurbanını güzelliği ile mest eder ve sonra da sivri tırnaklarını midesine daldırır, iç organlarıyla beslenmeye başlardı.

Kurbanını, gece bırakılan çamaşırları koklayarak tespit eden Pontianaklar gündüzleri muz ağaçlarında gizlenirlerdi. Bir Pontianak'ı savuşturmak için boynundaki deliğe bir çivi sokulmalıydı. Bu çivi çıkana kadar güzel bir kadın ve iyi bir eş haline gelirdi.

İrem ''Ben de bir çivi mi bulsam?'' diye düşünmeden edemedi. Bir Pontianak sahibi olmak güzel olabilirdi ama Pontianak Kraliçesi bunu da duymuştu. Kızgın gözlerle İrem'i süzdü. O kadar ki en sonunda ''Özür dilerim,'' demek zorunda kaldı İrem.

Vodníci elini İrem'in omzuna koydu. ''Korkma,'' dedi kahkahayı basarak. ''Buradaki en güçlü varlık sensin!'' dedi ama demez olaydı! Diğer cadılar bu diyardaki yegâne eril varlığa öfkeyle baktı. Su gulyabanisi sindi hemencecik. Evsizler gibi giyinen, insan ruhlarını bir kapta gururla saklayan Vodnici; yüzenleri boğmaya çalışmak dışında genelde tütün içmekle, havuz başlarında kart oynamakla, gezmekle vaktini geçiren, sanki eğlenceli bir çocuk! Fakat boğduğu insanların kapta taşıdığı ruhları, sonsuza dek onun mülkü haline geliyordu. Yine de buradaki en düşük makamda oturan kişiydi. ''Öyle mi?'' diye sordu İrem Vodnici'nin söylediklerine itimat etmeyerek. Eğer buradaki en güçlü varlık o olsaydı, bu gulyabaniyi sağ kolu olarak atamak isterdi.

Encantado, Pontianak Kraliçesi'ne bakarak gülümsedi. Bu diyarlarda bir gulyabaninin bir makama gelmesi düşünülemezdi bile. En azından işler Encante Diyarı'nda öyle yürümüyordu.

Encantadolar, şekil değiştirebilen müzikal varlıklardı ve kimi zaman kurbanlarını kaçırıp götürmek istedikleri su altındaki Encante denilen bir ülkeden geliyorlardı. Ama orası da yıkılınca buraya sığınmak zorunda kalmışlardı.

İrem'i uğurlamaya gelen diğer cadılar ise Jorōgumo yani tam anlamıyla adının hakkını teslim eden bir hayalet varlık, Baba Yaga, Lady Midday ve Lilith'di. Onlar pek konuşmamıştı, İrem de pek ilişmedi zaten. Biraz daha muhabbet ettikten sonra o an geldi... İrem kendisini bir an yüzü kırışmış, kaşları sarkmış, ağzı düşmüş, küçük, yaşlı bir kadın gibi hissetti.

Cadıların hepsi İrem'in etrafında bir halka oluşturdular. Ayini tamamlamaları sadece beş dakika kadar sürdü. Kaderin ağlarını örmesine ise müsaade ettiler.

Gül Yangını | Azer'in YükselişiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin