Toprak, insanın doğduğu ve öldüğü yerdi.
Ateşse dünyanın doğduğu ve öldüğü yer.
od ognia na ziemię (ateşten dünyaya)
Tanrı dünyanın hamurunu ateşten yoğururken eteklerinden bir kıvılcım düştü, şeytana dönüştü. Dünya zamanın hem küçüldüğü hem de büyüdüğü bir evrene doğdu ve Tanrı, şeytanı dünyanın içine gömdü.
Dünyaya; "Sana yarattığım her canlının içine koyduğum bir leke vereceğim ve yok olana kadar onu içinde taşıyacaksın." Dedi.
Dünyanın üzeri ilk önce suyla sonrasında toprakla kapandı ve insan doğdu, köklerinden gelen kıvılcımla beraber.
İnsanın üzeri ilk önce suyla sonra toprakla kapandı ama içindeki ateş yok olana kadar onunla kalacaktı.
Taehyung'un sıcak parmaklarını ince bluzumun açıkta bıraktığı omzuma değmesiyle irkilmiş ve kitaba sabitlediğim bakışlarımı ona çevirmiştim. Kahverengi gözleri yüzümün her noktasına değerek bir anlama ulaşmaya çalışsa da başarısız olarak dudaklarımı aşağı kıvrılıyor, bakışlarındaki hafiflik ruhumu okşuyordu. Okuyamadığı tek insan olmam onu lanetiydi, en çok bana ihtiyacı varken. Efsane ejderin mührü yakmasıyla bitse de son nefesine kadar mühre ihtiyaç duymuştu.
Taehyung'un gözlerine baktığımda dünyanın sonunu getirecek kıvılcımları hissedebiliyordum.
"Hala çıkmadılar mı?"
Başını olumsuz anlamda sallayıp, omzumdaki parmaklarını çekince bıraktığı sıcaklık da kaybolmuştu. Kitabımı kapatıp derin bir nefes aldım. Grimorium verum elf sihirleri, kurt ısırıkları ya da vampir zehrini anlatan bir büyücü el rehberi değildi sonuçta, dünyayı oluşturan efsanelerdi. Lona için yapabileceğim hiçbir şey olmaması beni deli ediyordu. Büyükannem ve annemin kanlarındaki büyü benimkinde işlemiyordu. Ne olduğumu bile bilmeden farklı dünyaların arasınds dolanan bir keşişten farkım yoktu.
"Kokuyu almak üzereler."
Tessa keskin kulaklarıyla tapınağın etrafını dinlerken Namjoon çoktan bunun olacağını biliyormuş gibi Hoseok'a kısa bir bakış atmıştı. Hoseok başını sallayıp çantasından çıkardığı küçük el torbasından bir avuç kumu tapınağın etrafına üflediğinde kokumuzu almamaları ve buraya girememeleri için düşündükleri bir şey olduğunu anlamıştım.
Jimin, saymayı bıraktığım saatlerin ardından papazın odasından çıkmıştı.
Lona
Rahip bir baba ve kilise derneği başkanı bir anne ile büyümek, ağır katolik kurallarıyla büyümeme neden olmuştu. Ailecek oturmak zorunda olduğumuz yemeklerde uzunca bir süre Tanrı'ya dua etmek zorundaydım, her salı ve pazar herkesten önce kiliseye gitmeli,kılık kıyafetime fazlasıyla özen göstermemeli ve gösteriş sayıldığı için saçlarımı belli bir boydan fazlasına uzatamazdım. Büyümeye başladığımda ise kurallara uymadığım her anda yediğim cezalar içimdeki kıvılcımları arttırmıştı. Dar ve siyah kıyafetler giymeyi, rock müzik dinlemeyi, saçlarımı göğüslerimin altına kadar uzatmayı seviyordum her ne kadar sonlarında yaptırımları olsa da.
Önüme kurulan engeller takılıp düşmeme değil daha yükseğe atlamama neden olmuştu hep.
Ölümün pençeleri o kadar girmişti ki artık etime, yaşamı kendim reddetmiştim. Sonrasında başka biri geçirmişti pençelerini bedenime değil belki ama ruhuma. Bir kişide bir olan yaşamı ikiye ayırarak ikimizi de ölüm ve yaşam uçurumlarının arafında bırakmıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
krew
Fantasyinsanlar kendilerinden farklı,güçlü olan her şeyden korkarlar. fantastik/fanfiction by; arisaak