şarkı: she keeps bees- owl
Hançerin vücudundan çıkarılırkenki sesi o kadar iğrençti ki arkamı dönmüş ve gözlerimi birkaç saniyeliğine yumarak dişlerimi sıkmıştım.
Arkamı döndüğüm için gördüğüm Yoongi, aralarında en sert olduğunu düşünmeme rağmen Taehyung'u böyle görünce yüzü ekşimiş bir görüntü almış, nefret ve intikam dolu bakışları kesik bir nefes eşliğinde arkadaşının üzerinde gezinmeye başlamıştı.
Tekrardan Taehyung'a yavaşça döndüğümde iki bileğinden duvara sabitlenmiş olan zincirleri Hoseok'un çekerek kırdığını görünce ürkmüş ve iri, belirgin kaslarla çevrili yanık tenin örttüğü bedenin kanıyla beraber duvardan yavaşça yere düşüşünü izlemiştim. Pantolonun yukarısından, karnına oradan sağ göğsüne, boynundan sırtına dolanan ejderha dövmesini kaplayan kan, burjuva dönemi tablolarını anımsatıyordu. Fazlasıyla koyu, neredeyse siyaha benzeyen zehir gibi kanı etrafa yayıldığında midemin alt üst olduğunu ve nefesimin kesildiğini hissetmiştim. Korku filmi izliyor ve başından kalkamıyor gibiydim, korkunç hissediyordum.
"Onu bu hale getirebilecek.."
Seokjin kararsızlıkla konuştuğunda Namjoon iç çekerek ucundan siyah damlaların düştüğü, başında büyük, kırmızı bir taş olan işlemeli hançeri sıkı bir şekilde tutarak bize dönmüştü.
"Asiliks. Hançere sürmüş olmalı."
Hançerin üzerinde zehir olduğunu belli etmeye çalışıyor gibiydi.
"Kim?"
Jungkook anlam vermediğinde Namjoon tekrardan iç geçirmiş ve geriye doğru birkaç adım atmıştı.
"Gemma'yı çıkarın."
Ağzımı açacağım sırada Jimin, kolumdan sertçe çekiştirerek odadan çıkarmış ve koridorun başına doğru biriken vampirlerin arasından sıyırarak, koridoru çevreleyen geniş camı açarak, sertçe çektiği kolumdan vücudumu kendisine yaslamış ve birkaç metrelik yerden atlamıştı. Bu sefer dikkat çekmemeye çalıştığımızı anladığım için çığlık atmamak için sertçe dişlerimi birbirine kenetlemiştim.
+
Birbirleri ardına sırayla dizilmiş dağların arasından doğan, kızıl güneş ışıklarını hemen yanımda yatan Taehyung'un saçlarından, dik burnuna oradan dudaklarına ve boynuna yavaşça kaydırdığında kaşlarımın hafifçe yukarı kalkmasına engel olamamıştım. Genellikle güzel şeyler gördüğümde içimde biriken merakın refleksi olurdu bu.
Üzerimdeki siyah, uzun polara kollarımı sararak siyah kalın kazağı ve siyah pantolonunu üzerine geçirmiş vampire bakarak güzelliğiyle hayrete düşmeme şaşırıyordum. Ondan etkilenmemek mümkün değildi; doğaüstü cazibeye sahipti ve o da bunu biliyormuş gibi yeni günün habercisi gün ışığı kalın dudaklarında yayılarak yukarı doğru kıvrılmasına sebep olmuştu.
Neye gülümsüyordu bu şimdi?
"Biraz daha bakarsan aşık olacaksın."
Kapalı gözlerinin ardından mırıldandığı boğuk cümlelerle gözlerimi devirip önüme dönmüş ve şoför koltuğunda oturan Jimin'in arabanın aynasından bakışlarıyla karşılaşmıştım. Dediği şeyi duymuş olmalıydı fakat ön koltukta oturan Hoseok gibi gülerek tepki vermemişti.
"Okulda onlardan fazlaca var."
Diyerek sesimi sabit tutmaya çalışmıştım. Dün kanlar içinde gördüğüm kişi şu an yanımda uzun yol yorgunluğu dışında yorgunluğu olmayan biri gibi durunca garipsiyor ve ürkmeme engel olamıyordum. Acaba ülkeme dönünce psikolojik destek almak zorunda kalır mıydım? Fısıltılar, ışınlanmalar falan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
krew
Fantasyinsanlar kendilerinden farklı,güçlü olan her şeyden korkarlar. fantastik/fanfiction by; arisaak