şarki: lay by me- ruben
şiddetle şiddetle son ve orta kısımlarda bu şarkı ile devam edinTaksi ücretini uzatıp arabadan indiğimde tuz ve yosun karışımı kokuyla derin bir nefes almıştım. Kaldırıma çıktığımda taksi hareket etmiş ve dükkanların kapanma saatinin yaklaşmasını belli eden güneş batmaya başlamıştı. Triy kasabası Poln'e yakın, küçük bir sahil kasabasıydı. Daha çok deniz ürünleri ve efsanelerle dolu büyük ormanı ile bilinirdi. Lisenin ilk dönemlerinde ormana piknik yapmaya gittiğimizi ve gün kararmadan döndüğümüzü hatırlıyordum.
Küçük bijuterinin önünden geçip sahil yolunun olduğu dar caddede yürümeye başlarken telefonumun çalmasıyla iç çekmiştim.
"Neredesin tanrı aşkına Gemma?"
"Sanırım yetişemeyeceğim." Dedim telefonu birkaç saniyeliğine kendimden çekip saate baktıktan sonra.
Miyeol da sinirle iç çekmişti.
"Başını yine belaya sokuyorsun, değil mi?"
Bu kızın burnu nasıl bu kadar iyi koku alıyordu bilmiyordum.
"Parti bittikten sonra evde kalacağız, kapıyı çalarsan duyarım. Büyükannen ararsa da burada olduğunu söylerim tamam mı?"
"Seni seviyorum." Dedim ve hafifçe gülümsememe engel olamadım. Böyle şeyleri ifade etmede iyi olmadığı için mırın kırın ederek telefonu kapatmış ve hala insanların gezindiği sokaklarda yürümeye devam etmiştim. Rio'nun söylediği tek şey aradığım şeyin bu kasabada olduğuydu, nasıl öğreneceğim hakkında en ufak bir şey vermemişti bana.
Sedef çayından üç yaprak koymaktan bahsetmişti ama bunun burası ile alakalı olduğunu sanmı-
perłowa geleneksel çay yeri
Perłowa. Kitabımın ilk öyküsü.
Adımlarımı çok geçmeden son kısmı silinen siyah tabelanın altında diğer dükkanlara kıyasla minicik duran yere çevirmiştim. Beline dayadığı hasır tepsinin üzerindeki bol susamlı simitleri satmaya çalışan yaşlı kadının sesi kulaklarıma uğultuya dönüşüyordu, tezgahın üzerine serdiği pirinç keklerini satmak ve birkaç turistin ilgisini çekmek için orta yaşlı adamın vurduğu zile karışıyordu. Kalp atışlarımın hızlandığını hissetmiştim, gerilim tüm vücudumu sarmıştı. Belki elim boş dönecektim fakat hislerim büyük bir şeylerin kokusunu alıp, beni geriye çekmek için tüm gücünü kullanıyordu.
Silik tabelanın altında tahtayla kapatılmış camlar ve kilitli, sağlam bir kapı vardı. Elimi hafifçe yumruk yapıp yutkunmuş ve kapıya ardı ardına iki kez vurmuştum. Bu sırada yerli insanların ağır olduğu canlı sokak arkamdan akıyor, sesler, kokular ve görüntüler birbirine karışıyordu. Birkaç dakika beklememe rağmen kapı açılmayınca geriye doğru bir adım attım ve girebileceğim herhangi bir yer aradım. Tam arka tarafa uzanan açıklığı fark ettiğimde kapı açılmış, yoğun bir aroma kokusu aralık kapıdan tüm sokağa sızmıştı.
Kavruk tenli, kambur ve gözlerinin altına keskin siyah kalem çekmiş bu sayede mavi irisleri fırlamış gibi duran yaşlı kadına bakarken yutkunmadan edememiştim. Çizgili ve belirgin elmacık kemiklerinin ikisininde de üç nokta vardı ve boyayla yapılmış gibi duruyordu. Daha çok filmlerdeki üçüncü gözleri açık büyücü kadınlara benziyordu ve ürkütücüydü.
"Kapalıyız."
Kuru sesi yüzüme çarpıp, anlık şokumdan yararlanarak kapatmaya çalıştığı kapı aralığına ayağımı koymuş ve hafifçe gülümsemiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
krew
Fantasyinsanlar kendilerinden farklı,güçlü olan her şeyden korkarlar. fantastik/fanfiction by; arisaak