URAS 'ın AĞZINDAN
Şıp, şıp, şıp, şıp.....
Duyabildiğim tek ses buydu, kafam sanki üzerinden buldozerle geçilmiş gibi ağrıyordu, nerede olduğumu hatırlamaya çalışıp beynimi en uç nöronuna kadar yokladım ama kafamda bununla ilgili hiçbir şey yoktu, beynimi bir kenara bırakıp duyularımdan yararlanmak için göz kapaklarımı açmaya çalıştım, göz kapaklarım açılmamak için direniyor gibiydi zor da olsa açtığımda ise gözlerime dolan ışığın rodopsini parçalaması sebebiyle açığa çıkan acı yüzünden tekrar kapattım. Liseden, biyoloji dersinden kalma gereksiz bir bilgiydi, biyoloji öğretmenimin yüzünü hatırlamaya çalıştım sanki şu an en önemli şey buymuş gibi, nerede olduğumun, bu sesin nereden geldiğinin hiçbir önemi yok tek önemli olan şey bu. Sonra kendime kızmayı bırakıp gözlerimi tekrardan, yavaş yavaş açmayı denedim sanırım bu kez başarılı olmuştum ama gözlerim hala hafiften bulanık görüyordu beyaz, bembeyaz bir odadaydım ilk gördüğüm şey buydu sonra ayrıntılar belirmeye başladı, ahşap, açık kahverengi camlı bir kapı, odanın bir duvarının yarısını boydan boya kaplayan camlar ama bu camlarda bir terslik vardı, dışarıyı göstermesi gerekirken başka bir duvarı gösteriyordu aynı bu odanın duvarları gibi fildişi renginde bir duvar sonra gözlerimi sesin geldiği yöne yani kafamın üstüne doğru çevirdim o anda nerede olduğumu anladım, hastanedeydim. Sesin kaynağı da koluma takılı serumdu ve camlarından anladığım kadarıyla da yoğun bakımdaydım. Yoğun bakımda olduğuma göre kötü bir şeyler olmuş olmalıydı gözlerimi vücudumda gezdirmeye çalıştım bacaklarımda pek bir şey yok gibiydi korkarak hareket ettirmeye çalıştım zor da olsa ikisini de biraz oynatmayı başardım uzun zamandır hastanede yatıyor olmalıydım çünkü bacaklarım kireçlenmiş kaslarım zayıflamıştı, sonra yavaşça yerimde doğrulmaya çalıştım ama kaburgalarımda çok büyük bir sızı duydum ve bundan vazgeçtim. Yatağın yanında kırmızı bir düğme duruyordu bunun doktor ya da hemşire her neyse birini çağıracak bir düğme olduğunu düşünüp bastım bir süre sonra içeriye otuzlu yaşlarının başında, sarışın bir hemşire girdi, isminin elif olduğunu yakasındaki karttan öğrenmiştim. Yüzüne baktığımda çok şaşırmış olduğunu gördüm bana bir şey söylemeden odadan çıktı gitti doktoru çağırmaya gittiğini düşündüm, yanılmamıştım çok geçmeden içeriye, bakımlı, kırlaşmış saçlarıyla george Clooney'i andıran, kırk beş yaş civarında olduğunu düşündüğüm doktor girdi "Merhaba Uras Bey, kendinizi nasıl hissediyorsunuz? " dedi ve cevap beklemeden o el fenerine benzer bir şeyle gözlerimi kontrol etmeye başladı doktorun bu soruyu belki de hayatında beş bininci kere sorduğunu düşündüm ve cevap verdim " göğsüm haricinde iyi sayılır "
" Acıması normal. " dedi. " ne de olsa kaburgalarınızı düzeltmek için sizi dört kere ameliyat ettik, hayata dönmeniz bile büyük şans" hala o ışıkla gözlerimi kontrol ediyordu.
Dört kere mi? Acaba üstümden tır mı geçmişti? Buna kendim bir cevap bulamayacağımı anlayıp doktora sormaya karar verdim.
"bir sorunum daha var." dedim. "Bana ne olduğunu hatırlamıyorum, neden burada olduğumu."
Doktor artık gözlerimi kontrolden vazgeçmişti üzerimden doğruldu ve gözlerime baktı ama bu sefer muayene için değil, konuşmak için
" ben de size şimdi bunu soracaktım, böyle büyük çaplı travmalarda bazen bu tip durumlar görülebilir, genelde geçici olurlar ama tabi biz sizin tomografinizi çekeriz o zaman daha kesin şeyler söyleyebiliriz." dedi ve hikaye anlatmaya hazırlık yapar gibi ellerini birleştirdi
" Yaklaşık iki ay önce önce siz evinizin iki sokak ötesinde seyir halindeyken bir araba yan sokaktan gelip sizin arabanıza tam sürücü koltuğunun oradan çarpmış ambulansta sizi en yakın hastane burası olduğu için buraya getirdi, geldiğinizde çok kötü durumdaydınız. Eğer size çarpanın kim olduğunu merak ediyorsanız maalesef polisler hiçbir iz bulamadı ara sokak olduğu için kamera yok, hiç görgü tanığı da çıkmamış "
Doktor ellerini tekrar eski haline getirdi içimden gülmek geldi kaburgalarım acımasa belki gülerdim de, hikayenin bu kadar kısa süreceğini düşünmemiştim, kafamda sanki bir şeyler canlanır gibi oldu yandan simsiyah camları da filmle kaplı bir araba üstüme geliyor ve çarpıyor ben sarsılıp kafamı direksiyona vuruyordum ondan sonrası sonsuz bir karanlık, ama bu anı da sanki bir eksiklik vardı hiç fren sesi yoktu beni görünce yavaşlamak için frene basması gerekmiyor muydu? O an frenlerin tutmayabileceği aklıma geldi öyle olsa bile en azından zahmet edip kornaya basabilirdi, tabi beni öldürmek istemiyorsa ya da belki frene basmıştı hatta kornaya basmıştı ama ben hatırlamıyordum,.
Doktorun sesiyle kendime geldim
"siz şimdi biraz dinlenin"
Bir anda sol kolumda bir yanma hissettim, biraz önce odaya gelen hemşire iğne yapıyordu ağrı kesici olmalıydı kolumdan bütün vücuduma bir rahatlama yayıldı ve başım yana düştü.