Evime doğru giderken hava en duru maviliğini almış, güneş güzel yüzünün tamamını gözler önüne seriyordu. Arabanın güneşliğini indirip gazdan ayağımı çektim, kafamı boşaltıp 5-10 dakika bu havanın keyfini sürmek istiyordum. Uyandığımdan beri yaşadıklarım, daha doğrusu öğrendiklerim bana çok ağır gelmişti, komiserle görüşmemden de neredeyse elim boş dönünce psikolojik olarak iyice yıprandım, ne yapmam, ne düşünmem gerektiği hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Eve iyice yaklaşmıştım ama canım hiç içeri girmek istemiyordu, eve girersem, yine kendimi düşünce denizinde debelenirken bulacağımdan korkuyordum ki aklıma arabayla ilgili uğraşılması gereken işler geldi, hayatımda son yapmak isteyeceğim şeylerden biri olmasına rağmen şu an evden daha çekici geliyordu, hem böylece güzel havadan daha çok faydalanabilecektim.Ön iki camı da biraz daha aşağı indirip direksiyonu sola çevirdim, kasko şirketinin binası bana çok da yakın sayılmazdı zaten şu an ne kadar uzak benim için o kadar iyi.
Uyandığımdan beri en hoş zamanım bu yolculuktu ama tabi ki her güzel şey gibi yolculukta bitti ve dışarıdan çok katlı pastaneye benzeyen şirkete geldim. İçerisi gözleri kamaştıracak kadar aydınlıktı. Hiç oyalanmadan ikinci kattaki işlerimi halledeceğim büroya çıktım, içerisi baya kalabalıktı, sanırım bu aralar kaza sayıları artmıştı. Kapının yanındaki demir sandalyelerde oturup beklemeye başladım. Dışarıda bekleyen benden başka üç kişi daha vardı. Birbirinin aynısı gibi duran üç erkek oturduğum sandalyenin karşısında küçük bir daire oluşturmuş konuşuyorlardı, konuştuklarından anladığım kadarıyla kardeşlerdi ve anne babalarını bir kazada kaybetmişlerdi, hepsinin gözlerinden üzüntü akıyor gibiydi ama ne de olsa hayat devam ediyordu. Kendi durumumu bırakıp onlara acımaya başlamıştım, o sırada merdivenlerden, hemen hemen benle aynı boyda fiziği mükemmele yakın turkuaz rengi gözleri siyah güneş şapkasının altından parlayan 30 yaşlarında bir adam çıktı ve beni görünce bana doğru yürümeye başladı
- Oo Uras Bey bu ne tesadüf?
Yüzüne dikkatlice bakıp kim olduğunu hatırlamaya çalıştım ama kafamda en ufak bir kıvılcım bile çakmadı.
- Kusura bakmayın, kim olduğunuzu hatırlayamadım.
Yüzü hata yapmış gibi buruştu
- Siz kusura bakmayın lütfen. İbrahim Komiser hafızanızı kaybettiğinizi söylemişti. Ben Komiser Mert soruşturma sırasında sizinle tanışmıştık hatta sizin sorgunuzu ben yapmıştım
- Tekrar memnun oldum.
Yüzümü mahcup bir gülümseme yerleştirdim sanki bu olanların sorumlusu benmişim gibi.
- Buraya kazayla ilgili işler işler için geldiniz sanırım.
- Evet. Siz niçin gelmiştiniz
- Önemli bir şey değil ufak tefek şeyler.
İçerisi boşalmıştı.
- Sıra bana geldi sanırım müsaadenizle ben içeri gireyim.
- Ne demek müsaade sizin.
Kafamı sallayıp içeri girdim, papyonlu, bonus kafa bir adamla işlerimi hallettim, fazla üzün sürmedi odadan çıktığım komiser hala orada oturuyordu. Elimle ona selam verip dışarı çıktım.
Arabamı bizim sitenin 50 metre ilerisindeki otoparka, her zaman bıraktığım yerine bıraktım, arabadan indiğimde yumuşak akşamüstü rüzgarı yüzüme çarptı, sallana sallana eve doğru yürüdüm, o kadar gün hareketsiz yattıktan sonra zaten daha hızlı yürüyemezdim, hatta doktorun söylediğine göre durumum ortalamaya göre baya iyiymiş, ben kadar hareketsiz kaldıktan sonra birkaç ay tekerlekli sandalyeye mahkum olanlar bile varmış.Sanırım bunu üniversite yıllarından beri düzenli yaptığım spora borçluydum.
Apartmanın girişine geldiğimde, karşı caddedeki lacivert 10-15 yaşlarındaki cip dikkatimi çekti, aynı cipi kasko şirketinden çıktığımda da görmüştüm. Şoför koltuğunda birisi oturuyordu ama camları filmli olduğu için yüzü seçilmiyordu hatta erkek mi kadın mı olduğu bile belli değildi, sadece koltuğun üstü arabanın diğer taraflarına göre daha karanlıktı. Gözlerimi daha fazla cipin üzerinde tutmadım kapıyı açıp içeri girdim. Eve girer girmez oturma odasına girdim ve karşı caddeyi gören penceresine gittim, araba hala yerinde duruyordu, içindeki kişi ise heykel gibi kıpırdamadan duruyordu nefes bile almıyor gibiydi, pencerenin önünden çekilip kanepeye oturdum, kendi kendime telkinler verip rahatlamaya çalıştım, aynı arabayı 1 saatte iki kere görmüş olmam beni takip ettiği anlamına gelmezdi sonuçta, bundan başka daha bir milyon seçenek vardı. Son günlerde yaşadıklarımdan dolayı büyük ihtimalle beynim bana oyun oynuyordu. Kafamı kanepenin üstüne doğru geri yaslayıp gözlerimi kapattım. Sonra gözlerimi kapatarak bunlardan sıyrılamayacağımı anladım, kafamı dağıtmak için farklı şeyler yapmam gerekiyordu, bir şeyler bulabilme umuduyla yatak odasına gittim kapıdan girerken dizime ince bir şey çarptı, o an kafamda ardı ardına şimşekler çakmaya başladı, her şey birbiriyle bağlantılıydı hastanede bulduğum kıyafetler, evdeki karton, lacivert cip
SIRADAKİ KURBAN BENDİM