"Her bir toz zerresini hissediyorum. Çeneme yaslanan saç tellerim tenimi okşuyor, gözlerim kapalı. Kirpiklerim mağaralarıma kapanan ince kepenkler gibi. Hislerim. Bunlar hakkında söylenecek çok şey var Victoria. Öylesine kenetlenmişler ki birbirlerine, öylesine tırnaklarımı geçirmişler ki derime, kurtulamıyorum. Bu hazin karanlığın sonunda..-"
"Sen varsın.." masanın üstüne yaslanan parmaklarla kelimelerim kesilmiş ve başım otomatik olarak kalkmıştı. "Ve umudun."
Taehyung son paragafı da bitirdiğinde kitabın kapağını kapatıp yanımdaki sandalyede iki taraftan ördüğü saçlarıyla ve parlak, küçük yüzüyle alt dönemlerden Cha kaşlarını çatmıştı. Yabancı ses onu korkutmuş olmalıydı.
"Bir şey mi isteyecektin?"
Kütüphane klübünde olduğumdan ve bu haftaki nöbetçi ben olduğumdan herhangi bir kitabı arıyor olabilir diye düşünmüştüm. Aksi takdirde Kim Taehyung beni fazlasıyla ürkütüyordu. Karanlık gökkubeye serpiştirilmiş yıldızlar gibi parlayan gözleri, oyuncu olma yolundaki altın şansı mükemmel burnu, keskin ve yanık teninin altın oranla konulmuş şişkin fakat solgun dudaklarıyla..Tanrım romantizm kitabı betimlemeleri yapmadan önce gerçekliğe dön Emma.
"Evet."
İnce,kemikli uzun ve metal yüzüklerin dolu olduğu parmaklarını yaslandığı masa hafif bir şekilde kuvvetiyle sarsıldığında ellerini belinin arkasında birleştirmiş ve derin bir nefes alarak beklentiyle yüzüme bakmaya başlamıştı. Görme engelli olduğu için öğle aralarında istediği kitapları okuduğum arkadaşlarımdan biri olan Cha'ya döndüm ve derin bir nefes aldım. Hala gergin gözüküyordu.
"Birazdan geleceğim."
Rahatlayıp başını olumlu anlamda salladığında sandalyemi geriye çekerek kalkmış ve bilgisayarın olduğu yere doğru yürümeye başlamıştım. Siyah boğazlı kazağı, siyah zincirli pantolonu ve postallarıyla, iri ve yapılı vücuduyla dikkat çektiği doğruydu. Yüzünde mutlu veya üzgün olduğu anlaşılamayan bir ifade vardı ve bakışları hep sabitti. Vampirler bile kendi aralarında ondan korkarlerken bir böcek türü olarak gördükleri biz insanların ondan çekinmesi gayet tabi normaldi ve doğal olarak ben de geriliyordum. Bakın 'doğal' kelimesinin altını çiziyordum çünkü doğada bile güçsüz güçlünün yanında durmak istemez, ölü taklidi falan yapardı ve birkaç saniye sonraki halim bu olacaktı herhalde.
Vampirlerin sadece bir sınıfı gündüz zamanında yani bizim zamanımızda öğrenim görüyordu ve onların da günışığı ve kana dayanıklıklarıyla seçildiğini biliyordum. -Seokjin nasıl gündüz sınıfında olurdu aklım almıyordu- Bu süre zarfında da vampirler gerek duymadıkça dışarı çıkmaz, olay çıkartmaz ve insanların toplandığı yerlerde bulunmazlardı. Yapamadıklarından değildi, bizi tamamiyle küçük görüp aramıza karışmaktan tiksinmeleriyle alakalıydı.
Böyle bir durumda Krew'den Taehyung'un kitap aramak için buraya gelmesi bana normalin dışında geliyordu. Üstelik dünki Namjoon'un tehditkar sözünden ve partiye davet etmesinden sonra.
"Kitabın ismi?"
Bilgisayarın şifresini girdikten sonra Taehyung'a döndüğümde yüzümü inceliyor olmasıyla eğildiğim yerde biraz doğruldum ve kaşlarımı çatarak gözlerine bakmaya başladım. Bu tehlikeliydi. Çoğunlukla bizi etkileri altına alıp istedikleri şamatayı yaptırabilirlerdi fakat okuldaki herkesin kıç korkusundan mine çiçeği kolyesiyle gezdiğini biliyordum.
"Grimorium Verum."
Nefesimin soluk borumdan gidemediğini hissettiğimde parmaklarımı hafifçe boğazıma götürmüş ve birkaç kez öksürmeye çalışarak kendimi rahatlatmaya çalışmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
krew
Fantasyinsanlar kendilerinden farklı,güçlü olan her şeyden korkarlar. fantastik/fanfiction by; arisaak