şarkı:
ılm-tides13.Prens Smok,
Kanlı kral, Ejder Hanedanı'nın tek kızı Sima'ya kalbini söküp verdiğinde yedi kulenin etrafında ejderhalar dönüyordu.
"Uğursuz kanın topraklarımızın bereketini çeker, ateşimizi söndürür. Ölü bedenin hanedanımıza can olmaz, büyülü gözlerin içimize kuşku düşürür, sonsuz aşkın tahtımıza leke sürer."
Demişti Ejder Kralı. Yanan kömürlerin üzerinde yalın ayak yürüyen, erkek kardeşlerinden daha cesur ve zeki olan Prenses Sima, kralın sözlerini çiğneyip geçerek hanedanını reddetmiş, soğuk ve kanlı topraklara yolculuk etmeyi kabul etmişti. Kanlı Kral ve Sima evlendiklerinde yedi gün Ejder Hanedanı seller içinde kaldı, kuleler zelzelenin gücüne, kralları ise ölümcül hastalığa boyun eğdi. Kanlı Kral ve Sima evlendiklerinden yedi ay sonra mucize oldu, Sima'nın rahmine ateşten bir top düştü. Ejder Hanedanı gelecek varisi kabul etmedi, kanını kirli, ateşini her şeyi yok edebilecek kadar güçlü gördü. Kanlı Kral ve Sima evlendikten yedi yıl sonra Ejder Hanedanı kimsenin erişemeyeceği, kimsenin göremeyeceği, duyamayacağı bir gizeme kayboldu. Sima öldü.
13.Prens Smok rahmine düştüğü Sima'yı kül etti, hanedanıyla beraber.
"
"Yarın sabah yola çıkacağız. Gece boyunca buradan dışarı çıkmaman gerekiyor anladın mı?"
Hoseok'un ilgili fakat sert sesine karşılık başımı sallamakla yetinmiş ve kabartmalı deseni olan kitabın kapağını kapatıp, bakışlarının birkaç saniyeliğine kitabımda gezmesine neden olmuştum. Altın sarısı kapı pervazına parmaklarını hafifçe sürterek çıkmış ve çok geçmeden salondaki sesler kesilmişti. Krew 'in kraliyete yakın, ork tepesi adını verdikleri arazideki evlerindeydim. Üç katlı, dışı siyah ve iç kısmı altın sarısı- kırmızı renklerine göre düzenlenmişti. Salonun ortasında büyük bir piyano, uzun ve geniş yemek masası, geniş koltuklar ve iki köşeyi kaplayan cam kitaplık olduğunu hatırlıyordum; şu an üst kattaki odalardan birindeydim.
Taehyung'un prens olduğunu öğrenmem merakımı gittikçe arttırmıştı. Onu her gördüğümde her göz teması kurduğumuzda lunaparktaki hafızamdan kopan günü hatırlıyor ve ürkmeme engel olamıyordum. Kitabımdaki Prens Smok hikayesinin ise onunla alakalı olması tesadüf payı olabilirdi. Asiller çocuklarına, ilerideki varislerine korkutucu ve saygın durması için efsanevi adlar verebiliyorlardı. Her ne kadar bu öykünün onunla alakalı olup olmadığını merak etsem de bu tür işlerden parmağımı çekmem gerektiğini ve bir an önce gitmem gerektiğinin farkındaydım.
Az önce evin çalışanı olduğunu tahmin ettiğim kadının masama bıraktığı gümüş işlemeli tabağın üzerindeki parlak meyvelerde göz gezdirdim ve kırmızı elmayı elimde ovuşturarak sapını koparmış, dişlerimi yavaşça elmaya geçirmiştim. Tatlı tat dilimde yuvarlanırken kitabı beyaz kadife yatak örtüsünün üzerindeki bez çantamın içine koymuş, kapıya doğru adımlamıştım.
Lona'nın onlarla mı gittiğini yoksa burada mı kaldığını bilmiyordum bu yüzden kontrol etmekte fayda vardı. Koridorun başında duran, siyah suit takım elbiseli ve yirmilerinde görünse de yüzlü yaşlarında olduğunu düşündüğüm adam kapıyı açmamla başını bana çevirmiş ve sorgular biçimde tek kaşını kaldırmıştı. Siyah saçlarını yukarıya taramıştı, tek kulağında halka küpesi vardı. Kemikli ve sert yüzü, parmak uçlarından başlayıp boynunda biten ateş dövmeleriyle oldukça ürkütücü olduğunu söyleyebilirdim.
"Bir şey mi oldu?"
Başımı olumsuz anlamda sallayıp elma koçanını gösterdim.
"Mutfak nerede?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
krew
Fantasyinsanlar kendilerinden farklı,güçlü olan her şeyden korkarlar. fantastik/fanfiction by; arisaak