Uras salondaki sokağa bakan pencerenin önünde, kulağında telefonla dikilmiş, bir yandan usul usul yağan ve insanı huzur denizindeymiş gibi hissettiren yağmuru seyrederken bir yandan da komiserin telefonu açmasını bekliyordu. Kısa süreli bir bekleyişten sonra telefon açıldı
- Alo
- Merhaba İbrahim Bey ben Uras, bankadan. Telefon numaranızı karakolda çalışan bir arkadaşımdan aldım.
" Merhaba Uras Bey." dedi. Komiser numaranın zaten telefonda kayıtlı olduğunu söylemeden. - bir yerde lazım olur diye daha soruşturmanın başında kaydetmişti-
- Ne oldu? Kötü bir şey yoktur umarım. Sorunun yapmacıklığı telefonun öbür ucundan bile anlaşılıyordu ama Uras umursamadan cevap verdi:
- Hayır hayır, kötü bir şey yok. Ben sadece izine çıktım ve soruşturma hala devam ettiği için size haber vermem gerektiğini düşündüm.
Komiser bunu söyleyip söylememe konusunda kararsızdı ama sonunda söyledi
- Açıkçası ben izine çıktığınızı biliyordum. Bugün birkaç şey konuşmak için bankaya gitmiştim orada sekreteriniz bana söyledi.
Uras buna hiç şaşırmadı, zaten komiser bir haftaya yakındır bankaya gelmiyordu ve Uras, bugün olmazsa yarın bankaya geleceğini biliyordu.
"Eğer isterseniz ben karakola gelebilirim." dedi. Uras komiserle arasının bozulmasını istemiyordu o yüzden ona yakın davranmaya gayret gösteriyordu.
-Önemli bir şey yok. Eğer gelmeniz gerekirse ben size söylerim. Ses Uras'a çelik kadar sert gelmişti, O komisere ne kadar yaklaşmaya çalışırsa komiser o kadar uzaklaşıyordu ya da suçluluk psikolojisinden dolayı Uras böyle hissediyordu. Konuşmayı daha fazla uzatmak istemiyordu
- O zaman ben sizin daha fazla vaktinizi çalmayayım, iyi günler.
-İyi günler.
Telefonu kapattıktan sonra cebine koydu ve yavaş yavaş gerileyip arkasındaki puf koltuğa oturdu. Son günlerde komiserin " tacizleri" yüzünden kafası çok karışıktı ve işine kendini veremiyordu,kafasını biraz toparlayabilmek biraz da dinlenmek için izine çıkmıştı, daha fazla şüphe çekmemek için de komisere haber verme gereği duymuştu. Bu konulardan uzaklaşmak istiyordu ama şehir dışına çıkması da pek mümkün durmuyordu. Gözü orta sehpanın üzerindeki kumandaya takıldı,şuan yapabileceği en iyi işin
Bu olduğunu düşünüp televizyonu açtı. Trajikomik bir şekilde ilk açılan kanalda polisiye film oynuyordu, izlemeye başladı, zaten yapabilecek pek fazla şeyi de yoktu. Televizyonda bir çıkmaz sokak vardı, anlaşıldığı kadarıyla cinayet işlenmişti sokak yarısından itibaren o bilindik sarı şeritlerle çevriliydi. Olay yeri inceleme ekipleri ipucu topluyordu,kamera yavaş yavaş yaklaşmaya başlayınca polislerin yaptığı işler ayrıntılı bir şekilde görülmeye başlandı, bir polis boş kurşun kovanlarının başına sayıları koyuyor, başka bir polis tanıklarla konuşuyor, bir başkası ise katilin parmak izinin olabileceği eşyaları delil torbasına koyuyordu. O anda Uras'ın başından aşağı kaynar sular döküldü. Böyle bir şey nasıl olur da aylardır aklına gelmezdi, polislerin bu konuyu atlamaları mümkün olabilir miydi. Murat Bey'i öldürdüğü gün apartman kameralarının arızalı olduğunu sonradan duymuştu ama cinayeti işlerken elleri çıplaktı ve parmak izinin hem maktulün boynunda hem de evde bulunması gerekiyordu. Polislerin bunu atlaması mümkün değildi. Peki bu iş nasıl olmuştu, aklına gelen tek ihtimal onu arkasından birisinin izleyip o evden çıktıktan sonra evi temizlemesiydi, ama kim böyle bir şey yapardı, aklına kimse gelmiyordu. O bu cinayetlerden uzaklaşmaya çalıştıkça sanki cinayetler onu içine çekiyor çözmesi gereken bilmece sayısı günden güne çoğalıyordu. Ne yapacağını bilemez vaziyette koltukta oturuyordu. Düşünceler kafasında tepişiyordu, artık bir şeyler yapması gerekiyordu yoksa kafayı yiyecekti. Yapacakları yavaş yavaş kafasında netleşmeye başlıyordu...