Uras'ın ağzından
Komisere gelmesini söylediğim çay bahçesi evime arabayla yaklaşık 20 dakikaydı o yüzden buluşma saatine 40 dakika kala evden çıktım. Bu çay bahçesine seçmemin özel bir nedeni yoktu. Çalışmaya ilk başladığım zamanda iş yerine yakın olmasından dolayı öğle aralarında arkadaşlarla oraya giderdik, komiserle konuşurken nedense içimden orayı söylemek geldi. Sanırım Dünya psikoloji tarihinde ilk Freud'un bahsettiği bilinçaltı yüzündendi. Aklıma bu olaylardan hemen önceki zamanda okuduğum " Bilinçaltı" kitabı geldi Freud bu kitapta bilinçaltını buz dağının görünmeyen kısmına benzetiyor, psikoanaliz kuramında Bilinçaltının gelecekte psikoloji ve psikiyatrinin temel kavramı olacağını söylüyordu.
Bunları düşünürken arabanın yanına gelmiştim. Kasko şirketi ödediğim paranın ciddi anlamda hakkını vermiş, Ben yatarken arabanın aynısını sözleşmede yazdığım adrese getirip konumunu bana mesaj atmışlardı. Benim sadece gidip resmi işlemleri yaptırmam gerekiyordu. Yollar normalde olduğundan çok daha tenhaydı o yüzden hesapladığımdan daha kısa sürede çay bahçesine ulaştım. Bahçenin kenarları kırmızı şerit kaplı gerisini tamamı cam olan otomatik kapısından girdikten sonra göze çarpan ilk şey kapının bana göre sağ tarafında beş altı metre ilerde duran cafcaflı kasaydı. Kasada duran genç kızın hoşgeldinini kafamla aldım ve gözlerimle bahçeyi taramaya başladım bahçede tahminimce sedirden yapılmış, griyle kahverengi arası bir renkte 80-100 masa vardı eğer komiser geldiyse bile onu buradan görme ihtimalim çok azdı hem buluşma vaktine de daha 10 dakika vardı bunların verdiği rehavetle aramamı tam sonlandıracaktım ki yine bana göre bahçenin en sol köşesinde komisere benzer birisini gördüm ona doğru yaklaştıkça gözlerimin beni yanıltmadığını anladım hemen hemen aynı zamanlarda o da beni farketti, masaya 3 adım kala da ayağa kalktı ve elini uzattı, elini sıkıp selam verdim
- Selam Uras Bey, benle hangi konuda konuşmak istemiştiniz?
- Arabadan inerken söyledikleriniz, iki çalışma arkadaşım hakkında.
Bunları söylerken boğazım düğümlenmeye başlamıştı bile, konuşmayı tamamlayabileceğimden emin değildim ama kendimi zorlamalıydım, zorlayıp kafamdaki soru isaretlerini gidermeliydim, ne kadar giderebileceğim de belli değildi ya, en azından şansımı deneyecektim.
- Tam olarak ne öğrenmek istiyorsunuz?
- Mümkünse bildiğiniz her şeyi ben internetten biraz araştırma yaptım ama çok bir şey öğrenemedim.
Komiser alnı kırışmış, alt dudağı aşağı doğru hafif sarkmış bir şekilde bana bakıyordu, gözleri bana kilitlenmiş gibiydi kendine gelmesi için dört kere seslenmem gerekti.
- Kusura bakmayın, dalmışım, ne diyordunuz?
Neye daldığını anlayamadım ama konu şu an bu değildi, biraz önce söylediklerimi aynen tekrar ettim.
- Evet, büyük ihtimal bizim bildiğimiz şeylerin çoğunu öğrenmişsinizdir çünkü biz de pek bir şey bilmiyoruz ama ben yine de anlatayım;
Önce Murat Bey öldürüldü 3 ay sonra da Gül Hanım ikisi de aynı şekilde kapılarının önünde boğularak öldürüldü ikisinde de hiç parmak izi bulunamadı ve ikisinin de ne hikmetse o gün apartmanlarının güvenlik kamerası çalışmıyordu, yani anlayacağınız büyük ihtimalle katil aynı kişi ve çok profesyonel çalışıyor.-Peki kim olduğu hakkında hiç mi bir fikriniz yok?
Komiser bu soru karşısında biraz duraksadı, bildiği bir şeyi söyleyip söylememekte kararsız gibiydi en sonunda kısık sesle "yok" dedi ama bu bana çok inandırıcı gelmedi
- Bakın! bildiğiniz bir şey varsa lütfen söyleyin.
Sesim biraz sert çıkmıştı ama komiser buna pek takılmışa benzemiyordu ifadesini hiç değiştirmeden cevap verdi- Olsa neden saklayayım? Tabi ki söylerim.
Bu söylediğine kendisi bile inanmamıştı ama ben inanmış gibi devam ettim.- Tamam o zaman, sanırım bana söyleyecek başka bir şeyiniz yok.
Komiser yine bir şey diyecek gibi oldu ama yine söylemedi yutkundu ve sadece " iyi günler." dedi.
Ben de aynı şekilde karşılık verip kalktım.
Bu buluşmada hiç bir soruma karşılık bulamadım ama en azından ilerde bulabileceğimi öğrenmiş oldum.