şarkı: loving loving- vera sola
Sen kimsin?
Önüne geçemediğin ve her seferinde yoluna taşlar seren ama yürümesi zevkli olan arzuların mı yoksa anılarının küçük kesitlerinden fırlamış zehirli korkuların mı? Küçük mutluluklarının arasına sıkıştırılmış kısa hazların mı, zihnindeki dar odalara sıkıştığında önüne perdeler çektiğin, herkesten koruduğun sarsılmaz yalnızlığın mı? Başkalarına, ailene, arkadaşlarına, etrafındakilere gösterdiğin etten kemikten fazlası olduğunu düşündüğün anlarda kol kanat gerdiğin ve başka kimsede olmayan özel ruhunun aynadaki bozuk yansıması mı? Bu sorulardan bir tanesinin cevabını bilsen, emin olsan yaşamın küçük sır perdelerini aralamış ve kendini yüceltmiş olurdun.
Bunların hiçbirinin cevabını bilmiyordum. Karanlıktan korkarım, en sevdiğim tv şovu the 70's dir, zencefilli ballı kurabiyeyi kimse sevmese de deli gibi bayılırım. Bunlar aradığım cevaplar değildi ve sürekli soru işaretlerine takılan bir bedenle uzun bir yolu yürümek çok ağır geliyordu. Her seferinde çuvallıyordum, duygularım sürekli değişiyordu ve karakter denilen insana has şey gittikçe siliniyordu tanrının doldurduğu defterimden. Kaderimi kelimelerden söküp şekil veriyordum sanki..Bu yüzden kaybolmuştum. İçimdeki inanç ya da verdiğim değerler yosun tutmuştu zihnim hiç olmadığı kadar berrak olsa da. Bu yaşıma kadar bildiğim her doğrunun üzerine çizik atılmış ve yanlış dediğim her şey kucağımdan ayaklarıma yıkılmıştı. Birini öldürmek istemek, ihanet ya da şehvet.
"Karamelli kahveyi daha önce denemediysen bu senin şanssızlığın Jungkook."
Lona gülerek elindeki kupayı burnuna yaklaştırdığında buharla burnu yanmış ve yüzünü kırıştırarak geri çekildiğinde Jungkook'un gür bir kahkaha atmasına neden olmuştu.
Etna'da ikinci günümüzdü. Bir şekilde izimizi kaybettirdiklerinden- sarı mühür diye bir şeyden bahsediyorlardı.- zaman kısıtlamamız olmamış ve burada bir gün dinlenmiştik. Yine de her yerde didik didik bizi arayan Kral Rhar'ın ajanları yüzünden sokağa pek çıkamıyor ve elflerin ışıltılı havasından mahrum kalıyorduk. Bizim ülkemizde..yani insanların ülkesinde diğer ülkelerin sınırlarının çizili olduğu bir harita vardı fakat ülkelerinin neye benzediğini bilmiyorduk. Göç istemediklerinden insanlar hariç başka ırkların topraklarının insan kanıyla beslendiğini ve savaşın devam ettiğini söylüyorlardı çocukluğumuzdan bu yana.
Sanki insanların kendi ülkesinde toprak insan kanıyla beslenmiyormuş gibi. Savaş canlı türlerinin olduğu her yerdeydi.
Jimin'in ihanet ve korumak hakkındaki sözleri aklıma gelince alnıma kansızlıktan dolayı soğuk olan parmaklarımı yasladım ve sessiz bir iç çektim. Krew'e ihanet ederken beni koruyor muydu? Söylemek istediği neydi? Ya da onlara ihanet ederek mi koruyordu onları zihnim gerçekten o kadar pusluydu ki önümü göremiyordum.
"Tessa çok geçmeden gelir."
Yoongi, Hoseok'a bir şeyler derken Namjoon önündeki belgeleri masaya bırakıp kulaklarını dikti.
"Tek başına mı? Başına bir şey gelmesinden korkmuyor musun?"
Yoongi gözlerini devirerek kalçasını yasladığı deri koltukta bedenini hafifçe eğdi ve gözlerini kıstı.
"Kardeşimle ilgileniyorsan boynunu koparırım Namjoon, anladın mı?"
Hoseok onların tartışmasına gülerken arkasına yaslanarak iç çekmişti.
"Bella'yı özledim."
Cümlesiyle Lona'nın yüzünde buruk bir gülümseme oluşurken az önce onunla uğraşan Jungkook neşesini yerine getirmek için karamelli kahveye dilini değdirdiği gibi çekmiş ve yüzünü buruşturmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
krew
Fantasyinsanlar kendilerinden farklı,güçlü olan her şeyden korkarlar. fantastik/fanfiction by; arisaak