"Emma."
"Taehyung."
Belimden karnıma kadar saran kol beni hafifçe kendine çekerken sabahki parfüm kokusunun tekrardan burnuma dolduğunu hissetmiş, dudaklarının soğukluğunu saçlarımın arasında varlığını ilan etmesine izin vermiştim. Sadece sarılıyordu. Sadece sarılıyordu ve organlarımın içimde oradan oraya koşturduklarını, kanımın akışını hissediyordum ve bu anlamsızdı. Daha önce sevgilim olmasına rağmen ilk defa birine bu kadar yakındım ve bu heyecanı, içimdeki karmaşayı buna yormak istiyordum.
"Taehyung bırakır mısın?"
Karnımın üzerindeki koluna elimi koymamla geri çekilmesi bir olmuştu ve ben daha ne olduğunu anlayamadan vücudu uzun koridoru kaplayan duvara çarpmıştı. Şaşkınca ne olduğuna bakarken yerdeki bedeni kafası öne eğik, bacakları kendine çekikti ve ona ne olduğunu anlamak için eğileceğim sırada bir ses beni durdurmuştu.
"Şu an kafası karışık."
Taehyung'un az önce saçlarımda olan dudaklarının arasından çıkan hırıltılar ve parmaklarının şiddetli bir şekilde titremesiyle sesin sahibine döndüm.
Park Jimin?
Uzun koridordaki bütün vampirler toz olmuştu. Dışarıdaki yüksek sesli ağır müzik kulağımda uğuldarken hissedebildiğim tek şey kan akışımdı ve neden bu denli ağır hissetiğimi anlayamıyordum. Damarlarımda süzülen sıvı derimi parçalayarak dışarı çıkmak istiyordu ve bu his tüm vücudumu karıncalandırıyor, bacaklarımı tutmaz hale kesiliyordu. Az önce açmak üzere olduğum kapıya elimi yaslayarak gözlerimi kapattım. Tansiyonum falan düşüyor olamazdı. Resmen vücudumdaki şeyin bana ihanet etmeye çalışını hissediyordum ve bu..
"Ne yapıyorsun?"
Ürkünç bakışlarının odağında olduğum turuncu saçlı ve beyaz ceketli çocuğa baktığımda alt dudağını hafif bir şekilde dişleyerek başını hafifçe arkaya attığını görmüştüm.
"Ben değil,o yapıyordu."
Gözlerimdeki karartının tekrardan çekildiğini ve görüntünün netleştiğini hissedince bakışlarımı şaşkınlıkla Taehyung'a çevirdim. Oturduğu yerden kalkmış, gücünü toplamıştı ve bakışlarındaki pusla ne olduğunu anlamaya çalışıyor gibiydi. İki saniye önceki kendini dizginlemeye çalışan kişiden tamamen farklıydı.
Derin bir nefes alarak yutkunduğumda Taehyung, Jimin'in uyarıcı bakışlarına kısa ve düz bir bakış attıktan sonra şu vampirlerin saliseler içinde yaptıkları kaybolmayı yapmış ve en az onun kadar ürkünç olan büyücü Park Jimin ile yalnız bırakmıştı beni. Hangisinden daha çok korkmalıydım bilmiyordum.
"Yapar arada öyle şeyler."
Jimin samimi olmadığına emin olduğum bir gülüş sunduğunda sinirle kaşlarımı çattım ve uzun koridorun sonuna yürümek için hareketlendim. Lona ve Miyeol'u da alıp gidecektim. Sonrasında Namjoon'u bulacak ve arkadaşlarının ne yapmaya çalıştığını-
"Taehyung hakkında söylediğin en ufak bir sözde senin için en acılı ölümü seçerim Kang Gemma."
Yanından geçeceğim sırada durmuş ve dudaklarıma yapışan saç tellerimi geriye atarak nefes nefese Jimin'e bakmıştım. Lona ve Miyeol'u alıp gittikten sonra..hiçbir şey yapmayacaktım.
"Bak, korktuğunu biliyorum yine de sakin olup-"
"Buraya yemek olmaya gelmedim ben."
Diyerek sesimi biraz yükselttiğimde gözlerinden geçen mor parıltıları görmüştüm. Bir daha onunla alçak bir tonda konuşmayı not ederken, daha doğrusu onunla bir daha konuşmamayı not ederken önümde durmuş ve kesik bir nefes vermişti. Solgun ve yaşını belli etmeyen teni, morlaşan irisleri ve diğerlerine göre rengi olan dudaklarıyla Park Jimin yakışıklıydı. Krew'in diğer üyeleri gibi fakat onlardan farklı olduğunu anlayabiliyordum. Namjoon üstüme yürüdüğünde beni korumak istediğini bile hissetmiştim, aynı şekilde az önce Taehyung'dan da korumuştu ve ona teşekkür edebilirdim. Az önce Taehyung'un yaptığı şeyi kimseye söylememem için canımla tehdit etmeseydi tabii. Vampir dedikoduları ilgimi çekmiyordu, yapmak da asla aklımın ucuna gelmezdi ve bunu duymak sinirimi bozmuştu. Yine de arkadaşını korumaya çalıştığını görebiliyordum. Onu hem benden hem de Taehyung'un kendisinden korumaya çalışmıştı.
"Bizden herhangi birisi senden bir kitap istedi mi?"
Yutkunarak yumuşak sesine karşılık kaşlarımı çattım.
"Ne tür bir kitap?"
Gözlerini devirerek yanaklarını içine doğru çekmiş ve bilmiş bir şekilde bakmaya başlamıştı.
"Ne olduğunu gayet iyi biliyorsun Gemma. Büyü kitabı."
"Hayı-"
"O kitap vampirlerin eline geçerse ne olacağını biliyor musun peki?"
Bana doğru bir adım attığında korkaklığı bir kenara bırakarak doğrudan gözlerine bakmaya başlamıştım.
"Ne o? Arkadaşlarına ihanet mi edeceksin Park Jimin. "
Yutkunduğunu oynayan adem elmasından anladığımda ileriye doğru attığı adımı geri çekerek çıkışa doğru yürümeden önce son bir şey söylemişti.
"Kendi ırkımı kurtarmak için,evet. Ve bu ihaneti bilen tek kişi olmana rağmen hiçbir şey söyleyemeyeceksin, Gemma."
+
"Hey, kızım. Neyin var?"
Lona'nın önümde sallanan eliyle gözlerimi kırpıştırdım ve kesik bir nefes vererek kollarımın altındaki bez çantayı sıkıca kavradım. Okula gidiyorduk, sabah saat 7.56'ydı ve gece boyunca gözüme bir gram uyku girmemişti. Tüm gece yatağımda dönüp dururken Taehyung'un gözlerini, dudaklarını, kokusunu ve tenini düşünmüştüm. Sonra Jimin'in o ürkünç mor kristallere benzeyen irisleri gelmişti aklıma,sözleri. En ufak bir sözü bile çok fazla düşünen biri olarak bir gecede yaşanan tüm şeyler bana ağır gelmişti.
Kim Namjoon'un partide bir insan kurban edeceği yalanlanmıştı. Taehyung'u parti boyunca bir daha görememiştim ve kapıdan çıkmadan önce Jimin'in tehlike dolu gülümseyişi gelmişti aklıma. Taehyung'un düzgün bir kafayla düşünemediğini ve damarıma pipet saplamayacağını anlamıştım elbette. Yine de kendini kontrol edemiyordu ya da Jimin kontrol etmemesini sağlamış ve beni kurtarma ayağına atmıştı her şeyi ortaya. Fakat hayır..Taehyung'un kaybolmadan önceki bakışında her şeyi kendi isteğiyle yapmak üzere olduğu ve bundan pişmanlık duyduğu belliydi.
"Partiyi düşünüyordum."
Diye mırıldandığımda Lona ben biliyordum dercesini parmaklarını şıklatmıştı.
"Bak, Emma. Kumral güzelliğinle, sempatik ve zeki hareketlerinle, elinden kitap düşmemesi ile olgun tavırlarınla erkekleri etkiliyor olabilirsin fakat Kim Namjoon tehlikeli, grubu daha tehlikeli. Namjoon'un sana bir ilgisi varsa bile bu ya babanla ya kanınla alakalı. Okuldaki tüm kızların, homoseksüellerin Krew'e aşık olduğunu biliyoruz fakat sana başka birini-"
"Ne saçmalıyorsun Tanrı aşkına?"
Diyerek okulun önündeki durağa gelmemizle çantama sıkıca sarılmış ve hızla otobüsten inmiştim. Lona ise iç geçirerek arkamdan gelmeye devam ediyordu.
"Aşk meşk işleri böyledir. Arkadaşına çemkirirsin ne diyorsun saçmalama şu bu falan ama en sonunda o kişinin kollarında biter bu hikaye bak ben sana diyorum."
"Hıhı."
Diyerek onunla alay ettiğimde elini koluma sertçe geçirmiş ve kahkaha atmama neden olmuştu. Lona'yı sinir etmeye bayılıyordum.
Miyeol ve Isabel de bizi gördükleri zaman yanımıza doğru yaklaştıklarında Isabel'in huzursuz olduğunu iki kilometreden anlayabilirdim. Ne olduğunu öğrenmek için yaklaştığımız okulun büyük giriş kapısında gördüğüm kişilerle şaşırmadım desem yalan olurdu.
Sehun ve sürüsünün kasılarak giriş kapısında durduğunu ve müdüre Bayan Whel'in sıkı konuşmasını dinledikten sonra ellerini kollarını sallayarak okuldan içeri girdiklerini görmek hepimizi şaşırtmıştı. Durum şu ki, Krew ve Luma (Sehun'un sürüsü) doğduklarından bu yana mücadeleye zorlanmış iki ırk çetesiydi. Aralarındaki kan durmadığından Luma gece sınıfına atılırken Krew gündüz sınıfına koyulmuştu. Şimdi neden yeniden aynı grupta olduklarını anlayamıyorduk. Bu okulun kan gölüne dönmesi gibi bir şey olurdu.
Krew'in artık içlerindeki büyücü hain dışında başka bir sorunları daha vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
krew
Fantasyinsanlar kendilerinden farklı,güçlü olan her şeyden korkarlar. fantastik/fanfiction by; arisaak