11- Just A Game

847 95 47
                                    

- Kahretsin. Sanırım kayboldum.

Ne kadar süre geçtiğinden habersizdim. Ama tek bildiğim çok uzun bir süredir bu oyunun sanal kasabasında nereye gittiğimi bilmeden yürüyor olduğumdu. Tanıdık birilerini bulabilmeyi umuyordum. Ya Hoseok'u ya V'yi ya da işte o tavşana benzeyen çocuğu. Ama görünürde kimse yoktu. Etrafa saf saf bakınırken öfledim. Her ne kadar gözlerimin önündeki bu renkli ve muazzam görüntüden memnun olsam da oyunun gerçeği canımı feci şekilde sıkıyordu. Oyunu neden kazanmak zorundaydık ki ? Neden istediğimiz zaman vazgeçemiyorduk ?

Aslında oyun dükkanındaki görevli bana oyunu birçok kişinin iade ettiğini söylemişti. Ama Jimin ise bana oyundan kaçış olmadığını söylemişti. Peki bu durumda oyunu iade edenler hâlâ güvendeler miydi ? Ya da en önemlisi yaşıyorlar mıydı ? Kendi kendimi paranoyak düşüncelerle korkutmaktan nefret ediyordum ama içinde bulunduğum durumu sorgulamaya mecburdum. Kim bu işi normal karşılardı ki ? Tabiki de hiç kimse. Bu oyun kesinlikle normal olarak nitelendirilemezdi.

Etrafıma bakınmaya devam ederek yürümeye devam ettim. İçimden bir ses paniği kesip bu renkli ve göz alıcı dükkanları gezmemi, diğer bir ses fanboyluk yapıp vitrinlerde gördüğüm anime benzeri eşyaların hepsini almayı, öteki bir diğer ses ise kendime gelmemi ve işime bakmamı söylüyordu.

- Siktir et.

Her şeyi siktir edip gördüğüm ilk dükkanın içerisine gözlerimde kalpli ışıltılarla beraber daldım. Girer girmez gözlerimdeki ışıltıların büyüdüğüne bahse girebilirdim. İçerisi hayal ettiğimden de güzeldi. Farklı renklerde led lambalardan yapılmış raf ve çerçeveler sebebiyle loş ama canlı bir aydınlatmaya sahipti. Üstelik spor ayakkabılarımdaki fosforlu şeritler bu ışık altında parlıyordu. Tavandan metal iplikçiklere geçirilmiş küçük eşyalar sarkıyordu. İplikçikler tavandan başlayıp yan duvarlara kadar sarkıyordu dolayısıyla etrafım küçük şişeler, kutular ve pusula benzeri eşyalarla doluydu. Burnuma insanın ciğerlerinin tamamını ele geçiren tarzdan bir esans çarpmıştı.

Ben ağzım bir karış açık hayran hayran etrafı seyrederken bir öksürük sesiyle içimde otaku çığlıkları atan fanboy sustu ve ben de dikkatimi karşımda duran dükkan görevlisine verebildim. Dükkan görevlisine bakar bakmaz küçük bir şok geçirip ister istemez dönmüş ve bir kez daha bakmıştım.

- Neye bakmıştınız ?

- Aaaa... b..ben sadece b..bakıyordum öyle. Şimdilik bir şey almayı düşünmüyorum.

- Anlıyorum. Bir şeye ihtiyacınız olursa bana seslenin lütfen. Şurada olacağım.

Adam arkasını dönüp gitmeye hazırlandığı anda ayaklarının dibine doğru sallanan kuyruğu da görebilmiştim. Birkaç saniye önce gördüğüm şey ise saçlarının arasından kendini gösteren uzun tüylü kulaklardı. Neydi bu adam tam olarak ? İnsan olmadığı kesindi. Şaşkınlığım gittikçe katlanıyordu. Ama tuhaf gözükmemek adına sanki şaşırmamış gibi davranmalıydım. Üstelik bir video oyununun içinde olduğumu da unutmamalıydım. Her şeye hazırlıklı olmam gerekiyordu.

Mağaza görevlisi yüzünden bir karış açılan ağzımı kapattım ve etrafımı süsleyen küçük eşyalara geri döndüm. Bir çoğu dış görünüşünden ne olduğunu anlayamadığım şeylerdi. Normal zamanda görünüşlerinden ne olduklarını az çok anlayabilirdim ama bu sefer ben şahsen hepsini pusula veya sakız kutusuna benzetmiştim. Çünkü kutuların hepsi neredeyse birbirinin tıpatıp aynısıydı. Ben etrafa bakınırken dikkatimi diğer eşyaların arasında parlayan küçük metal bir kutu çekti. Bu diğerlerine o kadar da benzemiyordu.

- Imm.. bu tam olarak nedir ?

Yarı hayvan görünüşlü adam ellerini ceplerinden çıkarmadan bana döndü ve merakla baktı. O bana döner dönmez iplikçiklere asılı olan metal kutuyu elimle ona gösterdim. Gösterdiğim şeyi gördüğünü bana belli etmek için başını salladı ve yanıma gelip metal kutuyu iplikçiklerin üzerinden hafifçe çekerek aldı. Bu iplikçikler mıknatıslı gibi bir şey olmalıydı. Çünkü hiçbiri bir şeyi kavrama işlevi gerçekleştirmiyordu adam çektiği gibi eline gelmişti.

LӨVΣ GΛMΣ - Jjk+MygHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin