Y/N: Size bu ficteki Jungkook'u daha kolay hayal edebileceğiniz bir fanart buldum. Gerçekten benim yazarken kafamda canlanan karaktere çok benziyor sizin için medyaya koydum.
- Lütfen artık anlamış ol. Sana buranın ne işe aradığını tam yirmi sekiz kere anlattım. Bir de video oyunu oynuyorum diyorsun.
- Evet evet anladım ben yemin ederim ! Bak burası tetik burası dürbün burası... aaa neydi ?
- Neyse nasıl nişan alıp ateş edeceğini bilmek sana şimdilik yeter. Yeter ki yanımdan ayrılma.
Tavşan çocuk saçlarını eliyle yana atmış ve içinde bulunduğumuz odanın karanlık bir köşesine bırakılmış eski bir koltuğun üzerine kendini bırakmıştı. O oturduktan sonra koltuk öyle bir gıcırdamıştı ki kırılacak ve o da yeri boylayacak diye korkmaktan kendimi alamamıştım.
- Peki o zaman aaa.. ben de kasabaya gidebilir miyim şimdi ? Madem silah var sen varsın. Bence gidebiliriz yani.
- Hayatta olmaz.
- Ama Hoseok, Jimin, V ve diğerleri ? Yardıma ihtiyaçları olmalı sen de yaralısın. Orada tek başlarına zorlanıyor olmalılar. Ben de gitmek ve yardım etmek istiyorum.
Çocuk bıkkınca bir nefes vermiş ve elini alnına yaslayıp iç çekerek bana doğru bakmıştı. Buz gibi bakışları beni nedense her seferinde kemiklerime kadar titretmekte çok başarılı oluyordu. Her ne kadar tırsmış olsam da karşısında zaten eksilere inmiş olan erkeklik onurumu korumak adına bakışlarına karşılık vermiştim. Gözlerimi kaçırmamak için adeta içimde savaş veriyordum.
- Yardım etmek istiyorsun demek. Madem bu kadar isteklisin, pekala. Ama yalnız gidemezsin ben de seninle geliyorum. Orada ölüp kalırsın şimdi.
- Ama sen yaralıs-
Çocuk hiçbir şey demeden koltuktan yavaşça kalktı ve gözlerimin içine baka baka yaralı olan omzunu hafifçe çatırdatarak dairesel şekilde çevirdi. Resmen acısını hissetmiş olacağım ki ona bakarken dişlerimin arasından tıslamadan edememiştim.
- Neden yaptın bunu be ?! Mazoşist.
- Gördüğün gibi gayet iyiyim. Yanına ne alacaksan al ve hemen yola çıkalım artık. Ne kadar erken gidersek o kadar iyi. Tamam mı ?
Bir nefes verdim ve başımı sallayarak onu onayladıktan sonra duvarın köşesinde duran, dumanı hâlâ ağzından tütmekte olan silahı ellerime aldım. Gözlerim silahın kılıfını ararken bir yandan da hâlâ koltukta oturan tavşan çocuğu kesiyordu. Oyundan çıktığım anda mesajlaşmaya geri dönecek ve onun adını öğrenecektim. Tabi işim tamamen şansa bağlıydı, yanlış kişiyle konuşabilir ve yeniden ertesi günü bekleme mecburiyetinde kalabilirdim ama olsun. Buna değerdi. Eninde sonunda bulacaktım nasılsa.
Aslında biraz düşününce onu niye bu kadar merak ettiğimi anlayamıyordum. O da diğerleri gibi normal bir oyuncu değil miydi ? Mesela Hoseok'u o kadar merak etmiyordum veya Jimin'i. Ama o neredeyse her üç saatte bir aklıma geliyordu. Adını bilmiyor oluşum geçerli bir sebep olamazdı sonuçta daha adını bilmediğim iki kişi daha vardı. O halde neden onun için böylesine özel bir şekilde endişeleniyordum ki ?
- Gidiyor muyuz yoksa bir yıl daha suratıma mal mal bakmak ister misin ?
Ben yine hep olduğu gibi kendi kendime düşünmeye dalmışken onun sesi zihnimi gerçek dünyaya geri getirmişti. Gözlerimi kırpıştırdım ve tam da yaralı olan kolunun altıyla kayışını desteklediği silahı omuzuna geçirmiş olan çocuğa baktım. Bunu neden kendine yapıyordu ki canı falan yanmıyor muydu ? Yeterli kas gücüm olsaydı kolunun altına girip ona destek olmak isterdim. Ama o çocuk benim neredeyse üç katımdı.
- Aaa.. evet gidelim haydi.
Gözleriyle kapıya işaret ederek bana gidelim mesajı verdikten sonra önden çıkış kapısına doğru yürümeye başladı. Ben de çekingen adımlarla peşinden geliyordum. Yürürken bir yandan da dışarıda tam olarak nelerle karşılaşacağımın hayalini kuruyordum. Belki video oyunlarında sık sık gördüğüm düzinelerce askerle karşılaşırdım. Belki de zombilerle. Belki hayaletlerle. Aslında insan dışı melezler de olanaklarımın dışında sayılmazdı. Ne de olsa hayalgücümün sınırları yoktu.
- Ne düşünüyorsun sen öyle ?
- Hmm şey ölümüm tam olarak hangi kana susamış yaratık türü tarafından olacak acaba ?
Dediğim şey üzerine tavşana benzeyen çocuk sessizce kıkırdamıştı. Tanrım.. bu çocuk neden her zaman böylesine güzel bir şekilde gülmek yerine hep ciddi ciddi ruhumu parçalara kesiyordu ki ? Oysa ki güldüğü zaman çok cana yakın ve sevimli görünüyordu gözüme. Daha da çok tavşana benziyordu. Umarım bir gün bu düşüncemi kazara sesli bir şekilde dile getirmem. Daha ölmek için çok genç ve yakışıklıyım.
- Kana susamış bir canavarla yüzleşip yüzleşmeyeceğini ben bilemem. Sonuçta elinde oyundaki en iyi silahlardan biri var ne fark eder ? Git ve elinden geleni yap.
- B...bekle beni yalnız mı bırakıyorsun ?!
Çocuk gözümle hesaplayamayacağım bir çeviklikle önümüzdeki kırık ve yere saplanmış bir duvarın üstüne sıçradı ve elini belinin altına bağladığı bir kına götürdü. Daha sonra kının içerisinden neredeyse kolumun yarısı kadar bir hançer çıkarmıştı. Tamam bu çocuk deli olmalıydı. O bıçak bozuntusu şeyle oraya gitmeyecekti herhalde ? Hem de bu yaralı omzuyla.
- İnan bana seninle kalırsam ikimiz de ölürüz. Kasabanın etrafını dolaş ve yolda sana saldırmaya çalışan ne görürsen öldür bu kadar basit. Sonra sağ çıkarsan burada buluşuruz.
- Bekl-
Evet işte yine beni dinlememişti. Bacaklarını bükerek üzerinde durduğu duvardan destek aldıktan ve hançerini sıkıca kavradıktan sonra aşağı zıplayıp hızla bir yöne doğru koşmaya başladı. Bana kalan tek şey ise şaşkınca arkasından bakmak olmuştu. Daha sonra gözlerimi korkudan titreyen ellerimin arasında tuttuğum silaha çevirdim. Şimdi bu şeyin kontrolü tamamen bana aitti. Gerçekten yaşanıyor muydu bu ? Parmağımı o çocuktan gördüğüm kadarıyla doğru pozisyonda tutmaya da özen göstermeyi ihmal etmeden tetiğe yerleştirdim ve yoğun bir toz bulutuyla kaplanmış caddenin içine doğru yürümeye başladım. Cadde ürkütücü bir şekilde çok sessiz ve boştu. Oysa ilk geldiğimde çok kalabalık ve gürültülüydü. Aklıma gelen neden her yerin bu kadar sessiz ve boş olmasıyla ilgili ihtimal ellerimin buz kesmesini sağlamıştı. Tamam erkenden böyle düşünmemeli ve cesur olmalıydım.
Tam da böyle kendi kendime sessizce teselliler fısıldarken düşüncelerimi bana çok da yabancı gelmeyen bir çığlık sesi bölmüştü. Bekle bu yoksa... Hoseok muydu ? Titreyerek gözlerimi yumup boğazımdaki yumruyu gidermek için yutkundum. Yardıma ihtiyaçları vardı ve bendeki silah onları kurtarabilirdi. Oraya gitmem gerekiyordu. Başka çarem olmadığından silahı aşağı indirerek çığlık sesini duyduğum yere doğru yürümeye başladım.
- Bu oyunun yapımcısının ben-
ŞİMDİ OKUDUĞUN
LӨVΣ GΛMΣ - Jjk+Myg
FanfictionBizi tercih ettiğiniz için teşekkür ederiz. Love Game'e hoşgeldiniz Bay Min Yoongi... İyi eğlenceler. -Bu ficteki olaylar asla direkt olarak idollere zarar verme, tecavüz, hakaret etme vs. amaçlı değildir kişiler sadece fic senaryosuna göre karakter...