Uras koltuğunda oturmuş mesainin bitmesini bekliyordu. İş çıkışı bütün banka çalışanlarıyla birlikte Gül Hanım'ın kocasına taziyeye gideceklerdi, Uras o eve gidince belki birşeyler hatırlayabileceğini düşünüyordu. Böyle birşey olabilir miydi? Gül Hanımıda gerçekten Uras mı öldürmüştü? Hiçbir şey hatırlamıyordu. Olayın olduğu gece erkenden eve gelmiş ve uyumuştu ama cinayetin, Murat Bey cinayetiyle olan benzerlikleri Uras'ın aklını karıştırıyordu, aklını kaçırmak üzereydi o sırada kapı tıkladı
- Gel.
Gelen Uras'ın sekreteri Ayşeydi:
-Uras Bey herkes hazır sizi bekliyoruz.
Uras düşüncelerle kavrulurken saatin farkına varmamıştı
- Tamam hemen geliyorum.
Askılıktan montunu alıp hemen çıktı. Herkes kapının önünde onu bekliyordu. Kapının önüne çıktığında bütün gözler ona çevrildi. Gözlerin daha fazla hedefi olmamak için hemen kapının önündeki Megane'ına atlayıp yola çıktı. Gül Hanım'ı bir kaç kere evine bırakmıştı, evin yolunu biliyordu. O günler aklına geldi, hüzünlendi, kendini düşünmekten Gül Hanım'ı düşünmeye fırsat bulamamıştı. Onunla yaşadığı anılar aklına geldi, onu sanki kendi ablası gibi sever sayardı, gözleri doldu hıçkıra hıçkıra ağlamamak için kendini zor tutuyordu, tekrar kafasını o düşünceler sardı ölümüne bu kadar üzüldüğü bir insanı kendisi öldürmüş olabilir miydi? Eve yaklaşmak üzere olduğunu fark etti üstüne başına çeki düzen verdi, gözlerini kuruladı ve biraz daha vakit kazanmak için arabasını evden biraz uzağa park edip yürümeye başladı. Evin önüne geldiğinde herkesin orada olduğunu gördü, ev şehrin kenar mahallelerinden birinde ama güzel sayılabilecek, sarı 5 katlı bir evdi Gül Hanım'ların evi 4. kattaydı apartmanda asansör olmadığı için çalışma arkadaşlarıyla birlikte dar merdivenleri aheste aheste çıkmaya başladı bir şeyler hatırlamaya çalıştı ama nafile tek birşey hatırlayamıyordu bu onun için iyi bir şey sayılabilirdi öbür cinayetle benzerlik göstermesi illa bu cinayetide onun işlediğini göstermezdi, zaten Uras böyle bir şey yapamaz, ablası gibi gördüğü Gül Hanım'ı öldüremezdi. Zor da olsa, sonunda dairenin önüne geldiler en önde Uras çıkıyordu, kapıyı çaldı kapı meşe ağacından yapılmış çok da güvenli durmayan bir kapıydı, gıcırdayarak açıldı kapıyı açan zavallı kadının kocası Ömerdi. Saçlarında beyazların çoğunlukta olduğu orta boylu orta kilolu, yaşına rağmen çok fit olan, asker emeklisi gibi görünen bir adamdı. Gazetede yazdığına göre cinayet saatinde arkadaşlarıyla kahvehanede oturuyormuş ve kadın evde yalnızmış ve katil özellikle o vakti seçmiş, kadının evde yalnız olduğu vakti.
Ak saçlı adam misafirleri eve buyur etti. Misafirler salona geçtiler. Oda duvarları açık renk kahverengiye boyanmış krem rengi koltukları olan sade, klasik bir yaşlı evi odasıydı. Uras evde kimse olmamasına çok şaşırdı memleketlerinin burası olmadığını biliyordu ama en azından birkaç komşunun olmasını bekliyordu. Özellikle de Gül gibi sevecen bir kadının ani ölümünde. Herkes koltuklara oturdu ama Ömer ne yapacağını bilemezmiş gibi ayakta duruyordu. Adamın karısını ne kadar çok sevdiği her halinden belliydi, karısından sonra yaşama sevincini yitirmiş ölümü bekleyen bir hali vardı, en sonunda oda oturdu ve klasik cenaze evi muhabbetleri başlamıştı Uras bu muhabbetlere katılamıyor dikkatini bile veremiyordu kafası çok dalgındı. O geceyle alakalı bir şey hatırlamak istiyordu, belki Gül'ü kendisinin öldürdüğünü hatırlaması bile bu belirsizlikten daha iyiydi, belirsizlik onu delirtiyordu. Bu eve gelmekte ona birşey hatırlatmamıştı. Herkes kalkana kadar hiçbir şey söylemeden, sessizce oturmaya devam etti ve herkesle birlikte kalkıp yaşlı adama başsağlığı dileyerek evden çıktı. Kafasındaki hiçbir soruya cevap bulamamıştı, bu sorulardan biraz da olsun uzaklaşabilmenin tek yolunun uyumak olduğunu biliyordu arabayı olabildiğince hızlı sürüp eve ulaştı ve hiçbir şey yemeden kendini yumuşak yatağın kollarına bıraktı.